“Hey! Selim!
Çok korkuyorum, Selim.
Deniz o kadar büyük ki!
Gittiğin yerde bizi ne bekliyor Selim?
Hepimizin gideceği o yer neye benziyor?
Dağlar mı var, vadiler mi,
Polisler mi var orada askerler mi,
hiç geriye bakmadık ki biz.
Şimdi tek görebildiğim, deniz, uçsuz bucaksız deniz.”
Plan sekansın şairi Theo Angelopulos, ardında iki adet tamamlanmamış film bırakarak tıpkı filmlerindeki gibi hüzünlü bir sessizlik içerisinde bize veda etti. Angelopoulos, kendi sinemasının anahtar kavramlarından biri olan “yas”ı zamansız ve ani gidişiyle son bir kez daha iliklerimize kadar hissettirip öyle gitti.
Yeni Dalga hareketinden etkilenerek 1970’de çektiği ilk filmi Anaparastasi hariç tüm filmleri birer üçlemenin parçasıydı. Anaparastasi’nin ardından görkemli Tarih Üçlemesi: Meres tou ’36 (1972), Oi kynigoi (1977), O Megalexandros (1980) gelir. Ardından Sessizlik Üçlemesi: Kitara’ya Yolculuk (1984), Arıcı (1986), Puslu Manzaralar (1988) başlar. Ve Sınırlar Üçlemesi: Leyleğin Geciken Adımı (1991), Ulis’in Bakışı (1995), Sonsuzluk ve Bir Gün (1998). Son on yılını adadığı Modern Yunan Üçlemesi: Ağlayan Çayır (2004 ), Zamanın Tozu (2009 ) ve tamamlayamadığı Öteki Deniz (L’altro mare- ) Göçmenlerin, tamamlanmamış hikâyelere ait öznelerinin, sürgündekilerin, arayıştakilerin, yersiz yurtsuzların öykülerini anlatır o sinemasında. Her zaman bir arayış, sonrasında kavuşamamama ve ukde kalana yas vardır. Ulus’in Bakışı (1995)’nda, Tuna Nehri’nde taşınan Lenin heykeli belki de en büyük umutsuzluk, yastır içimizde ukde kalan ütopyaya. Sonsuzluk ve Bir Gün (1998)’de polis arabasının çarpmasıyla ölen Selim’in arkasında yakılan ağıt, tüm suskunların çığlığı olur. Olmayan bir babanın arayışıdır Puslu Manzaralar (1998). Sonunda sadece sisler içerisinde bir ağaca sarılı kalırız sımsıkı. Yunanistan’daki ilk büyük göç dalgası olan Amerika’ya göçü ve iç savaşı konu alan Ağlayan Çayır (2004), Yunanistan’da yaşayan siyasal gelişmeleri aktarırken sahip olduğu her şeyi kaybeden yaslı bir annenin de sesi olur.
Angelopoulos sinemasının tüm karakterleri geçmişin yenilgisini hatırlatır, kaybedilen bir mücadelenin yarattığı hüzünlü sessizlik hakimdir. Bu hüznü iliklerimize kadar hissetmemizde de tabii ki Eleni Karaindrou’nun eşsiz müziklerinin payı büyüktür.
Yağmur Karagöz