Öyle ya da böyle, hepimiz bir süreliğine bu dünyadayız. Ev bildiğimiz yerden çıktık yola, yürümeye devam ediyoruz. Yanımızdakiler, sevdiklerimiz ya da katlanamadıklarımız, kaybettiklerimiz, âit hissettiklerimiz… Sonu belirsiz yola tutunmuş ilerlerken bazen dönmemizi gerektiren nedenler herkeste farklı.
Yol böylesi uzunken en doğrusu, sözü de uzatmamak olsa gerek. Ancak ara sıra, Ursula K. Le Guin’in de hayata not düştüğü gibi hatırlamakta fayda var:
“Bütün olmak parça olmaktır; gerçek yolculuk geri dönüştür.”
The Journey of Vaan Nguyen
Duki Dror, 2006 – Belgesel
Vietnam Savaşı sırasında, bazı etnik meseleler sebebiyle Saigon’u terk etmek zorunda kalan Hoiami Nguyen, eşi ve kızı Vaan ile 1975’te İsrail’e göç eder. Ancak Hoiami, kafasından atamadığı anavatanı ve atalarına ait anıları sebebiyle yıllar sonra ülkesine dönmeye karar verir. Ailenin ilk çocuğu Vaan Nyugen’i odağına alıp tüm ailenin öyküsünü konu eden film, Vaan’ın doğduğu topraklardan sonra sürekli köklerini araması üzerinde şekillenir. Büyüdükleri bambaşka bir ülkede, İbranice konuşarak eğitilmiş beş kız kardeşin arasında, yaşadığı ülkeye kendini yabancı hisseden ve sürekli eve dönmeyi umut eden de sadece Vaan’dır zaten. Baba ve kızı eve dönüş yolculuğunda buluşturan bu ortak özlem, Vietnam’da yaşananlarla seyirciyi de zorlu bir buluşmaya davet eder.
Okuribito (Departures)
Yojiro Takita, 2008
Henüz okula dahi başlamamış bir çocukken, küçük bir kafe işleten babasının kendisine çello almasıyla müzikle tanışır Daigo (Masahiro Motoki). Ne var ki babası, ailesini Daigo altı yaşındayken terk etmiş ve otuz yıl boyunca ortalarda görülmemiştir. Babasının yüzünü dahi hatırlamayan Daigo, büyür ve profesyonel olarak müzisyenliğe başlar. Tokyo’da bir orkestrada çalışırken, orkestranın dağılmasıyla bir anda işsiz kalır. Müzikten vazgeçip doğduğu yöreye, babasız büyüdüğü ‘anne evi’ne dönmeye karar verir. Bundan sonrası son derece akıcı ve insanı derinden yakalayan, Oscar’ı da kazanmış enfes bir öykü…
Prodigal Sons
Kimberly Reed, 2008 – Belgesel
Doğup büyüdüğü Montana’dan ilk gençlik döneminde ayrılan Paul’ün yıllar sonra, liseliler buluşması sebebiyle Kimberly adıyla, bir kadın olarak eve dönüşünün öyküsüdür bu. Filmin aynı zamanda yönetmeni de olan Kimberly Reed, aile sevgisi, kimlik sorunları ve cinsel yönelimler üzerinden aktarır hikâyesini.
Marc, Paul ve Todd, aynı ailenin üç oğludur. Marc, ailenin evlat edindiği çocuğudur. Biyolojik olarak Orson Welles ve Rita Hayworth’un kızları Rebecca’nın oğludur aslında. Kimberly eve döndüğünde, bir kaza sonucu yaşadığı beyin travması sebebiyle abisi Marc’ı bıraktığı gibi bulmayacaktır. Abi ve kardeşin yaşamlarının yer yer yol hikâyesine de dönüştüğü belgesel, artık film yapımcısı olarak çalışan Kimberly Reed’e ait cesur bir aile portresi ve hesaplaşması, çok sayıda ödülün de sahibidir.
Home for the Holidays
Jodie Foster, 1995
Her zamankinden daha endişeli bir ruh hâliyle, Chicago’dan Baltimore’a uzanan bir şükran günü yolculuğu… İşini yeni kaybetmiş olan Claudia (Holly Hunter), kızının başka planları sebebiyle ona katılamayacaktır ve kaygılı geçeceğine emin olduğu bir aile buluşmasına gitmektedir. Her biri birbirinden çılgın tarzlara sahip kalabalık aile üyelerinin, karakteristik izlerle örülmüş eğlenceli bir tasviri Home for the Holidays. Jodie Foster’ın oyuncu değil de yönetmen olarak yer aldığı bu ikinci filminin renkli oyuncu kadrosunun en öne çıkan isimleri arasında Robert Downey Jr.’ın da yer aldığını hatırlatmakta fayda var.
Lonesome Jim
Steve Buscemi, 2005
Depresif, vazgeçmiş, yorgun, hevessiz ve yalnız Jim…
Ailesiyle olan travmatik hikâyesi bir yana, hayata dair hiçbir amacı kalmayan Jim bir yazardır ve New York’tan ayrılıp ailesinin yanına döner. Son derece koyu kıvamda seyreden bu filmin, en iyi yönünün Jim’i canlandıran Casey Affleck olduğunu belirtmek gerek.
This Is Where I Leave You
Shawn Levy, 2014
Babalarının ölümüyle birlikte aile evinde bir araya gelmek zorunda kalan, her biri farklı telden çalan dört kardeşin; Paul (Corey Stoll), Judd (Jason Bateman), Wendy (Tina Fey) ve Phillip’in ( Adam Driver) birbirleri, çılgın anneleri Hillary (Jane Fonda) ve de geçmişleriyle olan komik hesaplaşmaları… Dünü kurtarmaya çalışırken, temelini kendilerinin belirleyemediği güncel hayatlarının değişken gündeminde yer, yön bulmaya çalışan kardeşlerin annelerinin Jane Fonda tarafından canlandırılmış oluşu, filmin ritmine dair yeterli ipuçları veriyor olsa gerek.
Barefoot
Andrew Fleming, 2014
Oldukça zengin bir ailenin dikiş tutturamamış oğlu Jay’in (Scott Speedman), abisinin düğünü sebebiyle ailesini ziyaret etmesi gerekir. Tesadüf eseri bir hastanenin psikiyatri kliniğinde tedavi görmekte olan Daisy’nin (Evan Rachel Wood) hastaneden kaçıp ona katılmasıyla birlikte, seyahatini yalnız gerçekleştiremez. O da bu durumu babasına karşı güçlü durmak ve artık değiştiğini ispatlamak için bir oyuna dönüştürür, genç kızı ailesine nişanlısı olarak tanıtır. Ancak kızın ruhsal sorunları ve kendisinin ailesiyle olan hesaplaşması ikisinin de hayatlarını hiç planlamadıkları bir biçimde değiştirecektir.
Two Weeks
Steve Stockman, 2006
Ölmek üzere olan annelerini son kez görmek üzere Kuzey Carolina’daki evlerinde buluşan dört kardeş, birlikte iki hafta geçirmek zorunda kalacaktır. Dramatik olduğu kadar gülümseten yönleriyle de öne çıkan Two Weeks’in başrolünde, Sally Field yer almakta. Yönetmen Steve Stockman’ın otobiyografik nitelikler taşıyan bu filmi, aslında birbirinden uzaklaşmış aile bireylerinin, hayata veda etmek üzere olan anneleri sayesinde yeniden yakınlaşmaya başladıkları anların dokunaklı öyküsü.
Prove Per Una Tragedia Siciliana (Rehearsal for a Sicilian Tragedy)
Roman Paska, 2009 – Belgesel
Oyuncu ve film yapımcısı John Turturro, bu belgeselde tiyatro yönetmeni Roman Paska eşliğinde ata toprağına bir ziyaret gerçekleştirir. Turturro’nun kökleri Sicilya’ya kadar uzanır. Anne tarafından Aragona ve Palermo’ludur ve yıllardır adada çekilecek bu filme takıntılıdır. Sonunda Turturro ve Paska adaya seyahat ederler ve ikisi de hem görülmeye değer eşsiz güzellklerin hem de kendi zengin kültürel gelenekleri olan kukla tiyatrosunun peşine düşerler.
Atalarının evlerini ve adanın mimarisini keşfe çıkan Turturro, ünlü kukla sanatçısı Mimmo Cuticchio’yi bulur ve onu da belgeseline dâhil eder. Sicilya’nın pek bilinmeyen farklı bir portresi niteliğindeki bu ödüllü film, zaman içinde yolculuğun tiyatral bir sunumudur da aynı zamanda.
Xiang ri kui (Sunflower)
Zhang Yang , 2005
Zhang’ın hayatının üç farklı dönemiyle (9. yaş, 19.yaş ve 30.yaş) üç farklı oyuncu tarafından anlatıldığı film, çalkantılı bir baba oğul ilişkisi… Yıllar sonra eve dönen babasını bir yabancı olarak algılayan ve ona nasıl davranacağını bilemeyen oğulun bu dramatik öyküsü, Çin kültüründe ailenin önemine ve değişime çeştli sorgulamalarla dikkat çekmekte.
The Judge
David Dobkin, 2014
Başarılı avukat Hank (Robert Dawney Jr.), doğup büyüdüğü kasabanın hakimi olan babasının bir cinayetle suçlandığı davanın aslını ortaya çıkarmak üzere yaşadığı şehirden ayrılarak baba evine yerleşir. Oldukça zorlu bir baba oğul ilişkisinin, karakterlerin meslekleri gereği de hukusal düzlemde çok çetin bir hesaplaşmasıdır The Judge. Baba rolünde izlediğmiz Robert Duvall’in etkleyici performansı, filmden sonra da uzun süre seyircide yaşayacak türdendir.
In My Father’s Den
Brad McGann, 2004
Yeni Zelanda’nın önemli yazarlarından Maurice Gee’nin romanından uyarlanan film, başarılı savaş fotoğrafçısı Paul’ün (Matthew Macfadyen), babasının cenazesi için evine dönüşünü konu alır. Çocukluğu ve ilk gençliği boyunca çokça vakit geçirdiği, babası tarafından döşenmiş kitaplarla dolu sığınakta bulur kendini yeniden. Bu sırada tanıştığı genç bir kızla aralarında gelişen iletişimde kızın aniden ortadan kaybolmasıyla birlikte Paul şüpheli duruma düşer ve olaylar ilerledikçe sarsıcı gerçekler ortaya çıkar. Baba oğul öyküsü olarak başlayan film, kahramanlarıyla birlikte çok daha karmaşık ve trajik bir boyuta sürükler izleyeni de. Öyküde önemli yere sahip olan Patti Smith şarkılarını da es geçmemek lazım.
And When Did You Last See Your Father
Anand Tucker, 2007
Ödüllü yazar Blake (Colin Firth), ölmek üzere olan babasının evine doğru gönülsüz bir yolculuğa çıkar. Geçmişe yönelik anılarının peşinde kafası ve ruh hâli karmakarışık bir hâlde yıllardır merak ettiği konuların cevaplarını arar. Blake Morrison’ın otobiyografik romanından uyarlanan filmde, baba oğul arasındaki sevgi dolu ve de inişli çıkışlı ilişki konu edilir. Yıllarca birlkte yaşanılan ebeveynlerin, özünde kim olduklarının çocuklarınca anlaşılıp anlaşılmadığına dair sıkı bir dramatik yapıyla ifade bulan öykü, baba rolünde izlediğimiz Jim Broadbent’in, kusursuz performansıyla seyirciyi empatiye zorladığını belirtmek gerek.
Holy Smoke
Jane Champion, 1999
Avustralyalı bir ailenin kızı olan Ruth (Kate Winslet), ailesinden ve modern hayatın dayatmalarından bunalmış, en yakın arkadaşıyla birlikte Hindistan’a ruhani bir yolculuğa çıkmıştır. Tatilinin bitmesine rağmen Ruth ülkesine dönmekten vazgeçer. Avusturalya’ya yalnız dönen arkadaşı, Ruth’un Hindistan’da bir tarikatın etkisine girdiğini anlatır. Panikleyen aile, babasının hasta olduğu yalanıyla Ruth’un eve dönmesini sağlamayı başarır ve bu arada onu etkisine girdiği ruhani liderden de kurtarmak için, oldukça yüksek fiyata çalışan bir ruhbilimci olan PJ Waters’ı (Harvey Keitel) tutar. Birbirinden zorlu karakterlere sahip aile üyelerinden oluşan film; inanç, modernite, aile, aşk ve toplumsal birçok konuya göndermelerle dolu sahici bir performans.
My Architecht – A Son’s Journey
Nathaniel Kahn, 2003 – Belgesel
Babasının ölüm haberini gazeteden öğrenen 12 yaşında bir oğuldur Nathaniel Kahn. 20.yy’ın en tanınmış mimarlarından biri olan Louis Kahn’ın, yani oldukça tanınmış ancak kendisinin pek tanıma fırsatı yakalayamadığı babasının, dünyada bıraktığı izlerin peşinden çıktığı öyküyü konu edinir My Architect – A Son’s Journey. Louis Kahn’nın evlilik dışı ilişkisinden dünyaya gelen Nathaniel Kahn’ın yolu babasına, hiç ait olamadığı evine doğrudur. Sürprizlerle dolu bu öyküde, Nathaniel bir değil, birden fazla ev bulur kendine. Babasının bu dünyaya iz olarak bıraktığı birbirinden önemli mimari eserlerin bulunduğu bambaşka ülkeleri de film boyunca ziyaret eder. Tanıyamadığı, doğru düzgün hatırlayamadığı babasının hayata geçirdiği her projenin duvarının dibinde ya da bahçesinde, kendi evindedir artık.