Ruzanna, Hasmik, Antranik ve Harutyun… Yaşam mücadelesi veren aileleri ile birlikte Ermenistan’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmış çocukları odağına alan belgesel; İstanbul’un kent merkezinde ama neredeyse terk edilmiş, viran evlerden oluşan bir mahallesinde geçiyor. Ülkenin vatandaşı olamadıkları için en doğal hakları olan eğitim hakkına erişemiyor, örgün eğitime dâhil olamıyorlar. Ermeni Kilisesi’ne bağlı kısıtlı alanlarda eğitim görmeye çalışan göçmen çocuklar ve tek başlarına yaşam mücadelesi veren, evlatlarına güzel bir yarın inşa etmeye çalışan kadınların hikâyesi olan bu belgesel, kısıtlı alanlarda çekilen çarpıcı görüntülerin sarsıcılığı ile seyirciyi ilk anından yakalamayı başarıyor.
38. İstanbul Film Festivali ve 30. Ankara Film Festivali başta olmak üzere birçok kez belgesel dalında aday gösterilmiş ve ödülün sahibi olmuş Tanrı Göçmen Çocukları Sever Mi Anne? (2019), Rena Lusin Bitmez’in ilk işi olarak geçiyor. Oyun oynayıp özgürce sokaklarda dolaşması, okula gidip sadece dersleri dinlemesi gereken çocukların, bambaşka kaygılarının olduğu bir dünyayı perdeye yansıtan Bitmez’in, gözlemci kamerasını çocukların konuşmalarına çevirmesi yeterli oluyor. Zira seyircinin işittikleri, kolay kolay altından kalkamayacağı türden:
“Göçmenleri topladıklarını söylüyorlar. Duydunuz mu? Niye ki? İstemiyorlar, göndermelerinin sebebi nedir? İstemiyorlar işte. Ne güzel olurdu, kendi ülkemizde olsaydık, özgürce yaşasaydık. Rahatça okula giderdik, okuldan gelir rahatça oynardık değil mi? Biz çocuğuz bize ne yapabilirler ki? Öyle deme anne babamız sınır dışı edilirse? Antranik şimdi Erivan’da olsaydın değil mi? Orada özgür olsaydın. Keşke, hayal bile edemeyeceğin kadar mutlu olsaydın, çok mutlu olsaydın… “