New York Üçlemesi, Şans Müziği, Ay Sarayı gibi pek çok önemli eserin yaratıcısı, çağdaş Amerikan edebiyatının en özgün yazarlarından Paul Auster, geçtiğimiz ay hayata veda etti. Ardında insanlığa bıraktığı nice yazınsal eserin yanında, hayatı boyunca sinema ile yakın bir ilişki içinde bulunmuştu. Kendisini çocukluk döneminden itibaren coşkulu bir sinemasever diye tanımlayan yazar, gençliğinde bir film yönetmeni olmayı düşündüğünü ama kişilik özelliği olarak büyük bir ekibin gerekli ilgisini toplamak için fazlasıyla utangaç olduğunu belirtmişti. Yazma sürecinde var oluş, hayatta kalma, yalnızlık, kader ve anlam gibi temaları, karakterlerinin süregiden kimlik arayışlarında yansıtır, “dördüncü duvar”ı sıkça yıkar ve nice eleştirmen tarafından “sinematik kaliteye sahip” bir yazar olarak tanımlanırdı.
Nitekim Auster’ın gerek senaryo yazarı gerek oyuncu gerekse yönetmen olarak rol aldığı filmografisi, roman ve öykülerinde giriştiği arayışın bir benzeri olarak, yine sıradan hayatın gizemli yanlarına, önemsiz gibi görünen ufak ayrıntılara ve tesadüflere olan ilgisiyle doludur. Bu çalışmalardan belli başlılarını siz Fil’m Hafızası okurlarımız için derledik.
Brooklyn’de tütün ürünleri satan bir dükkân sayesinde birbiriyle tanışan farklı karakterlerin hikâyelerine odaklanan Smoke (1995), Paul (Benjamin) Auster tarafından kaleme alınmış ve 45. Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı Jüri Özel Ödülü’ne layık görülmüştür.
Auggie Wren, her sabah aynı saatte karşı kaldırımdan dükkânının fotoğrafını çekmekte ve tüm fotoğrafları bir albümde biriktirmektedir. İlk bakışta aynı görünmelerine rağmen aslında fotoğrafların hepsinin farklı olduğunu, her birinin, zaman içinde eşi olmayan bir ânı temsil ettiğini düşünmektedir. Auggie’nin dükkânının müdavimlerinden Paul Benjamin, yakın zamanda eşini trajik bir olay sonucu kaybetmiş bir yazardır ve yasıyla baş başa kalmıştır. Dalgın bir şekilde New York sokaklarında gezindiği bir gün, Rashid isimli bir genç tarafından araba altında kalmaktan kurtarılır. Paul’ün Rashid’i teşekkür etmek için kendi dairesinde kalmaya davet etmesiyle başlayan ilişkiler ağıyla, merkez sahnesi tütün dükkânı olan bir tiyatro oyununu izler gibi akışı takip ederiz. Zengin oyuncu kadrosuyla ön plana çıkan Smoke, birbiriyle bağlantılı yaşam hikâyelerinin karışımını ekrana getirirken insan hayatının sıradanlığı içinde nasıl hayati tesadüflerle dolu olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır.
Lulu On The Bridge (1998, Yön. Paul Auster)
Paul Auster’ın yönetmenliğini üstlendiği ilk filmi Lulu On The Bridge’dir (1998). Keyifli bir caz dinletisinin ardından çarpıcı bir sahneyle açılan filmde başarılı müzisyen Izzy Maurer bir saldırıya uğrar ve yoğun bakımda yaşam ile ölüm arasında mücadele verir. Yaşam tarafında kaldığında akciğerlerinden birini kaybetmiştir ve bir daha saksafon çalamayacağı, müzik yapamayacağı gerçeğiyle yüzleşmek durumundadır. Bir gün, gizemli bir taş sayesinde etkileyici bir aktris ile yolları kesişir. İkisi için de dönüştürücü bir yanı olan bu karşılaşma, birtakım tuhaf ve hayal mi gerçek mi olduğu ayırt edilemeyen olayları beraberinde getirecektir.
New York sokaklarından rüyalar diyarına karışan bu hikâyede, yazarın romanlarında sıkça rastladığımız ögeler bir aradadır. Kesişen ve ayrılan yaşam çizgileri, parçalardan bütüne giden olay örüntüsü, büyük resmi en son fark etmemize yardımcı olan bir geometrik düzen içinde gibidir. Oyuncu kadrosunda Harvey Keitel ve Willem Dafoe gibi ustaların yer aldığı film, 1998 Cannes Film Festivali’nde Un Certain Regard bölümünde izleyiciyle buluşmuştur.
The Inner Life Of Martin Frost (2007, Yön. Paul Auster)
Romantik-dram ve gizem türlerindeki The Inner Life of Martin Frost (2007), kendi başına birkaç hafta vakit geçirmek için bir arkadaşının kır evine giden ancak yazmaya devam etmesi için ona ilham veren genç bir kadına âşık olan bir yazarın hikâyesini anlatmaktadır. Martin Frost “bir taşın hayatını yaşamayı” hayal ederken, gizemli kadının ortaya çıkışıyla kendini neredeyse gerçek dışı bir yaşantının içinde bulacaktır. Yazmayı tamamlamak için uğraştığı hikâye ile Claire Martin isimli kadının varlıkları birbirinin içinde hem karışıp hem de tükenen birer zıt güç hâline gelirken Martin’in, ikisini bir arada tutma çabası gittikçe daha zorlu bir işe dönüşecektir.
Paul Auster’ın yönetmen koltuğunda yer aldığı bu ikinci filmi, Yanılsamalar Kitabı eserinden uyarlanmış olup yazarın romanlarında görmeye alıştığımız gibi baş karakterin yaratı sürecinde iç dünyasında yaşadığı tutkuyu ve verdiği mücadeleyi bu kez sinema aracılığıyla keşfetmektedir.
The Music Of Chance (1993, Yön. Philip Haas)
Auster’ın aynı isimli kitabından uyarlanan The Music of Chance (1993), büyük bir mirasın ve eşinden boşanmasının ardından işini bırakarak Amerika’yı arabayla gezmeye başlayan Jim Nashe ve yolda tanıştığı profesyonel kumarbaz Jack Pozzi’nin sıra dışı arkadaşlığını konu alır. Nashe’in Pozzi’ye maddi destek sağladığı partnerlikte işler bir türlü planladıkları gibi gitmeyince ikili kendilerini içinden çıkılması zor, absürt bir olaylar silsilesi içinde bulacaktır.
Paul Auster’ın kendisini filmin sonundaki Cameo rolüyle izlediğimiz Şans Müziği, 1993 Cannes Film Festivali’nin Un Certain Regard bölümünde gösterilmiştir.
Blue In The Face (1995, Yön. Paul Auster, Wayne Wang, Harvey Wang)
Smoke (1995) filminin devamı niteliğinde çekilen Blue In The Face (1995); Jim Jarmusch, Harvey Keitel, Lou Reed, Madonna ve RuPaul gibi yıldızların yer aldığı ansambl oyuncu kadrosuyla dikkati çekmektedir. Brooklyn’deki bir dükkânı uğrak yeri hâline getiren mahalle sakinlerinin her birinin farklı bir hikâyesi vardır. Ayrı maceraların bir bütünün parçaları hâlinde ağ oluşturduğu bu düzlemde kâh kurgusal kâh doğaçlama sahneler birbiri ardına sıralanır.
Çekimleri beş gün gibi kısa bir süre içinde tamamlanan komedi türündeki Blue In The Face, yer yer belgesel benzeri bir atmosfere bürünen 90 dakikalık keyifli bir seyir sunmaktadır.
Act Of God (2009, Yön. Jennifer Baichwal)
2009 Kanada yapımı Act of God, yıldırım çarpmasının metafizik etkilerini araştıran belgesel türünde bir film olup yapımda senaryo yazarı ve oyuncu olarak Paul Auster yer almaktadır. Yıldırım olayının farklı kültür ve inanışlarda nasıl yorumlandığını ele alan filmde Paul Auster’ın yanı sıra aralarında Kanadalı oyun yazarı James O’Reilly, Fransa’dan bir fırtına avcısı ve dini bayramlarında çocuklarını yıldırım çarpması sonucu kaybetmeyi “Tanrı’nın isteği” olarak gören bir grup Meksikalı annenin bulunduğu yedi ayrı karakter, kişisel deneyimlerini paylaşmaktadır.
Filmin felsefi dayanağı rolünü de üstlenen Auster Act Of God’da, on dört yaşındayken gittiği bir yaz kampında arkadaşına yıldırım çarpmasına tanıklık ettiğini, arkadaşı hayatını kaybederken kendisinin olaydan sağ kurtulduğunu anlatmakta ve tüm inanışlara rağmen bu olayın rastgele olmaktan başka bir şey olmadığını ısrarla dile getirmektedir.
Paul Auster: Le Jeu Du Hasard (2019, Yön. Sabine Lidl)
Demokratik bir Amerika hayali uğruna mücadele eden Paul Auster’ın politik ve şiirsel yönünü gösteren bu belgesel türü filmde, son romanlarından olan 4321’den yola çıkarak yazarın yetmiş senelik Amerikan tarihi arka planındaki biyografisi irdelenmektedir. Çağdaş ABD siyasi tarihini keşfetmek üzere yazarın edebiyat eserlerinin merkeze alındığı yapımda Auster’ın kendisi gibi yazar olan eşi Siri Hustvedt ile yapılan röportajlar dahil olmak üzere pek çok söyleşiden alıntılarla anlatı güçlendirilmiştir.
Yönetmen Sabine Lidl’ın, New York’taki evinde yazarla buluştuğu ve Auster’ın çocukluğuna ve aile geçmişine dair kişisel bir sohbet ettiği film, 4321’den pasajları yazarın kendi biyografisiyle birleştirerek yazar ile kurgusal karakteri arasında heyecan verici bir diyalog yaratmaktadır.