Dilan Salkaya
Krzysztof Kieslowski’nin kulaklarına buz bastıran Tomek’ini unutamadığım filmi A Short Film About Love (1988), süt gibi saf ve masum aşkın, karşı komşusuna âşık olan bir gencin perspektifinden yeniden yorumlanması. Postanede memur olarak çalışan Tomek, Magda’ya gönül gözüyle daha fazla temas edebilmek, onu teleskop merceğinin elverdiğinden biraz daha yakın mesafeden görebilmek için sabahın erken saatlerinde kalkıp tüm mahalleye süt dağıtmaya başlar. Magda’nın kapısındaki boş şişeyi alıp yerine dolusunu her bırakışında, içindeki tutkunun ve ateşin parelerini de o şişeye katık eder.
Süt, masum gözüktüğü kadar cezbedici, içine konulan bir kaşık kahveyle iştah açıcı ve uyku giderici, mayalandığı zaman ise aşkın kimyası kadar kıvamlı olabilir. Aslında süt, rengiyle aşkın asil rengi kırmızının yerini almayı başaran, beyazının tonuyla bir gelinliğin saflığına bürünebilen, dupduru ve yegâne içecektir. Tomek tarafından gözetlendiğinden bihaber, mutfakta telefonla konuşurken bir şişe sütü masaya döker Magda. Ne yaparsa yapsın aşk saçılmıştır bir kez ortalığa. Ya silip süpürecektir onları ya da oracıkta bırakıp bozulmasına göz yumacaktır. İkinci seçenek ise çok daha acıklıdır. Ekşimiş sütten hayır gelmez artık, geriye sükût-u hayal kalır.
Ken Loach Kes‘te (1969), İngiltere’nin küçük bir kasabasında, kendi doğadan uzak dünyalarında mutlu ama aslında kayıp diyebileceğimiz bir hayat süren gösteriş düşkünü bir ailenin ikinci çocuğu olarak resmeder Billy Casper’ı. Billy, bu kibar topluma teğet geçen hayatına dâhil ettiği bir kerkenez kuşuyla bağ kurarak vahşi doğanın özüne dönmeyi başarır.
Akranları tarafından dışarıya itilen, haylaz, kötü bir çocuk olarak tanımlanan Billy, filmin başında süt arabasından bir şişe süt çalar. Billy’nin bu küçük hırsızlığı, onu kötü bir çocuk yapmaz aslında. Süt detayı, filmin tamamına hâkim olan “doğadan uzaklaşan insan” olgusunu, “doğanın özünde bulunan sütü şişeye hapseden kötü insan” şeklinde yeniden var eder. Billy, Kes adını verdiği kuşunu eğiterek insanın evrim süreci boyunca kopadurduğu doğanın parçası olurken tüm engelleri ve sınırları tek başına yıkar. Küçücük bir ayrıntı olarak filme yerleşen süt, belki de çoğumuzun dikkatini çekmez. Ancak hayvanlarla insanların önem arz eden ortak salgılarından biri olarak doğa-insan çatışmasını anlatan bir filme yerleştirilmesi boşuna değildir.