Bir Filmekimi’nin daha sonuna geldik, sinemaseverler için adeta şenlik dağıldı, bir acı yel kaldı. Elbet naif bir hüzün duygusuna sahip değil sinemamız bu günlerde, Filmekimi’nin İstanbul ayağıyla aynı döneme denk gelen Antalya Altın Portakal’da yaşananlara teslim. Bilindiği gibi sansür krizi yalnızca eser sahibini değil; Jüri, Siyad, ‘tescilli-tescilsiz’ yazarlar, TCK 216, Festival Komitesi ve ödül kararlarını da içine alarak büyük bir infiale neden oldu. Bu kriz yalnızca Altın Portakal’a zarar vermekle kalmadı, Filmekimi’ndeki coşkunun odağını da kaydırdı. Yine de, heyecan/aksiyon dolu sinema günlerinden, bilet için upuzun kuyruklarda bekleşmelerden, film çıkışlarında hararetli tartışmalardan taze çıktığımızdan neler bıraktığımızı görmek için maziye bir bakalım istedik. Neler neler bıraktık:
Rüzgar gibi geçen bu sinemasal günlerde; Cannes ve Venedik başta, festivallerde önemli ödüller toplayan filmlerin birçoğu ülke galasını gerçekleştirdi. Mommy, adeta elimizde büyüyen ve daha şimdiden adını sinema tarihine yaldızlı şekillerle yazdıran Xavier Dolan’ın, sinemasını daha bir keskinleştirdiğini gösterdi. Force Majeure ince İskandinav kara mizahıyla orta sınıf ailelere soktuğu psikolojik darbelerle, Leviathan Rus toplumunun kirlenmişliğini Dostoyevskiyen bir derinlikle masaya yatırırken kanımca Bir Zamanlar Anadolu‘dayı çağrıştırmasıyla ve Mr. Turner yönetmeni ile başrolünün yetkinliğiyle öne çıktı. Yılın çok konuşulan filmlerinden Fehér Isten, oynadığı salonlarda yaptığı finalle alkışlansa da beğeni anlamında izleyiciyi ikiye böldü. Adana Altın Koza’daki gösteriminde soru işaretleri uyandıran La Meraviglie, Filmekimi’nde genel anlamda olumlu karşılandı.
Whiplash bir underdog olarak seçkiye katılmasına rağmen izleyicilerin önemli bir kısmından övgüleri toplarken, Björk canlı konser performansının yer aldığı belgeseliyle keşke tekrar Türkiye’ye gelse dedirtti. Araki’nin White Bird in a Blizzard enterasan finaliyle, bu kez sert olmayan güçlü ve naif bir dramatik anlatımla Ken Loach, Jimmy’s Hall‘uyla hafızalara kazındı. Kim Ki Duk, Naomi Kawase, Zhang Yimou filmleriyle Uzakdoğu’nun aslında pek de uzak olmadığını gösterdi. Roy Andersson’un sabit plandan şaşmadığı A Pigeon Sat on a Branch Reflecting on Existence‘ının yine hoş, fakat diğer filmlerinin biraz gerisinde gibiydi. Abel Ferrera iki filmiyle, Pasolini ve Welcome to New York‘la katılmasına rağmen hala kendisinden beklentileri olanları açıkçası hayalkırıklığına uğrattı. Ve Godard… Adeta bir muammaydı! Seyircilerin patır patır salonu terk etmesine mi bakmalı yoksa kalanların duyduğu merak ve ilgiye mi? Zamanında Tarkovski’nin Nostalgia’sında salonda kimsenin kalmadığı ama kalanların efsane bir deneyimi yaşadığı hala konuşulur. Adieu au Langage 3D sinema dilinde sansasyonel/kült bir örnek mi yoksa basbayağı kötü bir film mi? Muamma, belli ki sürecek.
Bir de İKSV ortaklığıyla Public House ve Kadıköy Kadife Sokak’ta gece geç saatlere kadar süren partiler düzenledik. Eğlenceliydi; ve belki biraz çılgın… Hayır, köpük yok tabii!
Şimdiyse sizleri, yine çokça okunmaya layık bir iş çıkarmaya çalıştığımız Filmekimi dosyamızla başbaşa bırakıyoruz. Filmekimi için hazırlık sonbahara demeyelim; İstanbul Film Festivali’nde, baharda yine geliriz. Keyifli okumalar! (Salihcan Sezer)
Artun Bötke
Dilan Salkaya
Ebru Çavuşoğlu
Esra Ertan
Salihcan Sezer
Sezen Sayınalp
Sayfa 1 / 7