Elif Bulut
Bu yazının akışı aslında tamamen belirsiz. Süt ve sinema diyince öznel olarak akla ne geliyorsa, hâli hazırda sunulacak. Yani öz çağrışım temelinde sütle ilgili filmlerin, yine sütle ilişkisini konu alacağız. Mesela bir tanesi Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi’nin ikinci filmi Süt ( 2008), Yumurta (2007) filmindeki Yusuf’un 18 yaşındaki gençlik evresini, taşrada geçen zamanını anlatır. Aslında bu filme taşıdığı atmosfer açısından, 40 yaşındaki Yusuf’un gençliğini hatırladığı film olarak nitelendirebiliriz. İkinci anımsayabileceğimiz film ise bir Tarantino hayranı olarak Kill Bill Vol I (2003). Burada süt şisesi günlük hayattan olağan bir imge olarak karşımıza çıkıyor. Süt şisesinin hatırlattığı o mutfak sahnesi filmin kendisi gibi klasik olmuştur diyebiliriz. Bu iki film bir birinden kopuk görünse de sinemaseverlerde süt diyince anımsanabilen filmlerdir.
Süt taşrada şiirle ilgilenen bir gencin tramvalarını ve var olma çabasını anlatıyor. Filmin açılış sahnesinde bir kadının ağaça bacağından asıldığını ve kafasının tencede kaynayan süt kazanına doğru sarkıltıldığı görüyoruz. Yılanların sütü ve süt kokusunu sevmesi ise halk arasında bilinen bir hikâye. Ancak bu sahnede gerçekleşen, filmin çekildiği yerde gerçekten sıkça uygulanan bir yöntemmiş. Açık alanda veya yılanların ulaşabildiği yerde ağızdan yılanın girebileceği sönlenmekte. İşte giriş sahnesi hem bir metaforik anlam taşıyor, sütün arındırıcı etkisi açısından, hem de gerçekten var olan bir uygulamayı çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor.
Filmin öyküsü ise sütü bir yaşam ve geçim kaynağı olarak taşradaki insanın hayatını anlatıyor. 18 yaşındaki Yusuf’un babası küçükken ölmüş ve annesiyle beraber yaşıyorlar. Eve gelir getirebilecekleri tek kaynakları sahip oldukları inek ve ondan elde ettikleri süt. Sütten elde ettikleri peynirin yanında şehir merkezinde kapı kapı süt satarak ana gelirlerini elde ediyorlar. Fakat zahmetli bir iş olan sütçülük bir evi geçindirmek için hiç de yeterli değil.
Yılan hikâyesinin gerçekliği ise eve bir yılanın girmesiyle kanıtlanıyor. Sütün işlendiği ve peynirin yapıldığı mutfağa bir yılan giriyor. Evde adeta daha sonra meydana gelecek huzursuzlukların başlangıcı oluyor Yusuf için.
Süt, ürün olarak bu filmde olmazsa olmaz bir geçim kaynağı ve bütün mesainin harcandığı hayvancılıkla ilgili bir iş. Sütten gelen gelir yeterli olmasa da taşrada, yani köy hayatında böyle bir kaynak olmaması Yusuf’un ailesi gibi aileler için bir tür sıkışıklık olurdu.
İkinci film Kill Bill Vol I’da ise Bride ( Uma Thurman) dört yıllık komadan uyandıktan sonra düğününde herkesi katlettiklerinden dolayı Bill ve diğer çete üyleriyle intikam için hesaplaşacaktır. İlk uğradığı kişi ise Venita Green olur. Fakat nam-ı değer Copper Head Vernita Green’ın ismi artık Gene Bell olmuş, bir aile kurmuş ve normal bir hayata başlamıştır. Küçük bir kızı vardır.
Bride, Vernita Green’in evine gider ve ona saldırır. Fakat tam dövüştükleri esnada 4 yaşındaki Nikkie yani Vernita’nın kızı eve gelir. Dövüşü bırakırlar ve kızın yukarı odasına çıkmasını beklerler. Kahve ikram eden Vernita Green okuldan gelen kızının tabii ki karnını doyurması için bir şeyler vermelidir. Amerika’da en yaygın yiyceklerden olan ve birbirinin vazgeçilmezi mısır gevreği ve süt.
Vernita olağan bir tavırla buz dolabına doğru gidip içinden sütü ve gevreği alır. Her şey olması gerektiği gibidir. Küçük çocuklar süt tüketmelidir. Nikkie de bu küçük çocuklardan biridir. Fakat gevreğin kutusunda sakladığı silahla ateş ettiğinde Bride, kadını bıçağıyla hızlıca imha eder. Nikkie ise evde ve güvende olduğunu sanırken, gevreğini yiyeceğini düşünürken annesinin öldürüldüğünü görür.
Süt ve film diyince akıllara bu sahnenin gelmesi Tarantino severler için kaçınılmaz. Her şeyden habersiz masum bir çocuk, kanlı bir geçmiş ve kanlı bir dövüş barındıran bu sahne içimizi hem burkar, hem de rahatlatır geçmişin hesaplaşılmasıyla.