Peppermint Candy (Yön. Chang-dong Lee, 1999)
Nehir kenarında düzenlenen bir buluşmayla açılır Koreli yönetmenin filmi. Filmin başkahramanı Yong-ho, psikolojik bir travma geçirmektedir. Buluşmadaki diğer insanlar tarafından fark edilen Yong-ho, sakinleştirilmeye çalışılır. Ancak tuhaf davranışları, etrafındaki herkesi şok eder ve intihara doğru ilerleyen, gerilim dolu anlar yaşanır. Peki, Yong-ho’yu bu duruma sürükleyen nedir? Yönetmen bunun cevabını, zamanı tersine alarak verir. Yong-ho’nun hayatının beş aşamasını anlatan bu geriye dönüşte insanın acı durumu, sefaleti, içsel bunalımı resmedilmiştir. Güney Kore sinemasında son otuz yılın en iyi filmi kabul edilen yapım, Yong-ho’nun “Yeniden geriye dönmek istiyorum” sözüyle hem insanlığın, içinde bulunduğu dramın ortasından tüm zamana seslenir hem de zamanın, ellerimizden nasıl kayıp gittiğini ve geri dönüşünün de olmadığını açık ve çarpıcı bir şekilde anlatır. Masumiyetin, güzelliğin, yerini acımasız ve nefret dolu bir kimliğe bıraktığı bir adamın hikâyesi, aslında tüm insanlığın hikâyesidir.
The Sweet Hereafter (Yön. Atom Egoyan, 1997)
Türkçeye “Başka Bir Dünya” adıyla geçen film, bu başlıkla içeriğini de aslında tam olarak ifade etmektedir. Karlı bir gün ve devamında gelen trajik bir kaza sonucu, dağlık bir alana kurulu küçük kasabadaki pek çok çocuk, hayatını kaybetmiştir. Kazazede aileleri ziyarete gelen avukat Stephen, zamanla olayların içyüzünde aslında farklı şeylerin gerçekleştiğini anlar. Yönetmen Atom Egoyan’ın, Harold Pinter’ın oyunlarından esinlenerek kurguladığı film, 1977 yılında başlar, ardından 1968’e geçer. Rosel Bank’in romanından uyarlanan kurgu, aslında bu trajik kazayla değil, ardındaki beklenmedik yaşamlarla ilgilidir. Geçmişe ait yaşananların birer birer öğrenilmesiyle “şimdiki zaman”ın ve kazanın tamamen yeni anlamlar kazanması, geriye dönüş tekniğinin başarılı örneklerinden birini teşkil eder.
Two Friends (Yön. Jane Campion, 1986)
Henüz on beşinde olan iki arkadaş Kelly ve Louise’nin hayatını konu alan film, ilk başta 1986 yılında Avustralya’da bir televizyon yayını olmak üzere kurgulanmıştır. Teknik anlamda yönetmenin başlangıç eseri olmasına rağmen kariyerinin en parlak yapımlarından biri hâline gelmiştir.
Filmin kurgusu, tersine işleyen zaman tekniğini anlamamız için önemli bir rol üstlenmiştir. Başkahramanlarla ilk tanıştığımız sahnede Kelly ve Louise, artık arkadaş değildir ve bir araya gelecek gibi de görünmemektedir. Onları bu noktaya getiren olaylar zincirini anlamamız için film, geriye doğru ilerler. Prestijli bir lisede okuyan Louise ile, babasının yasaklamaları yüzünden aynı okula kabul edilemeyen Kelly’i, arkadaşlıklarının sonuna doğru sürükleyen temel neden de aralarında çıkan bu sınıfsal ve entelektüel ayrılıktır. İlerleyen kurguyla birlikte anlam kazanan ve izleyiciyi duygusal olarak kendine bağlayan film, son sahnesinde oyuncuların performansı ve her şeyin anlam bulmasıyla hafızalara kazınan başarılı yapımlardandır.