Senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı Ertem Göreç imzalı film “Karanlıkta Uyananlar” (1964) Türkiye Sineması’nda belirli açılardan bir milat olarak kabul edilebilir. Yaşadığımız coğrafya içerisinde grev temasını ve işçi direnişini senaryonun merkezine alarak işleyen ilk örnek olan yapım 1965 yılında “Altın Portakal” almış olsa da kaderi yine benzeri işçi direnişi temalarını işleyen filmler gibi sansüre uğramak olmuştur.
“Karanlıkta Uyananlar” temelde bir boya fabrikasında yaşanan grevi işler görünür. Fakat aynı zamanda 1960’ların atmosferine de ışık tutar. 27 Mayıs Darbesi sonrası bazılarınca sol tandanslı olarak addedilen bir anayasa mevcuttur. Ayrıca ithal ikameci biçiminde tanımlanan bir ekonomi modeli takip edilmektedir. Film, bir taraftan genel hatlarıyla komprador burjuvazi/ulusötesi sermaye işbirliğinin milli burjuvaziyle olan çatışmasını göstermektedir; uygulanan ekonomik model gereği ürünler (boya) yurt dışından getirilmek yerine yerli fabrikada üretilecektir. Buna karşın ulusötesi sermayedarlar piyasaya egemen olmaya çalışırlar, çeşitli yöntemlerle milli burjuvaziyi saf dışı bırakmayı başarırlar.
Filmdeki ikinci çelişki ise boya fabrikasının sahibinin oğlu Turgut (Fikret Hakan) karakteri ekseninde kurulur. Başlangıçta işçilerle dostane ilişkiler kuran, onlarla beraber eğlenen Turgut, babasının ölümüyle beraber fabrikanın başında bulur kendisini (Bu durum mirasın mülkiyetle ilişkisi bağlamında önemli bir göstergedir). Etrafında fabrikanın varlığının sürmesi için Turgut’un işçilerle olan yakınlığını manipüle edecek bir güruh da mevcuttur. Patronluk sürecinde başlangıçta işçilerle Turgut’un arası iyi görünmesine karşın, işveren/işçi diyalektiğindeki tabii olan şey gerçekleşir ve Turgut patron olduktan sonra tutum değiştirmeye başlar; tıpkı babasının istediği gibi işçileri umursamaz, taleplerini görmezden gelir.
Senaryo açısından, Vedat Türkali’nin kitaplarında değindiği genel temaların; yoksulluk, işsizlik, haksızlığa karşı direniş gösterme edinimi, yozlaşmışlık vb. etkisinden söz edilebilir. Ayrıca Turgut’un aşk yaşadığı ressam Nevin’le olan uyuşmazlığı da başka önemli bir noktadır. Turgut, Nevin’in dahil olduğu ortamlara ayak uyduramaz görünür. Patron olarak ekonomik sermayeye sahip olmasına karşın kültürel sermaye açısından yetersizdir. Anlatımda, her ne kadar karikatürize olsa da, sanatın ve kültürün entelijansiya tekelinde olduğu belirtilmiştir. Film genelinde Ertem Göreç’in İtalyan Yeni Gerçekçiliği ve Sovyet yönetmen Sergei Eisenstein sinemasından etkilendiğinin izleri de görülür. Hikayenin konusu ve genel atmosfer yer yer Yeni Gerçekçiliği andırırken kurgu tekniği olarak ise “kitlelerin hareketine göre” (işçi kitleleri) birleştirilmiş sekanslar göze çarpar. Eisenstein’ın özellikle Potemkin Zırhlısı’nda (1925) zirveye taşıdığı bu teknik, Karanlıkta Uyananlar filminde de ayaklanan halkın enerjisini ve coşkusunu aktarırken kullanılır.
Karanlıkta Uyananlar, değindiği konular itibariyle dönemin konjonktüründe yenilikçi ve sonraki filmlere yol açması açısından cesur bir adım olarak değerlendirilebilecek bir filmdir. Grev süreçlerinde işçilerin farkındalıklarının, sendikalaşmalarının ve dayanışmalarının ehemmiyetini gösteriyor olması da önemlidir. Aynı şekilde burjuvazinin grev kırıcılarla olan ilişkilerinden başlayarak, işçilere karşı nasıl stratejik ve örgütlü hareket ettiğinin sinemasal biçimde yansıtılması da başka kıymetli bir detaydır. Fakat filmde gerek diyaloglardan gerekse de mesaj kaygısından gelen, sloganlaşmışlık kokan bir yapaylık ve abartılı oyunculuklar göze çarpmaktadır. Ulusalcılıkla Marksizm’in sınırlarında gezse de filmi işçi direnişi/grev yapmanın gücü bağlamında değerlendirmek, Karanlıkta Uyananlar’ın özgün ismine yakışır şekilde yapılması gerekendir belki de.