“Dün merdivenlerde orada olmayan bir adamla karşılaştım.
Bugün yine orada değildi.”
William Hughes Mearns’ün Antigonish (1899) adlı şiirine ait olan bu cümle yıllar sonra David Bowie’nin The Man Who Sold The World (1970) şarkısına ilham olur ve karakterin yolculuğu hiçbir yere ait olamayan bir adamın dünyayı kendi gerçekliği için satmasına yol açar. İnsanlara tenezzül etmeyen bir göksel varlığın doğumu gerçekleşir. Bu nev’i şahsına münhasır kişi hiç kuşkusuz David Bowie’dir.
Yükselişi konu alan Stardust (2020) didaktik olmayan ılımlı bir öğreti vadetmektedir. Çünkü sinemayı, sinema sanatını merkeze alarak seven, karakterlerle bağdaşım kuran, onun en özgül kodlarına sadık kalan gürûh için başlı başına bir sanat icrasıdır bu. Ancak söz konusu filmde sanatın biçimbilimi irdelenir ve rasyonel olanın taklidi resmedilir. Bu sebepledir ki alışık olmadığımız bir David Bowie çıkar karşımıza. Üstelik sunumunu bizlerin duygularıyla oynayarak gerçekleştirir. Çünkü perde karşısında sinemaseverler ve David Bowie’yi özlemenin hüznünü taşıyanlar vardır. Hikâye genelinde o huzursuzluğu karakterin bakışlarıyla göz göze geldiğimiz andan itibaren taşımaya başlarız. Geri dönmek için çok geç olan zaman diliminin içerisinden bakmaktayızdır artık. Gabriel Range’in saygı duruşu niteliği taşıyan hikâyesine güveniriz, belki de güvenmek isteriz.
Kendimi ve Kendime Ait Bir Yeri Arıyorum
Yönetmenin dördüncü uzun metrajlısı olan Stardust (2020), Bowie’nin biyografisine kurgusal bir düzenleme getirerek sonsuz bir anda kalış tasarlamakta ve cesaret örneği sergilemektedir. Cesaret kelimesine vurgu yapmakta fayda var, keza David Bowie gibi bir ikonu sinematografik açıdan değerli bir eser konumunda müzayedeye çıkarmak, film dili bakımından pek kolay olmayan bir performansa dönüşmektedir. Kendini, kendi projektöründen yansıtmaktadır. Filmde David, Bowie kimliğine yeni geçmiş ve hâlâ Jones etkilerini taşıyan bir üslûpla temsil edilmektedir. – doğum adının David Robert Jones olduğunu bilmekte yarar var.- Erken yetişkinlik dönemlerinde canlandırıldığı için kişiliği, hazcı yaklaşımları onu bir efsaneye henüz dönüştürmekten uzaktır. Yeraltı mekânlarda ve üçüncü sınıf etkinliklerde sahne alsa da ondaki ışık seyircinin etkisini çekmeyi başarır. Tamamen doğal ve sempatik bir tavırla içinden geldiği gibi eserlerini hayata geçirir. Çünkü David, gerçek olamayacak kadar hiper bir uzaylı olduğuna inanır ve müziğiyle kendi ırkından varlıklarla iletişim kurar. İç dünyasını zihninde canlandırabildiği kadar başarılı bir şekilde dışa vurmak ister. Ancak çoğunluğu oluşturan bir kesim kendisinden haz etmez. David kimi cephelerce seviyesiz, amaçsız ve dejenere görünür. Dünyayla uyuşmayan kozmik kodları hem ruhuna hem de bedenine zarar verir ve o nihai görevini Ziggy Stardust kimliğiyle dünyaya yardım etmeye gelen bir uzaylı formuyla tamamlamaya çalışır. Tüm sanat hayatı boyunca dünyada kaybolmuş ruhlara rehber olma misyonu edinir. Nitekim Ziggy Stardust, David Bowie’nin alter egosuna tekabül etmektedir.
Stardust (2020) en basit anlatıyla bir var olma mücadelesidir. David Bowie’nin sinemasal yansımasıdır. Her ne kadar biyografi filmi olarak adından söz edilse de aslında güçlü bir düşüncenin perdeye aktarılmasından ibarettir. Bowie’ye saygı duruşu niteliği taşıması haricinde önemli bir ayrıntıya pek sahip değildir; çünkü bir öneme de ihtiyacı yoktur. Bir kitle filmidir. Kronolojik ve görsel açıdan haz verir; ancak müzikal bağlamda bütünü tatmin etmemektedir. Bana kalırsa Stardust’ı kesin bir yargıyla kategorize edemememizin en yegâne sebebi müzik gibi kuvvetli bir olguyu hak ettiği boyutta kullanamamasından kaynaklanmaktadır. Film boyunca sürdürülen motifler belli bir kitleye tasarlanmış gibidir, meraklısına bir film olma özelliği taşımaktadır. David Bowie’nin kişiliğiyle tam anlamıyla tanışmamıza izin verilmemektedir. Yer yer sorumsuz ve umarsız bir şekilde temsil edilmesi karakterle özdeşimi güçsüz bırakmaktadır. Üstelik sürekli ve ısrarla tekrarlanan Kendin Ol! teması bir süre sonra farkındalık algısını anlamsız bir ezbere dönüştürmektedir.
Genel Tatminsizlik Üzerine
Film ikonik hâle gelmiş bir ismi merkezine aldığı için tasarlanan her düşünce büyük ölçüde gölgede kalmaktadır. Belki de en önemli sebeplerin başında beklentinin tanıtım sürecinde ayyuka çıkartılması gelir. Daha net olmak gerekirse göz ardı edilmemesi gereken bir detaydan söz edebiliriz: Bowie’nin cinsiyetsiz kimliği. Aslında David Bowie giydiği feminen kıyafetlerle, non binary kavramına atıfta bulunur. Stardust (2020) David Bowie’yi ilk bakışta kadın elbiseleri giyen aklı karışık bir homoseksüel formunda göstermeyi tercih eder. Sonra bu fikirden vazgeçer. Pasaport kontrolü sırasında sorguya çekilir ve kadın kıyafetleri giymekle eşcinsel olunmayacağının altını çizer. Bu detay sanki Bowie’nin cinsel kimliğine açıklık getirmeyi amaçlar ve tüm bu kimseyi ilgilendirmeyen süreci yönetmen bizlerle buluşturur. Gayet minimal başlayan hikâye yoğun bir anlatı yapısıyla buluşur. Sex, Drug, Rock’n Roll üçlemesi devreye girer. David, hayat arkadaşını çok sevmesine rağmen onu başka bir kadınla aldatır ve cinsel yönelimine netlik kazandırır.
–Peki hiç mi tatmin edici bir yaklaşım yok? Var elbette. Filmin kendisi baştan ayağa David Bowie. Özellikle Bowie karakterine hayat veren Johnny Flynn, adeta kendi kimliğinden sıyrılarak yepyeni bir Bowie inşaa ediyor. Oyuncu seçimi beklenilenin çok üstünde, bunu Johnny Flynn’a borçluyuz. Üstelik karakteri başarılı bir şekilde canlandırırken sahne performansları için dinlenilmeye değer bir şarkı listesi de sunuyor. Ben Caesar’ı övmeye geldim, gömmeye değil! Olarak meşhur Marcus Antonius’un tiradını revize edersek tek kelimeyle müthiş bir performans izliyoruz. Her ne kadar eksiklikler göze çarpsa da Johnny Flynn ilk sekanstan itibaren Bowie olmanın hakkını fazlasıyla veriyor. Makyaj ve kostüm kombinasyonu da gerçeğe oldukça yakın bir tasarıma sahip olmakla dikkat çekiyor. Ancak filmin -olması gerekenin aksine- en düşük ritmini final sahnesi oluşturuyor. Hızlı bir şekilde çözülen düğüm, David Bowie’den Ziggy Stardust’a evrilme sürecinin içini doldurmakta yetersiz kalıyor.
Not
David öğrenilmiş çaresizliğini aşarak başka biri olmayı seçiyor ve kimsenin beklemediği bir boyutta David Bowie: Ziggy Stardust oluyor. Gökyüzünden düşüyor insanların arasına. Asla alışamadığı dünyaya, asla alışık olmadığı insan formunda tutunuyor; ama hep uzaylı bir çocuk olarak kendine amaç arıyor. Konuşmayı, iletişim kurmayı, sevmeyi belki diğer insanlar gibi başaramıyor ama onca galaksi aşıp ulaşıyor yerküreye ve kendi gibi dejenere olmaya yüz tutmuş seçkinler için iletişim kanalı oluyor. Sanrılarını, hayal gücünü fantezileriyle beraber sahneye çıkarıyor. Ait olabilecek bir yer arıyor, ancak asla böyle bir yer olmadığını da ne yazık ki çok iyi biliyor.