Seijun Suzuki’nin yapımcılar tarafından kovulmasıyla sonuçlanacak kadar zamanının ötesinde duran, değeri yıllar sonra anlaşılan kült kara filmi Branded to Kill, post-modern ve eklektik yapısıyla dikkat çekiyor. Suzuki, bir yakuza hikayesini Godardyen üslupla anlatırken, Tarantino’dan Jim Jarmusch’a pek çok yönetmenin ilham kaynağı oluyor. Japonya yeraltı dünyası sıralamasında üçüncü sırada bulunan Hanada, kendisine gelen yeni bir teklifle sıralamadaki diğer insanları da görüp onlarla savaşma imkanı yakalar ama her şeyin altından başka bir şey çıkmaktadır. Bu sırada ilk kez bir suikastte başarısız olmak üzereyken hayatını kurtaran Misako’ya aşık olmasıyla işler iyice karışır. Pilav kokusundan tahrik olan seri katil, ölü kelebek ve kuş koleksiyonu yapan aseksüel bir “femme fatale“, ters yöne ateş eden silahlar, aynı yatakta uyuyan düşmanlar, yaratıcı geçişler ve kimi zaman grafik ile çizgi-romana yakın duran estetiğiyle Branded to Kill size absürt bir film-noir deneyimi yaşatıyor.