The School of Rock (Richard Linklater – 2003)
Dünyadaki belki de en önemli sorunu küçültüp ilkokul çocuklarının zihinlerine yerleştirmeyi başaran Dewey (Jack Black), belki bize bilmek zorunda olduklarımızı öğretemiyor, ama herkese ve her şeye karşı durabilmeyi öğretiyor. “Adam”nedir? Güçtür, iktidardır; bizi kontrol altında tutmaya çalışan her şeydir. Gerekirse bir öğretmendir, gerekirse bir kültürü çürüten TV kanalıdır. Tabii en başta Beyaz Saray’daki Adam’dır. Her doğru olduğu söylenen şey gerçek midir? Bu Adamlar gerçeği manipüle ediyorsa ya? Kendi gerçeğimizi bulana kadar çabalamalıyız belki de öyleyse! Bizi diğerlerinden farklı yapan özelliklerimizi kabullenmeliyiz öncelikle. Kendini kabullenenleri hiç kimse dışlayamaz çünkü. Medyanın bize sunduğu sınırların dışına çıkmak yanlış bir şey değil. Durun bir dakika, Dewey bunun tam tersini söylüyordu. “Pes et! Yalnızca bırak gitsin!” Çünkü Adam’ın bizden daha güçlü olduğunu söylüyordu. Önünde sonunda bizi yıldıracağını söylüyordu. Ne yapacağımız ile ne yapmamız gerektiği arasındaki ince ve keskin çizgiyi belirlemişti aslında bu monologla. Tek başımıza, bütün dünyayı karşımıza alabilir miydik? Yoksa Adam bizi çiğ çiğ yer miydi? Belki de herkes Adam’ın farkında olsaydı, biz onu çiğ çiğ yerdik. Ama farkındalık pek de kolay kazanılmıyordu, değil mi?
Dewey bu monoloğu atarken, bir anda arkasındaki kapının “Adam” tarafından açılması da zekice düşünülmüş bir ayrıntıydı. Karşı-atak yaparken bile gözetim toplumunun bir üyesi olduğumuzu fark etmek, belki de pes etmemiz için en önemli nedenlerden biri olabilir. Gözetim toplumlarında, ilk önce her hareketinin izlendiğini bilen birey, artık hareketleri izlenmese dahi izleniyormuş gibi davranmaya başlayacaktır. Bizlere şu anda normal gelen şeyler, belki de eskiden kısıtlanmak anlamına geliyordu yani. Bunu asla bilemeyeceğimiz gerçeği de insanlığın çoktan pes etmiş olduğu gerçeğini vuruyor yüzlerimize.
Ozlem Yenilmez