Şimdi duvarımızda asılı olan akreple yelkovanı durdurup yüzyıllar öncesine dayanan bir hikâyeden bahsedelim.
Truva toprakları için savaş yoluna koyulan Odysseus’un bir mite mâl olan dönüş hikâyesinin eşiğindeyiz. Kral Alcinous, topraklarına gelen bu yabancıya kim olduğunu ve baygın şekilde sahile vurana dek başından neler geçtiğini soruyor. Ve tüm hikâyeyi başlatacak olan o ilk sözcüğü dile getirmeden önce, ilham perilerini çağırıyor Odysseus. Söze ilk olarak onlar dokunuyor, dokuz peri ve bir ozan. Tarih Agamemnon’un sırasını gösterdiğinde yine ilham perilerinin dokunuşuyla başlıyor tüm efsane. Her biri uç uca eklenmiş gibi bir mitin noktasını, başka hikâyenin girişi koyuyor. Ve ilham perilerinin ağzından dökülen ilk sözcük, bütün bir insanlığın hikâyesine mâl oluyor. Peki, yaratıcı hayal gücümüzle bir kimlik edinen bizler için son derece önemli olan ilham perileri nerede? Ne kadar yakınımızda, hayatımızın ne kadar içinde? Gökten yeryüzüne uzanan serin bir esintide mi, yoksa sandığımızın aksine yaşantımızı çevrelediğimiz duvarların mı içinde? Bu sorulara bir yanıt olarak Deep Dark (2015), adı üzerinde derin karanlıklar içine gizlenmiş sıra dışı bir ilham perisinin, hayata ne ölçüde müdahale edebileceğini anlatan bir gerilim.
Michael Madeglia’nın yazıp yönettiği film, post modern heykel sanatçısı Hermann Heig’in (Sean McGrath) başarısız kariyerine bir ilham perisinin dokunuşunu konu edinir. İlk başlarda çalışmaları hiçbir galerici tarafından beğenilmeyen Hermann, ailesi ve yakın çevresi tarafından dışlanır. Kendi evindeki odası bile bir yabancıya kiralanınca Hermann, amcasının ona önerdiği ev teklifini kabul eder ve çalışmalarına odaklanmak üzere şehrin içinde tek başına bir eve çıkar. Ancak bu taşınmayla birlikte işler, sonu belirsiz, geri dönüşü olmayan bir yola girer. Çevresi tarafından iyice terk edilmiş hisseden Hermann, kapılarını sımsıkı kapatarak tüm vaktini evde geçirmeye başlar. Bu süre içinde denge üzerine kurulu yeni bir eser üzerinde çalışmaktadır; bu, bir tel üzerine yerleştirilmiş değişik ağırlıklarla kurulu bir denge sistemidir. Fakat dengeyi sağlayacak doğru ağırlık parçasını bir türlü bulamaz. Tam her şeyden vazgeçeceği sırada evin duvarlarından birinde beliren bir delikten bir kâğıt parçasının ona doğru uzandığını görür. Bu kâğıt, Hermann’ın ilham perisi olacaktır. İçinde yazan direktifleri takip eder ve sonunda aynı delikten uzanan minik bir taş parçasıyla denge sistemini tamamlar. Evet, Hermann’ın sistemi, dengesini bulmuştur; fakat içsel olmayan bir etkiyle sanatına müdahale edilmesinin bedeli, hayatındaki başka dengelerin bozulmasıyla sonuçlanacaktır. Hikâye bu yönde ilerledikçe sanatta ilham perilerinin masumiyetini (?) ve kimliğini yeniden sorgulamaya başlıyoruz. Şimdi karşımızdaki, soyut bir peri mi yoksa insan gibi muamele görmeyi bekleyen, tüm insani ihtiyaçlarıyla birlikte somut bir varlık mı?
Hermann ve duvardaki meçhul kişi arasındaki iletişim, kâğıt üzerine yazılmış birkaç notun ardından karşılıklı ve sesli konuşmaya dönüşür. Burada duvardan gelen sesin etkileyici bir kadın sesi oluşu, önemli bir noktadır. İlham perisi, nihayetinde bir kadındır çünkü. Gerek ses tonundaki cazibe, gerekse üslubundaki çekicilikle Hermann’ı çabucak etkisi altına almayı başarır ve onunla duygusal bir bağ kurmaya çalışır. Nitekim mitolojide de ana hikâye hep bu şekilde ilerler; kahramanı güçlü kılan ve ona gerekli motivasyonu, güdülemeyi sağlayan kadın, kahramana ilham vererek onu yüceltir ve bununla birlikte onun tarafından sahiplenmek, onunla duygusal bir ilişki içinde olmak ister. Kadındaki bu “bereketlilik” ve “vericilik” özelliği, doğurganlığıyla da özdeşleştiğinden, bu ilişkinin bir de bedensel yanı vardır. Filmde de duvardan çıkan ilham perisi niteliğindeki sesin, Hermann’ın hayatına adım adım girdikçe daha somut bir varlık olmaya başladığını görürüz. Nitekim sesin Hermann’dan istedikleri de bu doğrultuda gelişir; duygusal bağ, duyusal bir ilişkiye dönüşmeye başlar. Konuşmalar ve dokunuşlar, öpücüklere dönüşür ve hatta bir gün duvardaki ses, Hermann’dan cinsel bir birliktelik talep eder. “İlham perisi” ifadesindeki perinin masumiyeti ve saflığı, şimdi bedensel arzuların dilinde daha vahşi bir kimliğe bürünmüştür. Ses, yalnızca iki duvar arasında sıkışmış bir varlıktır belki ama o da bütün bir insan gibi, ilham verdiği erkek tarafından sevilmeyi, onu sahiplenmeyi ister. Ancak bedensel bütünlüğü olmadığı sürece Hermann’ın gözünde bir “araç” olmaktan öteye gidemeyecektir.
Hermann’ın duvardaki sesle iletişimi bu şekilde ilerlerken bir yandan da sanat hayatında yeni gelişmeler yaşanır. Dengeyi sağlayan parçayla birlikte sanat eseri büyük beğeni gören Hermann, kendini bu camiaya kabul ettirmeyi başarır. Bu başarı, aynı zamanda hoşlandığı kadın Devora’yla (Anne Sorce) iş ilişkisi şeklinde başlayan bir beraberliğin de kapılarını aralar ona. Devora, Hermann’la birlikte olmasına rağmen onunla aynı duyguları paylaşmamaktadır. Çünkü sanat eseri pazarlama sektöründe onun önceliği her zaman yeni para kaynakları olmuştur. Dolayısıyla Hermann, yeni başarısıyla Devora’nın kazanç elde etmek istediği bir hedeftir. Ancak Hermann için bunun bir önemi olmaz. Hangi sebeple olursa olsun Devora’yo elde etmek, onun için yeterlidir. Bu da “kahramanların” motivasyonlarının ardındaki esas öznelerin, bedensel bütünlüğe sahip fakat niteliksiz bir kimlik karşısında nasıl göz ardı edilebileceğinin göstergesidir. Hermann için elinden geleni yapan ve ona kendinden parçalar veren duvardaki ses, gözünü iş ve para hırsı bürümüş olan başka bir kadına tercih edilmiştir. Dönüp kendi yaşamlarımıza bakmaya bir davet midir bu üçgen? Kimin özne, kimin nesne olduğunu belirlemeden hayatımızın tam merkezine oturttuğumuz kişiler için aynı değeri taşıyor muyuz? Diğer yandan göz ardı ettiğimiz kişiler var ki esas ilham perilerinin ve öznelerin onlar olduğunu, çerçeveye ancak dışarıdan baktığımızda görebiliyoruz. Ve tıpkı filmde olduğu gibi, çoğunlukla geç kalınmış bir vakitte…
Sonunda Hermann’ın davranışlarında birtakım tuhaflıklar sezmeye başlayan Devora, aldatıldığını düşünür ve Hermann’ın evine gider. Burada duvardaki sesi keşfeder ve onu yok ederek Hermann’a tek başına sahip olmak ister. Bu hırsla birlikte eline aldığı elektrikli testereyle gözü dönmüşçesine duvarı parçalamaya başlar. Kestiği yerlerden aynı bir insan bedenindeki gibi acı ve kan sızar. Duvardaki sesin ağlayarak iç çekişleri, aslında onun insaniyete daha yakın olduğunu gösterir. Evine döndüğünde bu manzarayla karşılaşan Hermann, kontrolünü kaybetmiş olan Devora’nın elinden testereyi alarak duvarı parçalamasının önüne geçer. Aralarında gerçekleşen çatışmadan sonra Devora, kazayla kendi parmaklarını keser ve acı içinde evi terk eder. Geriye kanlar içinde kalmış bir duvar ve ilham perisiyle baş başa, Hermann kalır.
İşte kahramanımız, işte ilham perimiz. Dengeleri değiştiren ufacık bir dokunuşla öznelerin ve nesnelerin yeri de bu şekilde değişiyor hayatımızda. Bu dokunuşların sonu nereye varabilir; hayatımıza kabul ettiğimiz veya hayatımıza girmesi için peşinden koştuğumuz kişiler, sonunda kimlere dönüşebilir, kestiremiyoruz. Peki, bu adımı atmalı ve yaşama sanatımızda ilham perilerine yer vermeli miyiz? Sanırım esas soru, ilham perilerine ne kadar yer ve değer vereceğimiz. Bir yandan, kendimiz olmaktan çıkıp onların isteklerine göre davranan bireyler olurken, diğer yandan onların kişisel değerlerini kendi çıkarlarımız için kullanan kimselere dönüşebiliriz. Önemli olan, “dengeleri sağlayan dokunuş”a kendi hükmümüzün ve irademizin sahip olması.
Filme teknik açıdan yaklaşacak olursak, korku-gerilim türünde vasat bir yapıya sahip olan film, kimi noktalarda bir ironi aracı olarak kullandığı mizahla aslında tamamen bu türe ait sayılmaz. Duvardaki deliğin bilinmezliğiyle bir gerilim yaratılmaya çalışılır, ancak sağlam temellere dayanan ve sürdürülebilen bir gerilim atmosferi maalesef yakalanamaz. Dolayısıyla gerilim, yalnızca filmin kurgusu içinde ara ara beliren bir unsur gibi kalır; tatmin edici bir doygunluğa ulaşamaz.
Kimi yerlerde kurguya yansıyan teknik yetersizliklere karşın güzel bir çıkış noktası yakalayan Deep Dark, hayatımızda çok önemli yerlere sahip ayrıntıları yeniden değerlendirmek ve içimizin derin karanlıklarındaki sesleri gün yüzüne çıkarmak için bizlere farklı bir bakış açısı sunuyor. Şimdi daha dikkatli bakın, sizin ilham periniz nerede?