İster dekorlardan oluşsun, isterse gündelik ve doğal yaşam alanlarında geçsin, bazı filmlerin akılda kalmasını sağlayan ve derinliğini hissetmemize yardımcı olan başat unsur mekanlardır. Kimi zaman gerçekçi bir sunum için, kimi zaman hedeflenen duyguyu yaratacak atmosferik etkiler ışığında ele alınan mekan kullanımı en çok da karakterlerin ve mekanların birbirlerini şekillendirebilme gücünü gösterip ruhsal durumların altını çizebildiği bir unsur olarak perdede belirdiğinde anlam kazanır.
çin”in en yetenekli genç sinemacılarından olan Jia Zhang Ke, 2004 tarihli The World filminin ana mekanı olarak Pekin”deki “World Park”ı tercih ederek filmini, mekan-insan ilişkisinin etkileşimleri ve ardında bıraktığı çözümsüzlüklere odaklanarak aktarmaya çalışıyor. Günümüzün tüketim anlayışının bir sonucu olarak tasarlanarak The World için film platosuna dönüştürülen, neredeyse fantastik denebilecek bu gezi parkında sıkışıp kalan insanlar eşliğinde, popüler kültür yavanlığının komikliğini ve çağımızın şaşkın haletiruhiyesini ilgi çekici bir şekilde anlatıyor. çoğu yirmili yaşlarında olan park çalışanlarına kamerasını çeviren Zhangke, günümüzün toplum yapısına ve yaşayışına, ikili ilişkilerine, aidiyet ve özgürlük gibi meseleleri düşündürecek şekilde yaklaşarak günümüz çin”inden aldığı bu kesiti aynı zamanda bir toplum ve kültür eleştirisine çevirmeyi de başarmış görünüyor.
Bize bir gününüzü verin, size dünyayı gösterelim!
World Park”ın tasarlanış amacı, dünyanın çeşitli ülkelerinden landmarkların daha küçük ölçeklerde replikalarını barındıran, böylece ziyaretçilerine tam da günümüz koşullarına uygun, sahte ve göstermelik, “dünya gezi hapı” mahiyetinde bir parkur oluşturmak, bu sayede gezip eğlenmelerini, popülerleşmiş ve indirgenmiş ilişki formlarını tekrar edip mahrumiyetlerini gidermeyi sağlamaktır. Parkurun mevcut yapıları Tac Mahal”den Pisa Kulesi”ne, Mısır piramitlerinden Manhattan siluetine, Notre Dame Kilisesi”nden parkurun en heybetli çalışması olan Eiffel Kulesi”ne ( ki bu sahte Eiffel”in 1/3 ölçekte ve yüz küsür metre olduğunu, Pekin siluetinde önemli bir yeri olduğunu da hemen belirtelim) kadar geniş bir çeşitlilik sergilemektedir. Şov dünyasının önemli etkinlikleri de gündüz vakitlerinde açık alanlarda, göstermelik binaların civarında gerçekleşirken akşam saatlerinde de geleneksel kıyafetler eşliğinde büyük tiyatrolarda gösteriler düzenlenmektedir.
Zhangke seyircisini bir yandan parkurun içinde dolaştırırken bir yandan da park çalışanlarının hayatlarını göstermeye çalışır. Bunlar, tüm günlerini bu kocaman parkın içerisinde, gündüzleri hayali ülkeler arasında koşuşturup geceleri de sahneye çıkıp kostümlü danslar gerçekleştirerek geçiren genç insanlardır. ön plana ise genç bir kadın olan Tao ve sevgilisi Taisheng çıkar. özellikle Tao karakteri üzerinden park çalışanlarının çoğunun bir şekilde muzdarip olduğu melankoli, yaşanılan yere sıkışıp kalmış olmanın getirdiği çıkışsızlık, bunların duygu dünyasında dönüşerek ortaya çıkardığı şaşkınlık hali ve kararsızlıklar bir şekilde bir jenerasyonun temsilinde ortak olan noktalara dönüşür. çalışanların hep birlikte oldukları zamanki sevinçleri ve heyecanları, mesele ikili ilişkiler olduğunda veyahut yalnız kalındığında büyük değişimler gösterir. Bu izolasyonun içerisinde, tüm o replikaların her an işaret ettiği dış dünyaya bir türlü ulaşamayacak olmanın yıpratıcılığı ve fakat her an içinde bulundukları şov kültürünün gereksinimi olan eğlenceli görünme zorunluluğu, aynı bedenlerde aynı zamanlarda bulunarak bir his karmaşasına davetiye çıkarır.
Zhangke bir yandan Tao ve arkadaşlarını bu sahte alem gezintileri içerisinde sunarken bir yandan da kamerasını sık sık dışarıya, şehrin farklı noktalarına çıkarır. Karakterlerinin bağlantılarıyla dışarı çıkan kameranın sundukları da pek iç açıcı değildir. Yönetmen sadece bu parkın yarattığı duygu durumlarına değil, daha büyük bir resme, Pekin”in farklı yerlerinden insanlara bakmaya özen gösterir. Minik yan hikayelerle gösterilmeye çalışılan bu hayatlar birçok sorun barındırmaktadır.. Her bakılan noktada darbe almış ailevi ilişkiler, sürekli dile gelen para mevzuları ve kumar meselesi, sorunları gidermeye çalışırken yıpranan ve yaralanan bedenler bulunmaktadır.
Parkta çalışmaya gelen Rus kadınlarından olan Anna ve Tao”nun ilişkileri de filmin iletişim üzerine olan dertlerini açığa vurmakta oldukça işlevseldir. Biri Mandarin dilinde diğeri ise sadece Rusça konuşan bu iki kadının iletişim kurma çabaları, ne dediklerini anlamasalar da şaşırtıcı bir şekilde ne hissettiklerini anlayabilmeleri ile şekillenen ilişkileri, filmin duygu yüklü anlarının daha ziyade bu minik hikayenin içine yedirilmesi sebebiyle ilgi çekicidir.
Genellikle bir telefon mesajı sonrasında gelen ve kimi zaman coşku, kimi zaman hayal kırıklığı barındırsa da her seferinde bir kaçma isteğinin, coşarak yükselme isteğinin göstergesi olan renkli ve cafcaflı animasyon sahneleri filmin birkaç yerinde tekrarlanır. Filmin ağır ilerleyen ritmini hızlandıran, duygu yoğunluğunu göstermek için olabilecek en dışavurumcu ve etkileyici tercihlerden biri olan animasyon parçaları bu sayede oldukça anlamlıdır.
Film gösterişçi ve parıltılı bir düzeni gösterirken geride kalan yaşam alanlarına da aynı özende ve eşitlikte davranır. Gerek parkın içinde gerekse kent içinde sunulan barınma alanlarının tahmin edildiği üzere şatafattan ve çoğu kez konfordan da uzak oluşu, göz kamaştırıcı bu parıltıdan zerre nasiplenmemiş bu temel yaşam alanlarının, en büyük doğal kaynağı “insan” olan çin”in, neredeyse her ülke gibi yükselebilmek adına birilerini nasıl harcayıp durduğunu akla getirmektedir.
Her türlü ulaşım aracının filmde birden çok kez kendine yer bulması da özgürlük bağlamında düşünülünce ironik bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Sürekli otoyolları, tren garları, teleferikler ve uçaklarla işaretlenen ” gidebilme ihtimali”, film karakterleri için çoğu kez bir umut ışığı olmaktan dahi uzaktır.
The World, biraz da ölçeklerle oynamanın filmi. Dünyadan Pekin”e, Pekin”den bir parka olan bu bakış içerisine yerleştirilmiş gençlik panoramasının, günümüz şartlarının getirdiği üzere her türlü birikimden ve aynı zamanda bunların yoksunluğundan etkilenen insanların, biraz da boylarından büyük bir dünyada yaşıyor olmaları sebebiyle yaşadıkları tedirginlik üzerine bir film. Bir yandan gösteriye dahil olmaya çalışan, fakat onun aynı zamanda en değersiz nesnesi haline de gelen insanoğlu için tüm bu karmaşa, her an küçülecek ve bir yerde sıkışıp kalacakmış gibi hissettirmekten öte neye yarıyor? İnsanoğlu da kendi replikalarını kendi içine atıyormuş gibi birikiyor, fakat gitgide küçülüyor.