14.İstanbul Bienali’ne paralel olarak Ekavart Gallery Leyla Alaton Koleksiyonundan seçilmiş eserlere ev sahipliği yapıyordu aklımda kaldı güzel bir tesadüfle de kendimi orda buldum.
İlk anda büyülü görünse de yaklaştıkça apayrı hikayelere adım attım. İnsan olma durumlarına ve insana ait duygulara, kaygılara birçok farklı ülkeden sanatçının ve farklı çalışmanın ortaya çıkardığı bir mozaik ortaya konmuştu. Rengarenk ama her biri ötekini tamamlayan bir farklılık vardı ve uzunca bir süre hangisine baksam hangisinden nasıl ayrılsam dedim.
Birinden başınızı kaldırabildiğimde diğerinin alıkoyduğu çalışmalarla zamanı ve gündemi kaybederken Sena’nın çalışmasını gördüm. Planladıklarınızdan dünyayı ötelerken ya da görmemeyi seçerken sizi alıp bir gerçekliğin en orta yerinde yalnız bırakıyor Sena. Aynı ülkenin yabancı hikayeleriymişçesine mümkün olduğunca sadelikle hikaye anlatıyor. Cinsiyetçi bir ülkede kadını hakkıyla kullandığı için ne kadar teşekkür etsem az kaldı sanki. Sena ile tanışma fırsatı da bulduğum için Ekavart Gallery ve bugün özel bir yer olarak kalacak bende.
Sordum neden diye az buz değil uğraştığı şey, nitekim sansüre de uğruyormuş, Gelen cevaptan da huzursuz olmadım aksine bir kez daha baktım. Onun gördüğü hikayeyi dinledim. Hacer, hamileymiş, ama nişanlısı askerdeymiş ve cinsiyetçi kurallar devreye girip bir hayatı daha soldurmuş, kuyuya atmışlar Hacer’i. Hacer benden kaç yaş küçüktü, nerede yaşıyordu, hayalleri neydi? Bu hikayeyi içselleştirmeden çalışmak ve böyle bir çalışma ortaya koymak namümkün. Sena’nın yüreğine emeğine sağlık. Yanımızda, içimizde Hacer ve nicesine dokunduğu için, onları görmekle kalmayıp yarınlara bıraktığı için. Kırmızı bir yastıkta melek olarak resmedilmişti Hacer ve doğmamış bebeği. Kullanılan form gereği sınırlarında ağ gibi gördüğümüz saçları sordum dayanamayıp. Hep kadını ev gibi düşündüm dedi, değil mi ki hayata gözümüzü açtığımız ilk yuva da kadındır..
Cinsiyetçi yaklaşımı yok Sena’nın korkmadan olanca gerçekliğiyle kullanıyor kadın bedenini, cinsiyet rollerini, hikayeleri, yarım kalan hikayeleri..
Sahici bir ışık yakalanmış yeniden ve yeniden bakıyoruz, ama asla bir önce gördüğümüze erişemiyoruz. Her seferinde yeni bir resim çiziliyor önünüzde. “Söz Gümüş ise” çalışması sadeliğiyle nokta atışı yaparak düşündürdü. Aslında o kadar yalın birşey ki yapılan ancak önümüze konuşunca değerini anladık yine. ‘Söz gümüşse sukut altındır.’ Kullanılan her form bir kadına ait ve hepsi gerçek duruşlarıyla burada yerlerini almışlar. ‘’Sukut altındır’’ dan yola çıkan çalışmada bronz üzerine altın kullanılmış nazire yaparak. Konuşan formlar oldu bu kez, dudakları sonsuza kadar sessizliğe imza atmış tanımadığınız birçok kadınla güzel bir birlikteliğe daldık burada.
Sahici bir ışık yakalanmış yeniden ve yeniden bakıyoruz, ama asla bir önce gördüğümüze erişemiyoruz. Her seferinde yeni bir resim çiziliyor önünüzde. “Söz Gümüş ise” çalışması sadeliğiyle nokta atışı yaparak düşündürdü. Aslında o kadar yalın birşey ki yapılan ancak önümüze konuşunca değerini anladık yine. ‘Söz gümüşse sukut altındır.’ Kullanılan her form bir kadına ait ve hepsi gerçek duruşlarıyla burada yerlerini almışlar. ‘’Sukut altındır’’ dan yola çıkan çalışmada bronz üzerine altın kullanılmış nazire yaparak. Konuşan formlar oldu bu kez, dudakları sonsuza kadar sessizliğe imza atmış tanımadığınız birçok kadınla güzel bir birlikteliğe daldık burada.