Goethe-Institut, Kino 2025: Alman Filmleri Türkiye’de programının 13 – 18 Mayıs tarihleri arasındaki İstanbul gösterimlerini Sinematek/Sinema Evi işbirliğiyle gerçekleştiriyor. Goethe-Institut’un German Films işbirliği ve Ernst Reuter İnisiyatifi (ERI) katkılarıyla düzenlediği Kino 2025: Alman Filmleri Türkiye’de bir kez daha son bir yıl içerisinde festivallerde dikkat çeken ve ödüller kazanan başarılı Alman yapımlarını sinemaseverlerin beğenisine sunuyor. Sinematek/Sinema Evi’nde gerçekleşecek gösterimlerde sekiz film izleyiciyle buluşacak.
Bu yılki yolculuğuna 44. İstanbul Film Festivali çerçevesinde gösterilen Alman yapımlarıyla başlayan Kino 2025’in Sinematek/Sinema Evi’ndeki programının açılış filmi Mehmet Akif Büyükatalay’ın yönettiği Histeri (Hysteria). İlk gösterimi şubat ayında Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde gerçekleşen Histeri; sanat, ifade özgürlüğü, korku ve toplumsal histeri üzerine cesur sözler söyleyen dinamik bir gerilim. Mehmet Akif Büyükatalay, Kino 2025’in konuğu olarak İstanbul’a gelecek ve filmin 13 Mayıs’taki gösterimine katılacak. Gösterimden sonra Mehmet Akif Büyükatalay ile Sinematek/Sinema Evi’nin Sanat Yönetmeni Emin Alper’in katılacağı bir söyleşi gerçekleşecek.
Bu yıl Berlin Film Festivali’nde Panorama bölümünde En İyi Belgesel – Seyirci Ödülü’nü kazanan, ayrıca Uluslararası Af Örgütü En İyi Film Ödülü’ne de layık görülen Mölln Mektupları (Die Möllner Briefe) Türkiye’de ilk kez Kino 2025 çerçevesinde Sinematek/Sinema Evi’nde gösterilecek. Martina Priessner’in yönettiği belgesel, Almanya’nın Mölln şehrinde, 23 Kasım 1992’de gerçekleşen ırkçı kundaklama saldırısının Arslan ailesinin hayatında yol açtığı korkunç yıkımı konu alıyor. O zaman yedi yaşındaki İbrahim Arslan saldırıdan kurtulsa da ablası, kuzeni ve babaannesini kaybetmişti. Bugün ise İbrahim, kurbanların unutulmaması ve öldükten sonra da olsa hikâyelerinin anlatılması için mücadele veren bir aktivist. Almanya’nın dört bir yanından, saldırıdan etkilenenlere ulaştırılmak üzere Mölln Belediyesi’ne gönderilen dayanışma mektuplarından ise ancak otuz yıl sonra haberdar oldu. Zira belediye mektupları sahiplerine iletmek yerine arşivlemeyi tercih etmişti. Kurbanlar ve geride kalanların sesini duyuran Mölln Mektupları’nın 17 Mayıs’taki gösterimine yönetmen Martina Priessner ve İbrahim Arslan da katılacak, filmden sonra seyircilerle bir söyleşi gerçekleşecek.
Marcin Wierzchowski’nin yönettiği Das Deutsche Volk ise 19 Şubat 2020 tarihinde Hanau’da gerçekleşen ve dokuz gencin öldürüldüğü ırkçı saldırıyı yas tutan acılı aileler ve saldırıdan kurtulanların perspektifinden anlatıyor. Alman toplumunun çoğunluğu ve yetkililer tarafından yalnız bırakıldığını hisseden aileler, yurtları olarak gördükleri ülkede kabul görmek için mücadele veriyor. İlk gösterimi bu yıl Berlin Film Festivali’nde gerçekleşen Das Deutsche Volk, geçtiğimiz ay da Frankfurt’taki Lichter Filmfest’te büyük ödül Der Regionale Langfilmpreis’ı kazandı. Filmin yönetmeni Marcin Wierzchowski ve Hanau’daki saldırıda öldürülen Sedat Gürbüz’ün annesi Emiş Gürbüz filmin 18 Mayıs’taki gösterimine katılacak ve filmden sonra seyircilerle bir söyleşi gerçekleşecek.
Usta belgeselci Andres Veiel, ilk gösterimi geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali’nde gerçekleşen yeni filmi Riefenstahl’da sinema tarihinin en tartışmalı isimlerinden birini merkeze alıyor. Leni Riefenstahl yenilikçi bir yönetmen olduğu gibi, aynı zamanda bir Nazi propagandacısıydı. II. Dünya Savaşı sonrasında kendisine yöneltilen suçlamalara karşı, Nazi Partisi ile bağlantısı olduğunu reddetti ve Holokost’tan haberi olmadığını iddia etti. Nazi sempatizanı olarak kabul edildi ve savaş suçlarından asla hüküm giymedi. Sonraki yıllardaysa Riefenstahl “Nereden bilebilirdik ki?” argümanıyla yapılan savunmaların en ünlü ismine dönüştü, hatta kendini bir kurban gibi göstermeye başladı. Veiel’ın ödüllü filmi, bu yıl En İyi Belgesel dalında Alman Film Ödülleri’ne de aday gösterildi.
Bu yıl Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan ve Sanat Sinemaları Birliği’nden mansiyon kazanan Ne Halt Ettiğinizi Biliyorum (Was Marielle weiß) özgün bir komedi filmi. 12 yaşındaki Marielle bir gün okulda başına darbe alır. Bu olaydan sonra annesi ve babasının yaptığı her şeyi görmeye, söyledikleri her şeyi duymaya başlar. Böylece anne ve babanın Marielle’den, hatta birbirlerinden sakladıkları ortaya çıkar. Frédéric Hambalek’in yönettiği film, ilginç bir fikir üzerine kurulu zekice senaryosu ve oyuncu performanslarıyla keyifli bir seyirliğe dönüşüyor.
Fabian Stumm’un yazdığı, yönettiği ve başrolünü üstlendiği Acı Tatlı (Sad Jokes) orta yaşlı bir erkeğin varoluşsal sorunları üzerine bir komedi/drama. Eski sevgilisi Marc’tan ayrılmayı henüz atlatamamış Joseph, beraber çocuk sahibi olduğu en yakın arkadaşı Sonya’nın depresyona girmesi ertesinde ebeveyn görevlerini tek başına üstlenmek zorunda kalır. Bir yandan yeni filmi üzerinde çalışırken, yeni ilişki olasılıklarının da peşinden gider. Acı Tatlı, geçtiğimiz yıl Münih Film Festivali’nde verilen Genç Alman Sineması Destek Ödülü’nü En İyi Yönetmen dalında kazanmış, ayrıca FIPRESCI ödülüne de layık görülmüştü. Fabian Stumm filmdeki performansıyla Alman Sinema Yazarları Derneği Ödülleri’nde de En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde ödüle ulaştı.
Laura Laabs’ın bu yıl Max Ophüls Ödülleri Film Festivali’nde Sinema Yazarları Ödülü’nü kazanan ilk uzun metrajlı filmi Tarlanın Üzerinde Kırmızı Yıldızlar (Rote Sterne überm Feld) da Kino 2025 çerçevesinde seyirciyle buluşacak. Sol aktivist bir grubun üyesi Tine, arkadaşlarıyla gerçekleştirdiği son eylem ertesinde saklanmak için çocukluğunun geçtiği köye döner. Doğu Almanya’nın taşrasındaki bu küçük köy, sakin hâli ve eski sakinleriyle sanki hiç değişmemiştir. Fakat bataklıktan çıkan bir erkek iskeleti köydeki huzuru altüst eder, Tine’yi ise hem kendi ailesinin hem de Almanya’nın tarihinde yolculuğa çıkartır. “Genç bir kadın, yaşlı bir iskelet ve Almanya tarihinin son 100 yılı üzerine dört bölümden, dört mevsimden ve dört dönemden oluşan bir film.”
Sanatçı ve film yönetmeni ikili Miri Ian Gossing ve Lina Sieckmann, ilk uzun metraj filmlerinde “Kendilerini deniz insanları olarak tanımlayan ve sadece silikon kuyruklar takıp siren kılığına girmeyen, bunu günlük yaşamlarında da bir kimlik olarak sürdüren” kişilerden oluşan bir alt kültüre odaklanıyor. Belgesel ve kurmacanın, bilim kurgu ve yol filmi öğelerinin iç içe geçtiği Sirenlerin Çağrısı (Sirens Call) yönetmenlerin de tanımıyla melez bir film. Profesyonel denizkızı Una ile Amerika’da yolculuğa çıkan yönetmenler; görsel açıdan son derece etkileyici, farklı türler ve formatlar arasındaki sınırları aşan, bize bedenin, yaşamın ve varoluşun yeni olasılıklarını gösteren deneysel bir filme imza atıyor. Sirenlerin Çağrısı’nın ilk gösterimi bu yıl Berlin Film Festivali’nde Forum bölümünde gerçekleşti.
Sinematek/Sinema Evi’nde 13 – 18 Mayıs tarihleri arasındaki gösterimlere mobilet.com internet adresinden bilet almak mümkün.
Kino 2025 seçkisinde yer alan filmler ve etkinlikle ilgili detaylı bilgilere internet sitesi ve sosyal medya hesaplarından ulaşmak mümkün.
https://www.goethe.de/ins/tr/tr/kul/erl/kino-2025.html
https://www.facebook.com/KinotrAlmanFilmleriTurkiyede
https://www.instagram.com/kino2025tr/
https://www.youtube.com/c/KinotrAlmanFilmleriTurkiyede