T2 Trainspotting (2017)
“Hayatı seçin, 1980’lerdeki uyuşturucu karşıtı kampanyanın iyi niyetli sloganıydı. Biz de ona eklemeler yapardık. Mesela, özel tasarımlı bir iç çamaşırı seç. Ölmüş bir ilişkiye biraz hayat katmak adına beyhude bir çaba. Çantalar seç. Yüksek topuklu ayakkabılar seç. Kendini mutlu gibi hissetmek için kaşmir ve ipek seç. Kendini camdan atan bir kadın tarafından Çin’de üretilmiş bir iPhone seç. Ve Güney Asya’da bir mağazadan alınmış ceketinin cebinden çıkarma. Facebook’u, Twitter’ı, Snapchat’i, Instagram’ı seç. Ve tanımadığın insanlara kin kusacak binbir türlü başka yolu seç. Profilini güncellemeyi seç. Kahvaltı ettiğini dünyaya duyur ve birinin, bir yerlerde bunu umursadığını umut et. Eski sevgililerini aramayı seç. Onlar kadar kötü görünmediğine çaresizce inanmak için. İlk mastürbasyonundan son nefesine kadar her şeyini bloglardan paylaşmayı seç. İnsan ilişkisinin indirgendiği nokta dijital bir veriden fazlası değil. Estetik ameliyat olan ünlüler hakkında bilmediğin on şeyi seç. Kürtaj için bağırmayı seç. Tecavüz şakalarını, kadınlara laf atmayı, eski sevgilini ifşa etmeyi seç. Ve bitmek tükenmek bilmeyen depresif kadın düşmanlığını. 11 Eylül’ün hiç yaşanmadığını ve yaşandıysa, sorumluların Yahudiler olduğunu seç. Ne zaman biteceği belli olmayan mesaileri ve işe gitmek için iki saat yol gitmeyi seç. Ve çocukların için de aynısını ama daha kötüsünü seç. Kendi kendine belki onların başına gelmediğini telkin et. Sonra arkana yaslan ve acıyı, dandik bir mutfakta üretilen, adı bilinmeyen bir uyuşturucudan bilinmeyen dozlarda alarak dindir. Tutulmayan sözü seç ve keşke başka türlü hareket etseydim de. Kendi hatalarından asla ders çıkarmamayı seç. Tarihin tekerrür edişini izlemeyi seç. Her zaman hayalini kurduğun şeye ulaşmak yerine, ulaşabileceğin şeye ulaşmaya kendini yavaştan alıştırmayı seç. Aza kanaat et ve mutluymuş gibi yap. Hayal kırıklığını seç. Ve sevdiklerini kaybetmeyi seç. Onlar hayattan ayrılırlarken senin bir parçan da onlarla birlikte ölür. Ta ki bir gün parça parça hepsinin öldüğü güne kadar. Ve senden ölü ya da diri denebilecek tek bir parça kalmayacak. Geleceğini seç Veronika. Hayatı seç.”
Haz alanlara karşı haz alanların, parayı yalnızca uyuşturucu satın almak için kullananların, bir döngünün farkında olan, belki reddetmemiş ama bir batağa sürüklenerek reddedilmiş küçük bir grubun hikâyesini anlatır Trainspotting.
Baudrillard’a göre tüketici bir ürünü, kendi kimliğiyle uyuştuğu ve bunu yansıtmak istediği için almaz. Tüketici bir ürünü, ürünün yanısttığı kimliğe sahip olmak için alır. Böylelikle hem kendilerini, hem de etrafındaki insanları olmak istediği kimliğe inandırmaya çalışır. Satın aldığımız bir saat, evimizin duvarına astığımız bir tablo bile aslında bizi toplum tarafından görülmek istediğimiz imaja bir adım daha yaklaştırır. Ve bir noktadan sonra artık kim olduğumuz değil, neye sahip olduğumuz önemlidir. Ürünler bize statü kazandırır, statü başarıyı getirir, başarı bize para kazandırır, para bize yeni ürünler getirir. Kim olduğumuzu bilmeden, istediğimizi değil razı olduğumuzu yaparak yaşarız. Ve ölürüz, sonunda herkes ölür. İşte böyle. Peki, acaba gerçekten seçim yapıyor muyuz?
Atakan Ozkan