Üniversiteli bir gencin, çalıştığı inşaatta can vermesinden yola çıkarak senaryolaştırılan Babamın Kanatları (2016), bir yandan işçi ölümlerine mercek tutarken diğer taraftan da ülkemizde topal ilerleyen sisteme bir eleştiri getiriyor. Yönetmen Kıvanç Sezer’in ilk uzun metraj çalışması, 23.Uluslararası Adana Film Festivali’nde gösterildiği Perşembe günü en beğenilen filmler arasında yerini aldı.
İbrahim (Menderes Samancılar), uzun yıllardır şantiyelerde çalışan bir işçidir. Onun için hayatın değiştiği an, kanser olduğunu öğrendiğini andır. Ya çalışmaya devam edip ölecektir ya da emekli olması için gereken 8 bin liralık parayı dışarıdan ödeyip tedavisi için bir çıkış yolu arayacaktır. İbrahim’in şantiyedeki en yakını ise yeğeni Yusuf’tur. Onun da kendi içerisinde verdiği yaşam savaşına ve hırslarına şahitlik ettiğimiz hikâye, şantiyeyi adeta bir başrol hüviyetine büründürüp izleyenlerinin karşısına tozlu hayatları taşımaktadır.
Gerçek bir haberden esinlenilerek Kıvanç Sezer tarafından senaryolaştıran Babamın Kanatları, çıkış noktası olan gerçekliğe bağlı kalmadan kendi kurmaca dünyasını da oluşturan bir film. Hikâye her ne kadar gerçek ile kurmacanın iç içe geçmesi sonucu oluşuyor gibi gözükse de, anlattıkları ve eleştirdikleri ile aslında günümüz Türkiye’sinin birçok problemini gözler önüne seriyor. Şüphesiz burada en çok dikkati çekenlerin başında; filmin işçi ölümlerine cesurca “işçi cinayetleri” diyebilmesi geliyor. Hukuksuzluğun, insanlık dışı yaklaşımların çarpıcı bir şekilde ele alındığı film, her ne kadar ajitasyona meyilli olsa da, hikâyenin dramatik yönü başından sonuna dek düz bir çizgide gidip, ayaklarını yere oldukça sağlam basıyor.
Filmin temas ettiği noktalar yalnızca işçi cinayetleri ile sınırlı değil. Daha ilk dakikadan itibaren başlayan yoğun sistem eleştirisi neredeyse bitiş jeneriğe kadar devam ediyor. Sağlık sisteminden fıtrat kavramına kadar birçok yere yapılan göndermeler de şüphesiz filmin eleştirisel yönünü bir tık yukarı taşıyor. Ancak bu noktada parantez açmamız gereken önemli hususlardan bir tanesi de; filmin bu kadar çok kavrama dokundurmasıyla zaman zaman konu bütünlüğünde sapmalara sebebiyet veriyor olması. Özellikle filmin dramatik yönünü, göründüğü her sekansta paramparça eden Yusuf’un maceraları, bizi asıl odaklanmamız gereken yerden çoğu zaman uzaklaştırmakta. Ancak bu bile Musab Ekici’nin hayat verdiği Yusuf karakterine karşı anlık gelişen sempatinin önüne geçmeye engel değil.
Filmin seçtiği anlatım biçimine geldiğimizde ise festivalde bugüne kadar izlediğimiz yerli yapımlardan fersah fersah yukarılarda olduğunu görüyoruz. İnsanı sıkmayan anlatısı, gerektiğinde lafı gediğine oturtan duruşu, kasvetini büyük bir iç karartmaya çevirmeyen, aksine izleyen herkesi düşünmeye sevk eden yapısı, filmin seyir zevkini oldukça yukarı taşıyor. Bu durum da Babamın Kanatlar’nı bir ilk film olarak adeta öncü bir duruma sokuyor.
Film ile ilgili değinilmesi gereken noktalardan biri de başroldeki Menderes Samancılar. Sinemamızın usta isimlerinden olan oyuncu, hüznü yaşayan havasıyla filmin inandırıcılık seviyesini arttırıyor. Böylelikle yönetmen Kıvanç Sezer’in bir üçüncü sayfa haberiymişçesine anlatmaya çalıştığı gerçekçi hikâyesi daha fazla ilgi uyandırmayı başarıyor.
Genel hatlarıyla baktığımız zaman Babamın Kanatları Türkiye gerçeklerine ışık tutmaya çalışan, bunu da sonuna kadar hakkıyla başaran bir film. Her ne kadar filmin içinde zaman zaman kümeleşen hikâyecikler, birden fazla kısa film izliyormuş hissi uyandırsa da, finale doğru birçok konunun birbirine bağlanması hikâyeyi başarılı olarak dile getirmemize olanak sağlıyor. 23.Uluslararası Adana Film Festivali kapsamında bugüne kadar gösterilen yerli yapımlar içerisinde en başarılarından olan film, ödüle göz kırpan havasıyla da şimdiden ilgi odağı.