Jeux d’enfants (Cesaretin Var mı Aşka?, 2003) ve Le Dernier Vol (2009) filmlerinden sonra bu kez kendilerini canlandırdıkları bir filmle yeniden bir araya geliyor Guillaume Canet ve Marion Cotillard. Cesaretin Var mı Aşka? ile bir neslin kalbini çalan Gaillaume artık 43 yaşındadır (Bence andropoza girmek için erken bir yaş.) ve boyu kadar genç kızların babası rolünü canlandırmaya başlamıştır bile. Bir gün verdiği bir röportaj sırasında, iyi aile babası görünümüne sahip oluşu ve hobi olarak binicilik gibi bir spor dalı ile uğraşması nedeni ile güvenli liman olduğu, bu neden ile kadınlar nezdinde eski cazibesini yitirdiği gerçeği ile yüzleşir. Oysa Guillaume hala Rock’n Roll kafasında yaşadığını iddia etmektedir ve çevresindeki insanları buna ikna etmek için olmadığı bir kılığa bürünmeye başlar. Başlarda Guillaume’nin sosyal çevresinde ne kadar hızlı ve enerjik olabileceğine, sinema endüstrisinde de genç rollerin hakkını verebileceğine dair çabalarına tanık olurken, bu çabalarının boşa çıkması nedeni ile giderek rayından çıkan bir Guillaume ile karşılaşırız.
Guillaume’nin değişen hal ve tavrı giderek çevresindeki insanların asabını bozmaktadır. Bu durumdan en çok da yapımcıları ve hayat arkadaşı Marion muzdariptir. Geçirdiği dönüşümle giderek yalnızlaşan Guillaume, artık kendine bambaşka bir kariyer çizmeye başlamıştır. Önceleri Guillaume’nin kapıldığı buhrana ve bunun neticesinde yaptıklarına sinirlenen Marion, üç yıldır hazırlandığı rol için artık yeterince genç olmadığı bahanesiyle seçilmemesi nedeni ile Guillaume’ye hak verir noktaya gelmiştir. Film Guillaume’nin artık yaşlanıyor olmasının verdiği kaygı ile yaşadığı iç çatışmaları anlatırken filmin bu noktasında, Hollywood’a getirilen ‘daima genç ve güzel’ olma beklentisinin aslında Fransız sineması için de geçerli olduğunu bizlere gösteriyor ve bu konuda film endüstrisini dur durak bilmeyen bir mizahla eleştiriyor. Filmin sonlarına doğru ne yazık ki Marion’da da benzer bir dönüşüme tanıklık ediyoruz.
Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini de üstlenen Guillaume Canet’e, Marion Cotillard’ın yanı sıra Philippe Lefebvre ve Camille Rowe de eşlik ediyor ve filmdeki herkes kendini canlandırıyor. Seyircisine bol kahkaha ve hoş vakit geçirtmeyi vaat eden filmin bence tek handikabı yüz yirmi üç dakika gibi uzun bir süreye sahip olmasıydı. Bunun dışında benim için film kahkahalar arasında “Hadi ama Guillaume kendine gel!” demekle geçti lakin Guillaume bir türlü kendine gelemediği gibi giderek çığırından çıktı. Çığırından çıkan Guillaume’yi görmeniz için sizleri bu hafta sinema salonlarına davet ederim. İyi seyirler…