Pedro Almodóvar, İspanyol sinemasının dünyaya tanıtılmasında en önemli rolü oynayan ve kullandığı ilham verici üslupla dikkat çeken bir yönetmen. Kadınları çok iyi tanıyan Almodóvar, son filminde de yine bir kadın karakter üzerinden ilerliyor. Julieta (2016), kendini yineleyen bir dünyada, verdiği kararların sonuçlarıyla yüzleşen bir kadının, birey olarak karşılaştığı olumsuz yaşam koşullarına karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor.
Almodóvar sineması, belli özellikleriyle daha ilk bakışta bize kendini tanıtır ve seyircisinin, kendisinden büyük övgüyle bahsetmesini sağlar. Julieta’nın giriş bölümünde de, daha sonra yaşanacak gizemli ve samimi olayların gelişini haber veren, aynı zamanda seyirciye filmin bir Almodóvar filmi olduğunu belli eden böyle bir öykü yer alıyor.
Yönetmenin en iyi filmleri arasında yer alan Todo sobre mi madre (1999), Mujeres al borde de un ataque de nervios (1988) ve Volver’in (2006) ortak özelliği; kadınların hayatına dâhil olarak onların tüm iç çekişmelerini ve kendi ayakları üzerinde durma çabalarını işliyor olmalarıdır. Fakat yönetmenin son filminde, hayatının farklı dönemlerinde, sahip olduğu farklı rollere (anne ve sevgili) tanık olduğumuz Julieta, herhangi bir bireyin de karşılaşabileceği olaylarla mücadele eden bir kadını bize aktarır ve bu yönüyle yönetmenin önceki kadın karakterlerden ayrı bir yerde konumlanır.
Filmde kamera, ana karakterimiz Julieta’nın yaşamının geçmiş yıllarında gezinir. Hayatında yeni ve farklı kararları vermenin heyecanını yaşayan başrol oyuncumuzu, ilk olarak yeni bir şehre taşınma evresinde görürüz ve aslında tüm kafa karışıklığı da bu anda başlar. Kendi ayakları üzerinde güçlü durmaya çalışırken yalnız kalmanın o ürpertici yanını da pek tatmak istemeyen bir karakter olan Julieta, şehirde gezinirken kızının yıllar öncesinden bir arkadaşıyla karşılaşır. Bu karşılaşma, Julieta’nın sakin hayatının karmaşık, gizemli bir hâl almasına neden olacaktır.
Julieta’nın ruhunda, insanoğlunun kendini tekrar eden bilincinin ve anlık davranışlarının altında, o davranışlarla ilgili uzun bir düşünme evresinin yer aldığı düşüncesi barınıyor. Değersiz gibi görünebilen anlık olaylar, muhteşem ve sonsuz hikâyelere dönüşebiliyor ki, filmi de bu iki cümleyle özetlemek mümkün görünüyor.
Julieta’nın yaşlılık hâlini iki farklı oyuncu –Emma Suárez ve Adriana Ugarte– canlandırmasına rağmen, oyuncuların kimyaları öyle bir uyum içinde ki, karakterimize sanki tek bir oyuncunun hayat verdiğini hissediyoruz. Bence filmdeki kadın oyuncular kesinlikle büyük bir alkışı hak ediyorlar. Bu alkışın önemli bir kısmı da kadın ruhunu iyi bilen, bu yönüyle oyuncu performansına her daim olumlu katkı sağlayan yönetmenimize geliyor.
Julieta, çok iyi düşünülmüş bir olay örgüsünü, mekân ve renk dizaynını, Emma Suárez‘le Adriana Ugarte’nin sergilediği muhteşem oyunculuğu görmek isteyenler için harika bir seçim olacaktır. Film, mekânlarının ferah, sade ve yalnızlığa uygun seçilmesiyle, çekimlerindeki ince detaylarıyla ve titizlikle işlenmiş ayrıntılarıyla bize harika bir seyir zevki veriyor. Yıllar sonra Julieta’yla, Almodóvar’ı tekrar Oscar adayı gösteren İspanyol sinemasına başarılar dilemek de bana düşüyor.