Geçtiğimiz yıl Cannes’dan Altın Palmiye’yle dönen The Tree of Life, insanoğlunun doğduğu günden bugüne sorduğu cevaplanamayan sorulara yanıt arayan bir evren ve doğa güzellemesi. Terrence Malick bu kişisel varoluş, kader ve Tanrı yolculuğunda özellikle görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki’nin katkılarıyla evrensel bir dil yaratıyor. Dünyanın oluşumu ve dinazorlar çağından yaşamın yokolduğu kıyamet gününe kadar birçok tasvir içeren bu şiirsel başyapıt, 1950’lerin Texas’ında yaşayan O’Brien ailesinden bir kesit sunarak hayatı bir çocuğun gözünden anlamaya çalışıyor. Büyüyünce kendini modern dünyanın gökdelenleri altında ezilmiş halde bulan Jack O’Brien, ailesiyle yaşadığı eski günleri hayal edip çocuksu meraklarına geri dönerken, aile kavramının çözümlemesini yapmakla kalmayıp fark etmeden insanlığın Tanrı’yla arasındaki katedemediği o büyük yolu ve çözümsüz varoluş sorununu irdeliyor.