Le Meraviglie (Mucizeler, Yön.: Alice Rohrwacher, 2014)
Le Meraviglie (2014) bir büyüme hikâyesi, en nihayetinde. Ergenliğe yeni girmiş olan Gelsomina, yaşadığı küçük köyde dünyayı tanımaya gayret etmektedir. Arıcılıkla uğraşan bir ailenin en büyük kızı olarak yaz tatilinde, babasına en çok o yardım etmektedir. Onun bu rutin hayatını iki yeni gelişme değiştirecektir. İlki köye gelen reality show yarışması ki kız kardeşiyle ilk duyduğu andan itibaren katılmaya can atar. İkincisi de babasının para kazanmak için getirttiği hapisten yeni çıkmış Alman delikanlı.
Cannes’da Jüri Büyük Ödülü almış bir film olmasından beklendiğin tersine, şatafatlı numaraları yada sıradışı bir özelliği yok La Meraviglie‘nin. Filmin derdi, Gelsomina’nın hayatı boyunca hatırlayacağı bir yazı olabildiğince olağan bir şekilde peliküle aktarmak. Bu yüzden de belgesele oldukça yaklaşan, dingin bir tarzı var. Rohrwacher’ın başarısı, istediği filmi kusursuza yakın çekmesi olmuş. Gelsomina’nin hikâyesini anlatırken bir yandan da sade köy hayatının kayboluşunu, televizyon masalsılığının aldatıcılığını ve gündelik hayata olumsuz etkisini ile paranın her yere girmesiyle başlayan önlenemez yıkımı alttan alta veriyor. Büyük bir film yerine, küçük ama kendinden emin ve mahir bir film arayanlara hitap ediyor.
The Disappearence of Eleanor Rigby: Them (Aşkın Hâlleri, Yön.: Ned Benton, 2014)
İlk filmini çeken bir yönetmen olan Ned Benton, oldukça meşakkatli bir işin altına giriyor ve ne yazık ki çuvallıyor. Hâlbuki işin kâğıt üzerindeki kısımlarını neredeyse sorunsuz hallediyor. Güzel bir fikir buluyor önce: Çocuğunun ölümünden sonra depresyona giren Eleanor Rigby’nin aniden ortadan kayboluşunu anlatıyor. Bu konuya farklı bir bakış getiriyor: Olayı hem kadının hem de erkeğin bakış açılarından anlatıyor. Hatta önce ana adı aynı, son kelimeleri Him (2013) ve Her (2013) olan iki ayrı film çekiyor. İsteyenler için de, bizim izlediğimiz, iki kurguyu harmanlayan Them‘ı (2014) oluşturuyor. Olayı anlatırken yan karakterleri iyi oluşturuyor ki onlardan güç alabilirsin. Bunun tek istisnası Eleanor’un anne ve babası ama diğer yan karakterler ana yapıya harika hizmet veren, nefes alıp vermeleri de unutulmamış karakterler. Tüm bu karakterlere dört dörtlük oyuncular seçiyor ki onlar da ellerinden geleni yapıyorlar. Kurgu, müzik, set tasarımı da oldukça iyi. Tüm bu artılarına rağmen yapması gereken esas şeyi yapamıyor: Duyguyu ortaya çıkaramıyor. Tüm filmi, harika tasarlanmış bir oyuncak bebeğe benzetebiliriz. Onu alan birine bir yere kadar keyif verecektir ama sonuçta cansızdır. Yine de farklı bir deneme olarak ilgiyi hak ediyor.
Artun Bötke