Sinematografın icadından itibaren müzik, sinemanın ayrılmaz bir parçası olmuştur. 1895 yılında Paris Grand Kafe’de oturan izleyiciler, piyano eşliğinde, Lumiere Kardeşler’in çektiği görüntüleri izlemiştir. İlk sinema gösterimlerinde, klasik parçalar ve o döneme ait popüler eserler, ekrandaki görüntülere eşlik etmiştir.
Genellikle ana akım sinemasında duyguların aktarımında ve seyircinin empati duygusunu güçlendirmekte destekleyici bir unsur olarak kullanılan müzik; kimi zaman filmin diyaloglarında bile anlatılması güç olan içsel dinamikleri yansıtabilmektedir. Üstelik bazı film müzikleri vardır ki filmin bile önüne geçmiştir. İkonik sahneleri, müzik eşliğinde anımsarsınız. Tıpkı İtalyan besteci Ennio Morricone’nun sinemaya kazandırdığı eserleri gibi. Ennio Morricone, 500’den fazla film ve dizi müziğine imza atmıştır.
The Good, the Bad and the Ugly (Sergio Leone, 1966)
The Great Train Robbery (1903) ile başlayan ve Amerika sinemasının en önemli türlerinden biri olan western, Avrupalı yönetmenleri derinden etkilemiştir. Klasik Amerika Western Sineması’ndan etkilenen İtalyan yönetmenler kendi kovboy filmlerinde western türünün içindeki dinamikleri ön plana çıkaran Spagetti Western türünü yaratırlar. Amerikalıların aksine İtalyanlar, muhafazakâr Amerikan değerlerine yer vermek yerine kan ve şiddetin ön planda olduğu sahnelere ve anti-kahramanları filmlerinde kullanmıştır.
Sergio Leone, Spagetti Western’in en önemli yönetmenlerindendir. Çekim teknikleri ve anlatım yapısıyla Klasik Amerika Western’ine alışkın izleyici için farklı bir Batı inşa eder. Dolar Üçlemesi olarak da bilinen serinin son filminde; İyi, Kötü ve Çirkin isimli üç kişinin farklı nedenlerle ortak hedefe doğru yol almasını konu edinir.
İtalyan besteci Ennio Morricone’nin müziği ile yönetmen Sergio Leone’nin yakın ve hızlı plan kurgusunun yarattığı kompozisyon, sinema tarihinin unutulmaz ve en çok esinlenilen silah çekme sahnesini yaratır. Morricone’nun bestesi; insan sesi, ıslık, ağız armonikası, elektrogitar ve org gibi elektronik müzik aletlerinden oluşur.
Once Upon a Time in the West (Sergio Leone, 1968)
Dolar Üçlemesi’nin ardından Bir Zamanlar Üçlemesi’ni çeken yönetmen Sergio Leone, yine film müzikleri için Ennio Morricone ile çalışmıştır. Serinin ilk filminde modern hayata geçiş aşamasındaki vahşi Batı anlatılır. Geniş planların yer aldığı sekanslarda doğa sesleri ön planda tutulurken filmin genelinde modernizm öncesi şiddetin ve çatışmanın sesleri hakimdir. Filmde sık sık kullanılan mızıkanın çıkardığı melodi üzerine pan flüt eşliğinde oluşturulan film müziği, hikâyenin epik duygusunu yükseltir.
Metello (Mauro Bolognini, 1970)
Metello, işçi sınıfından bir ailenin tek çocuğudur. Bebek yaşta annesini kaybetmiştir. Babası anarşist eylemlerde yer aldığından devamlı hapse girip çıkmaktadır. Bu sebeple Metello, neredeyse bir öksüz gibi büyür. Zamanla hem aşkla tanışacak hem de örgütlenme bilinci oluşacaktır. Peki Metello, dava uğruna babasınınki gibi bir hayatı mı seçecektir yoksa ömrü boyunca hasret kaldığı aile sıcaklığını mı? Metello’nun ana müziği Yeşilçam filmlerinde de sıkça kullanılan Ennio Morricone’un romantik bestesidir.
Novecento:1900 (Bernardo Bertolucci, 1976)
Ennio Morricone’un müzikleriyle eşlik ettiği bir başka film ise başrollerini Robert De Niro ve Gérard Depardieu’nün paylaştığı Novecento; 1900 yılında aynı gün doğan Alfredo ve Olmo üzerinden İtalya’daki komünizm ve faşizm çatışmasını anlatır. Varlıklı bir aileden gelen Alfredo İtalya’nın burjuvazi kesimini temsil ederken; Olmo işçi sınıfını yansıtır. İki yakın arkadaş olarak büyüyen ama büyüdükçe keskinleşen ideoloji ve sınıf farklılıkları, iki dostun zamanla düşman olmasına sebep olur.
Days of Heaven (Terrence Malick, 1978)
Terrance Malik’in başyapıtı olarak kabul edilen Days of Heaven; yokluk çeken iki sevgilinin hikâyesini anlatır. Kanundan kaçan Bill ve Abby mevsimlik işçi olarak çalışmaya başladıkları çiftlikte kardeş oldukları yalanını söylerler. Zengin olma hayalleri kuran Bill, bu varlıklı ama hasta çiftlik sahibinin mirasını almak için bir plan yapar. Bill’in planı, kendisini ve Abby’i olmadık durumlara sokacaktır. “En İyi Sinematografi” kategorisinde Oscar’ı kucaklayan filmde, 1900’lü yılların başındaki taşra Amerika’sına Ennio Morricone’nun besteleri eşlik eder.
Nuovo Cinema Paradiso (Giuseppe Tornatore, 1988)
1980’lerde televizyonun ve video kasetlerin hayatımızda yer edinmeye başladığı ve evlere kapandığımız günlerden bir gün, bir telefon gelir ve Alfredo’nun ölüm haberini verir. Bu haberle geçmişe dönen Bay Di Vita, tüm kasaba halkını bir araya toplayan ve tek eğlence mekânı olan Cennet Sineması’nı, ilk aşkını ve en iyi dostunu hatırlar. Bir çocuğun büyürken yaşadıklarına arka fonda eşlik eden Ennio Morricone’nun besteleri, izleyiciyi nostaljik bir yolculuğa çıkarır ve “o eski güzel günler” hissini verir. Film, BAFTA Ödülleri’nde “En İyi Müzik” ödülünü almıştır.
Malèna (Giuseppe Tornatore, 2000)
Film, 1940’larda Faşist İtalya döneminde küçük bir kasabada yaşayan Malena’nın savaş dönemi yaşadıklarını anlatır. Eşinin savaşta öldüğü haberi gelince kasabalı erkeklerinin ilgisine, kadınlarının ise kıskançlıklarına maruz kalan Malena’yı, cinselliğini keşfeden Renato isimli bir gencin gözünden izleriz. Renato’nun hem saf sevgisi hem de fantezi dünyasına eşlik eden Ennio Morricone’nun müzikleri, “En İyi Özgün Müzik” dalında Oscar ödülünü kazanmıştır.