18. yüzyıl Avusturya taşrasında geçen The Devil’s Bath (2024), yeni gelin Agnes’in hikâyesini merkezine alır. Ailesinden ayrılarak kocasının köyüne taşınan Agnes, hem yabancılaştığı çevreyle hem de dinî kurallarla örülmüş baskıcı toplum yapısıyla baş etmeye çalışır. Ruhsal olarak giderek çöken genç kadın, bir çıkış yolu ararken karanlık bir eylemin eşiğine sürüklenir., Gerçek bir olaydan ilham alan The Devil’s Bath, yeni evlendiği kocasının evinde kendine yer bulamayan Agnes’in giderek artan yalnızlığını ve zihinsel çöküşünü sarsıcı bir gerçekçilikle aktarıyor. Veronika Franz ve Severin Fiala’nın yönetmenliğinde şekillenen film; kadın ruhunu bastıran inanç sistemlerini, ritüelleri ve ataerkil yapıyı incelikle sorgularken pastoral imgelerin altında kaynayan karanlığı ustalıkla sergiliyor.
Dönem atmosferiyle The Witch (2015) ya da The Piano (1993) gibi filmleri anımsatan yapım; doğa, suskunluk ve içsel sıkışmışlık gibi temaları görsel bir ağıt hâline getiriyor. Agnes’in yavaş yavaş içine çekildiği buhranlı karanlık, sadece bireysel bir çöküşün değil, bir toplum yapısının da aynası. Sabırlı bir izleyici için zamanla derinleşen bir anlatı sunan The Devil’s Bath, estetik açıdan çarpıcı ve psikolojik olarak rahatsız edici bir seyir deneyimi vadediyor.