Irréversible (Yön. Gaspar Noé, 2002)
Neredeyse başından sonuna, tamamen geriye doğru ilerleme tekniğiyle çekilen ve bunun en güzel örneğini oluşturan yapım, bizi Paris sokaklarına konuk eder. Genç ve güzel Alex, bir gece evine dönerken altgeçitte tanımadığı bir adam tarafından vahşice bir saldırıya ve tecavüze uğrar. Bunun üzerine erkek arkadaşı ve eski sevgilisi, olayın peşine düşer ve kendi imkânlarıyla bunun sorumlusu olan adamı bulmaya çalışır. Ancak sonundan başına doğru anlatılan bu süreç, neden-sonuç ilişkisini tam tersine çevirerek izlediğimiz her sahneyi, filmin temelini oluşturan kurgunun en başına yerleştirmemizi, bu şekilde her sahnede filmi yeniden kurgulamamızı sağlar. Şiddet ve tacizin sert bir üslupla eleştirildiği film, bu teknikle çekilmeseydi ortalama kabul edilebilecek bir drama kurgusu elde edilirdi. Ancak tekniğin başarılı uyarlanması, filmin sonunu en başından bilmemize rağmen her sahnede bizi gerilime daha çok sürüklüyor, şaşırtıyor ve zorluyor.
Donnie Darko (Yön. Richard Kelly, 2001)
Psikolojik gerilim ve bilim kurgunun en başarılı yapımlarından Donnie Dark’da bunalımdöneminde olan bir gencin gördüğü sanrıların, adım adım gerçek yaşama dâhil oluşunu izleriz. Donnie, kocaman beyaz bir tavşan kılığında gördüğü bir hayalin, onu cinayet işlemeye teşvik etmesiyle korkunç bir dönüşüm geçirir. Ancak onun gördükleriyle çevresindekilerin dünyası, sanki farklı evrenlerde işlemektedir. Hayalle gerçeği birbirine karıştıran yapım, elbette zamanı da işin içine katar. Filmde yalnızca bir yerde geriye dönüş tekniği kullanılsa da bu, oldukça önemli bir sekanstır. Donnie’ye yardım etmek için geçmişe seyahat eden, fakat kendi zaman diliminde ölü olan Frank, Donnie için bir çeşit hayalet arkadaştır. Ancak Donnie’nin başına gelen tüm felaketler de Frank’in, zamanla oynadığı bu küçük oyun nedeniyle ortaya çıkar. “Şimdi” kavramını ortadan kaldıran ve tamamen bir belirsizliğin içine bırakan filmde, dolayısıyla Donnie’nin gelecek için mi, şimdi mi, yoksa paralel bir zaman evreni için mi mücadele ettiği, film boyunca, sinema tarihinin en karmaşık kurgularından biri olarak gizemini korur.
Memento (Yön. Christopher Nolan, 2000)
Gizem ve gerilim türünün başarılı yapımlarından biri, yine Christopher Nolan’a aittir. Yapımlarında zaman mevhumu ile oynamayı seven Nolan, bu kez işin içine büyük bir zihin kaybını, kimlik ve bilinç karmaşasını katar. Filmde Leonard’ın (Guy Pearce) iki ayrı hikâyesini izleriz. Bunlardan biri, şimdiki zamanı anlamlandırmaya çalışırken diğeri, Leonard’ın hatırlayamadığı, ancak çözümlenmeyi bekleyen bir geçmişin hikâyesidir. Öldürülen karısının katilini bulmak isteyen Leonard, kısa süreli hafızasını kaybettiği için hiçbir şeyi hatırlamamaktadır; fakat geçmişten kesitlere yer veren sahnelerle birlikte parçalar yavaş yavaş bir araya gelir. Leonard’ın “Artık yeni hatıralar edinemem,” deyişi, aslında filmin kurgusunu özetlerken karakterin içinde bulunduğu trajik durumu da sergilemektedir. Bir ölüm sahnesiyle başlayan film, hemen ardından tersine döner ve bu çarpıcı başlangıcın ardından parçaları yerine koymak hem Leonard’ın hem de izleyicinin görevi hâline gelir.