Günümüz koşullarında hayatı düşlemek ve planlar yapmak işten bile değilken, hayatımızı kontrol eden en basit şeylerin dahi henüz keşfedilmediği bir tarihte yaşamak nasıldı peki? Bu sorudan yola çıkan yönetmen Jean-Jacques Annaud, tarih öncesi çağlarda ateşin bulunduğu zamana kurar objektifini. Ortaya çıkan gerilim, gelişen çatışmalar, savaşlar ve ölümler ise insanın tarih öncesinden bu yana özünde hep aynı kaldığını ortaya koyar.
Kabilesinden ayrılarak ateş kaynağı aramaya çıkan üç ilkel adam, yolculukları sırasında farklı kabilelerle savaşmak zorunda kalır. Bilmedikleri diller ve yaşam biçimleri karşısında nasıl tepki vereceklerini kestiremeyen yarı-insanlar, her şeye rağmen insanca bir çözüm yolu üretmeyi başarır. Bu sırada insana dair hırs, kıskançlık, saygı ve en önemlisi aşk duyguları, en ilkel biçimleriyle verilir.
Suç niteliğinin henüz keskin çizgilerle ayrılmadığı, etik normların gelişmediği bir çağda hayatta kalmanın güçlükleri, Annaud’un objektifinde en “çıplak” ve sarsıcı biçimde dile gelmiştir. Ne ki aynı şiddet ve vahşetin bugün tekerrür ettiği düşünülürse geçmişe bakarak geleceğimiz için endişelenmemek elde değil!