Bugüne değin trans bireylerin yaşamlarından, yaşadıkları zorluklardan ve birey olarak var olma yolculuğundan bahseden pek çok farklı film izledik. Esasında her ne kadar konular aynı olsa da anlatım şekilleri ve yolculuğu bakımından LGBTI+ filmlerin birbirinden ayrıldıkları farklı hususlar vardır. Muhteşem Kadın (2017) trans bir bireyin yolculuğundan başlayan filmlerin aksine farklı bir anlatım yapısıyla beraber akıllarda kalan bir anlatım dilini tercih ediyor. Film, karakterin yolculuğunu birey kimliğiyle ele almayı tercih ederek kimlik açılımlarını ilerideki sahnelere saklar. Bu sayede trans bir bireyden ziyade ana karakterimiz Marina ve Orlando’nun tutkulu aşkıyla açılışı yaparız ve tutkulu aşktan birey olarak var olabilme sancısının içinde film boyunca bu yolculuğa eşlik ederiz. Yönetmenliğini ve senaristliğini Sebastian Lelio’nun yaptığı film yolculuğu boyunca seyirciyi şaşırtmayı, esasında kendisiyle yüzleşmesini tercih ettirir. Senaryo yazımında Gonzalo Maza’yı da takdir etmeden geçemeyiz. Hem Oscar hem de Altın Küre’de Yabancı Dilde En İyi Film kategorisine aday gösterilen Muhteşem Kadın, Oscar Ödülünün sahibi olur ve Berlin’de Altın Ay için yarışır. En İyi Senaryo dalında ise Gümüş Ayı kazanan ve yine Berlin Film Festivalinde, LGBT konulu filmlere verilen Teddy ödülünün sahibi olan Muhteşem Kadın’ı muhteşem bir film yapan ayrıntıları ele almaya çalışacağım.
MUHTEŞEM BİR BİREY OLARAK AÇILAN FİLM
Filmin en başından beri izlediğimiz yolculukta Marina’nın trans bir birey olduğundan bihaber bir aşk hikâyesi, aşk yolculuğu izler gibiyizdir. Yalnızca sorunun aralarındaki yaş farkı olabileceği izlenimini düşünürüz. Toplum için yaş farkı ve kendisinden tabiri caizse ‘babası’ yaşında bir adamla bir genç kadının ilgisi olamaz. Ta ki Marina sevgilisini talihsiz bir şekilde kaybedene dek. Karakterimizin yolculuğu o dakikadan sonra değişmeye başlar ve Orlando’nun kendisini kabul etmiş olduğu birey kimliğinden birdenbire çıplak kaldığı -özüne dönüş yaşadığı- trans kimliğine geçiş yolculuğunu izlemeye başlarız. Yönetmenin hikâyeyi trans bir birey öznelinde vermemesindeki amaç belki de şudur; karakterimiz trans bir birey değil de genç bir kadın olsa da esasında insanların daima Marina’yı eleştirecek ya da hakaret edecek haklı bir yönleri vardır: Kendinden yaşça büyük bir adamla ne işi olabilir?
Sevgilisinin beklenmedik bir şekilde ölmesi üzerine gözler Marina’ya çevrilir ya da doğduğu andan itibaren insan olarak yaşama hakkını yargılanmaktan ve hakaret edilmekten öteye getiremez. Bırakın trans bir birey olarak yaşama hakkını sevgilisinin cenazesine bile gitmeye hakkı yoktur. Oysa ki Marina’nın da dediği gibi; “Sevdiğin bir insanın yasını tutmak insanlık hakkı değil midir?”
SENİ ÖLDÜRMEYEN ŞEY GÜÇLENDİRİR.
Muhteşem Kadın’ın başlangıç noktasında gürül gürül akan şelalelerle birlikte yumuşak ancak bir o kadar şiddetli bir giriş yaparız. Filmin başrolünde yer alan Orlando ile Marina’yı romantik akşam yemeğinde görürüz. Orlando sevgilisi için Iguazu Şelalesi’ne yapılacak gezinin biletini almıştır. Orlando ile Marina arasındaki tutkuyu hissettiren açılışın ardından Orlando beklenmedik bir şekilde hayatını kaybeder. Anevrizmadan kaynaklı trajik ölümü, Marina’yı onu hedef alan, hor gören ve suçlayan insanlarla karşı karşıya getirir. Aradaki yaş farklarından kaynaklı tabiri caizse cinsel suçlar çerçevesinde Marina tek başına yalnızlığı ve üzüntüsü içerisinde hedef alınan bir konumda bırakılır. Ancak Marina dahi kendisinin neden suçlandığını bilmiyordur. O zaten sakin tavırlarıyla toplumun içerisinde olan dışlanmışlığını çoktan kabullenmiştir. Cinsel suçlardan yargılanmasından, aralarındaki yaş farkının sorgulanmasına ya da kendisinin trans bir birey olmasına kadar pek çok farklı noktalardan suçlanan ve dışlanmışlığa itilen Marina, kendisine yöneltilen sorulara daima sakin ve net cevaplar verir. Bir başkaldırıdan ziyade o yalnızca mutlu olmak, sevgilisine olması gerektiği gibi veda etmek ister. Ancak buna bir türlü izin verilmez. O da sakin bir isyan ve mücadele yolunda kabullenilmiş çaresizlik yaşar. Öyle ki Marina’yı tek bir sahnede isyan ederken görürüz; köpeğini istiyordur. Ona bırakılan ve bir başkası tarafından kendisi gibi değer görmeyen köpeğini… Kendisine dayatılan tüm baskılara rağmen “Seni öldürmeyen şey güçlendirir.” der ve kendisine bakım yapar, toparlanır ve hayatına devam etmek ister. Her birey gibi onun da hayalleri, tutkuları vardır.
TOPLUM TARAFINDAN DAYATILAN TAKIM BİR ELBİSE
Yönetmen karakter yolculuğunu kostüm ve makyajla anlatmayı tercih ederken karakterin oyunculuğu da bu dönüşümü yansıtabilmek için muazzam bir şölene dönüşür. Akabinde Marina ile başlayan yolculuğumuz karakterin kendisini sorguladığı ve yüzleşmek durumunda kaldığı ayna sahneleriyle taçlanırken kapanışı toplumda kabul gördüğü tarafı olan Daniel ismiyle yaparız. Karakter dönüşümünün toplum baskısı tarafından dönüştürülen filmlerden bir tanesi olarak aklımızda kalır Muhteşem Kadın. Çünkü o muhteşem kadın olarak var olmayı seçerken, giydiği takım elbise olmak istediği şey yolunda saygı görülmenin başka bir çıkış noktası olmadığını anladığı bir araçtır onun için.
Marina’nın var olmak istediği ve kendisini ifade etme aracı olarak seçtiği müzik, güçlü sesiyle birleşerek başarıya, kendisini ilerletmiş olduğu sahneye taşınmak zorundadır. Marina’nın herkesin önünde saygı değer olabilmesi ya da dinlenebilmesi evrenselliği taşıyabileceği müziğe bağlıdır belki de. Toplum tarafından dışlanan ve sevgilisinin ailesi tarafından trans bir birey olduğu için kelimeleri dahi telaffuz edemeyeceğimiz lakaplarla aşağılanmaya çalışılan Marina’nın var olduğu şey özünde aşktır. Orlando’ya veda eden ve yakılmadan saniyeler önce onun elini tutan kişi de Marina’dır. Eski karısının ve ailesinin resmî bir tören olarak gördüğü ve bir an önce aradan çıkarılması gerektiği Orlando’ya veda, Marina için tutkulu bir yastır.
Sahneye takım elbisesiyle ve Daniel olarak çıkabilir ancak özünde olmak istediği kişiye sakin bir şekilde erişmiştir Marina. Sevgilisine yaktığı kulakları dolduran bir ağıt, trans bir birey olarak olmasa da kendisini ifade ettiği müzik aracılığıyla kabul gördüğü bir sahneye şahit oluruz. Aklımızda kalan şey ise Marina’nın kabullenmek zorunda kaldığı ve uğraşmak istemediği toplum kurallarını bir kenara bırakıp güçlü bir birey olarak çıktığı sahnede bulduğu ayrıcalıktır. Kararan sahnenin ardından kulaklarımızı dolduran müzik bir bireyin sevgilisine veda ederken yaktığı ağıttır.
DİYALOG VE SES
Soluk seslerinin birbirine karıştığı, hatta çoğu zaman Marina ile birlikte nefes alıp verdiğimiz Muhteşem Kadın filminde hikâye diyalog ve seslerle başarılı bir şekilde desteklenir. Hatta yönetmenin burada klişeleşmiş durumlar yerine başarılı bir ses kurgusunu tercih ediyor olması da bana kalırsa takdire şayan. Dikkatli seyirciler için yönetmenin hediye etmiş olduğu birkaç kelime dahi karakter dönüşümünü ya da hikâyenin odak noktasını anlatmış diyebiliriz. Örnek vermek gerekirse; toplum tarafından dışlanmış Marina ile trajik bir şekilde ölmüş ve ailesi tarafından kabul görmemiş Orlando karakterini birleştiren noktanın isimler olduğunu söyleyebiliriz. Toplum tarafından mecbur bırakıldığı kimliğiyle Daniel ve kendisini özgür kılabildiği noktada tercih ettiği kimliğiyle Marina. Cenaze ilânında gazetelere çift ismiyle yazılan ‘Orlando Onetto Pertier’. Tercih ettiği ismiyle ise Orlando. Bu yüzdendir ki çoğu sahnede Marina da kendisine Orlando’nun ismini soran ya da telaffuz eden kişilere farklı isimlerle cevap verir. Onu Marina’dan ayıran şey ise trans bir birey olarak anılmamasıdır. Hepimizin de bize ait olanı, kullanmak istediğimiz ismi benimsemek isteme gibi bir hakkımız yok mudur? Buna kimliğimiz de dahil. Özellikle belirtilmek istenen şey; ismimiz değil insan olarak kim olduğumuz, nasıl yaşadığımız ve yaşattığımızdır.
Filmi diyalog yönünden ele aldığımızda karşımıza çıkan bir diğer unsur ise diyalogların hızlıca geçilmesi, altının bu döneme dek defalarca çizilmiş kavramların filmin sakinliğine tecavüz edilir bir tonda söylenip bir an önce aradan çıkmasıdır. Marina’nın ve aslında seyircinin işitmek zorunda kaldığı, bu zamana kadar bir türlü söylenmekten usanılmayan klişe kavramlar… Bunların arasında yalnızca şu klişeyi telaffuz edebiliyorum; futbolcu bacaklarınla elbise mi giyiyorsun? Neticede bu çirkin diyalogları öyle hızlı izleriz ki bu zamana kadar kulağımıza çalınan ve yıllar geçse de insanların zihinlerinden bir türlü değiştiremediği kalıpları değiştirmeyeceğimizi anlar gibiyizdir.
Marina’nın şan hocasının yanına gittiğinde aralarında geçen diyaloglar da seyirciyi filmin odak noktasına çevirir. Bu yolculukta müzik hocasının söylediği sözler Marina’ya umut olur; “Kendini ilerletmeye mi geldin yoksa dünyadan saklanmaya mı? Yalnızca söyle, şarkı söyle.” Marina’nın söylemeye ihtiyacı vardır çünkü insanın kendisini ifade etme yolu olan müzik evrensel bir ruh taşır.
Marina sevgilisini kaybettikten sonra kendini ilerletmek için şarkı söylemeye devam mı edecektir yoksa tüm dünyadan gizlenmeyi mi tercih edecektir. Muhteşem Kadın filmini muhteşem bir film yapan şey kirli sözlerin sarf edildiği, hakaretlerin ve fiziksel şiddetin verildiği sahnelerin esasında dış etkenlerden kaynaklı olduğu ve o etkenlerin filmin içerisinde tabiri caizse sinek kadar bile değeri olmadığı zamanlardır.
SİNEMATOGRAFİ
Filmin açılış sahnesinde akan şelalelerin ardından aynı ses ile sauna sahnesine geçiş yaparız. Kırmızı, yeşil ve mavi tonların geçişiyle birlikte renk ahengini filmin bütünlüğüne yayarız. Mitolojik ögelerle süslenmiş olan mekânlar ise hikâyenin bütünlüğünde resmedilir. Örneğin; dedektif, Marina’ya size baktığımda bir ‘kimera’ görüyorum der. Kimera, Yunan mitolojisinde tek bir vücutta çeşitli canlıların kimi uzuvlarına sahip, ağzından ateş püskürten yaratıktır. Genellikle yaratığın bir başı aslan, bir başı keçi, gövdesi aslan ve kuyruğu yılan olarak tasvir edilir. İşte bu tasvir de mitolojik ögelerle süslenmiş kelimelerin aslında hikâyenin temelinde ağı kuran çirkinliği gösterir.
Film boyunca ara ara izlediğimiz fantastik algılar bütünlüğü koruyarak muazzam bir karakter portresini muazzam bir sinematografiyle de destekler. Marina’nın fırtınalı iç dünyasına yaprakların dahi fırtınayla savrulduğu sahnede fantastik bir anlatımla tanık oluruz. Klişe tabirle Marina’nın içinde kopan fırtınaları düş sahneleriyle resmeden Lelio, yaprakların uçuştuğu sahnede Marina’yı yer çekimine karşı gelirken tasvir eder.
Keza iç dünyasını başarılı bir şekilde tasvir eden ve karakterin sakinliğini koruyan bir başka sahne de fiziksel şiddete maruz bırakıldığı andır. Her gün haberlerde gördüğümüz, izlediğimiz şiddetin aksine Orlando’nun ailesi tarafından şiddete maruz kaldığı an tıpkı Marina’nın kabullenişi kadar yumuşak olur. Yönetmen burada şiddeti bantlar ve seyirciye makyaja dahi gerek kalmadan çirkinliğin resmini yumuşak bir geçişle verir.
Marina’nın kadın kimliğinden erkek kimliğine geçişi özellikle sauna sahnesinde takip sahnesiyle beraber şekillenir. Öncelikle çıplak bir şekilde saunaya girebilir, yadırganmaz ve akabinde saçını hafifçe toplar; film boyunca Marina olarak görmeye alışkın olduğumuz karakter Daniel’a dönüşür. Kabul görmeyen bir kadın kimliğini erkek kimliğiyle birleştirerek Marina’yı elinde ayna ile yatağında uzandığı sahnede feminist fotoğrafçılığın en bilinen karelerinden birine verdiği referans verdirir. Oldukça politik olan bu sahne ile Marina’nın kabul görmeyen kadın kimliğinin yok oluşuna dair bir çıkarım yapılabilir ve en sonunda Marina’yı kaybetmeyi göze alır, takım elbisesiyle sahneye çıkar Daniel.