“Pardonnez-moi, la vie m’est insupportable…”
“Beni affedin, artık hayat benim için dayanılmaz oldu…”
2 Mayıs 1987’yi 3 Mayıs 1987’ye bağlayan gece…
En olaylı dönemlerinin anlatıldığı biyografi niteliği taşıyan Dalida (2017)’nın yönetmen koltuğunda Lisa Azuelos oturuyor. Yönetmenin, erkek egemen toplumun dünyayı kontrol altına almaya çalıştığı dönemde var olmaya çalışan kadını anlatış şekli takdire şayan. Ancak filmde her ne kadar erkek egemenliğini başarılarıyla yıkıp geçen bir Dalida izlesek de, esasında karşısına çıkan erkeklerin ondaki sevgi, saygı ve güven ilişkilerini yıkıp geçmesi üzerine güçlü kadının trajik sonunu izlemekten de kaçamıyoruz.
Film, sinematografi, oyunculuk ve hikâyenin geniş kadrajda anlatımıyla beraber Dalida ile özdeşleşebilmemize olanak sağlıyor. Yaşanılan trajedilerin müzikle birleştiği noktada, Dalida’nın geride bıraktığı eserler büyük yaşanmışlıklarla birlikte kendiliğinden sözlerini dolduruyor. Başarısını gerçekçi kılan şeyin trajedilerini müziğe en iyi şekliyle aktarabildiği noktada ise ortaya büyük bir ironi ortaya çıkıyor; müziğine aktardığı trajik olaylar, aslında hem onu başarılı kılan hem de ölümüne sebep olan şeydir.
Hikâyenin başlangıcı Mısır’a kadar uzanır. Mısır’a göç etmiş İtalyan bir ailenin kızı Yolada Gigliotti, 17 Ocak 1933’te Kahire’de dünyaya gelir. Babası kemancı olan bu kız henüz on aylık iken geçirdiği göz enfeksiyonu sonucunda iki ameliyat geçirir ve gözlük takmak zorunda kalır. Yolanda, genç kızlığa adım attığı sırada gözlükleriyle çok çirkin göründüğünü düşünür ve on üç yaşına geldiğinde gözlüklerini fırlatır. Diğer insanların kendisini çirkin görmesindense o, dünyayı bulanık görmeyi tercih eder.
50’li yıllarda ün kazanan Fransızca, İspanyolca, Arapça, İbranice, Almanca ve İtalyanca şarkılar söyleyen müzik ikonu Dalida’nın hikâyesi işte böyle başlar.
Uluslararası müzik dünyasında kazandığı büyük ünün ardından gelen içsel bir arayış ve Hindistan yolculuğu, tek kişilik bir gösterimin ardından şöhretini kaybetmek üzereyken disko müziğinin altın yıllarında yeniden parlayışı, trajik ölümü gibi pek çok olaya yer verilen otobiyografi niteliği taşıyan Dalida, belki gerçek bir yaşam öyküsünden konu alması belki de görünen parlak yaşamın arkasındaki içsel yolculuğu hassas bir şekilde konu edinmesi bakımından mıdır bilinmez, bizleri yatağımızda kırılmış bir kalbin yazdığı minik bir notla birlikte huzurlu bir uykuya bırakır.
“Belki de dünya hassas kalpler için çekilmez bir yerdir.”
Mısır Güzeli Dalida!
Mısır Güzeli seçilerek Mısır sinemasının kapılarının onun önünde açıldığı Yolanda, Sigarah Wa Kass (1955) (Sigara ve Bardak) filmindeki kostümleriyle Hedy Lamarr’a benzetilmesiyle Dalida ismini alır. Böylece Yolanda’dan Dalida’ya olan bir yolculuk başlar.
Şaşalı Bir Müzik Kariyeri
Numeros 1 de Demain (Yarının Bir Numaraları) adlı bir radyo programı hazırlayan Bruno Coquatrix, Dalida için kariyerinde önemli bir isimdir. Genç yetenekleri bulup çıkarmayı amaçlayan bu programa davet edilen Dalida, Etrangere au Paradis (Cennetteki Yabancı) şarkısını söyler ve iki önemli adamın dikkatini çekmeyi başarır: Europe 1 Radyosu’nun yöneticisi Lucien Morisse ve Barclay plak şirketinin sahibi Eddy Barclay. Böylece Dalida’nın hem kariyeri hem de aşk hayatı büyük ölçüde büyük bir değişime uğrar.
Dalida‘nın menajerliğini üstlenen Morisse ile evlenen Dalida, şöhretin üst noktalarındayken esasında sevgiyi arama yolculuğuna da burada başlar. Onun için önemli olan şey belki de plaklarının milyonlar satması değil, evinde ailesiyle birlikte geçirdiği huzurlu bir vakittir. Ancak eşinin kendisini adeta para kazandıracak olan bir obje olarak görmesi ve aralarının arkadaşlıktan öteye gitmemesi üzerine Dalida, hayatında aşkı aramaya başlar. Genç bir adam ile tanışması ve aşkın tanımına daha çok yaklaşması üzerine Morisse ile evliliği daha fazla sürmez.
Çalkantılı özel hayatı devam ederken müzik sektörünün değişime uğraması üzerine Dalida’nın tarzının eskiyeceği düşünülürken o bu değişime hızla ayak uydurmayı başarır ve 1964 yılında imajını radikal şekilde değiştirerek usul ve duygusal bir Dalida’dan çekici ve enerjik “sarışın bomba” ya dönüşür. Bu yeni saç stili, Dalida‘nın yeni ve daha sofistike bir müzik stiline yönelmesiyle aynı döneme denk gelir.
Şatosunda Yalnız Yaşayan Mısır Güzeli
Dalida, her ne kadar sahnelerde pırıl pırıl parlıyor ve müzik kariyeri git-gide güçleniyorsa özel hayatı da bir o kadar düşmeye devam ediyordu. İstediği sevgiyi ve huzuru bir türlü bulamayan Dalida, yaşadığı ilişkilerde hep aynı trajik sonla karşılaşıyordu. İlişki yaşadığı genç bir adamdan hamile kalan Dalida, karşı taraf bunu bilmese ve doğru kişi olmasa dahi bu bebeği dünyaya getirmeyi ve belki de aradığı sevgiyi bu yeni canda bularak hayata yeniden tutunmayı umut ediyordu. Ancak trajedinin peşini bir türlü bırakmayacağı Dalida, bebeğini de kaybederek bir kez daha yaşam enerjisini yitirecekti.
Bang Bang!
Yetenekli ve genç bir şarkı yazarı olan Luigi Tenco ile tanıştıktan sonra onunla aralarında ihtiraslı bir ilişkiye başlayan Dalida’nın kaderi peşini bırakmadı. İtalyan müzik piyasasında yeni olan Luigi Tenco, San Remo’da sahne alması üzerine beklediği performansı ve ilgiyi yakalayamaz. Üzerindeki baskıya dayanamayan Luigi için San Remo Festivali bir trajediyle sonuçlanır ve kendisini başından vurarak intihar eder. Dalida için aynı mutsuz sonlar birkaç ay sonra ilaç alarak intihar etmesine sebep olur.
Ancak yaşama tekrar döndürülen Dalida için hayat yeniden başlar gibi görünür. O süre boyunca içsel bir yolculuğa çıkan Dalida kariyerinde olduğu gibi özel hayatında da tekrar bir yükselişe geçer. Richard Chanfray adında yeni bir hayranı sayesinde kendisine güvenini tekrar kazanmasında çok etkili olur. Chanfray’in hayatına girmesiyle adeta bir Hollywood yıldızına dönüşen Dalida, binlerce izleyicinin alkıştan adeta salonu yıktıkları zamanlar geçirir.
Ancak trajedi Dalida’yı takip eder ve eski sevgilisi Richard Chanfray’in St.Tropez’de intihar ettiğini öğrenir.
Luigi Tenco’nun 1967’deki intiharından başka, Dalida’nın eski eşi Lucien Morisse’in de 1970 Eylül’ünde intihar etmiştir. Dalida için bu trajedi, artık hayatının sarmal döngüsü hâline gelmiş ve umudunu git-gide yitirmesine sebep olmuştur.
Yolun Sonu – “Pardonnez-moi, la vie m’est insupportable…” (Beni affedin, hayat benim için dayanılmaz oldu.)
Şarkıcılık kariyerinden bunalan Dalida, bir filmde oynamayı kabul eder. Her ne kadar başrol oynadığı film uzun ve sıkıcı da olsa Dalida’nın oyunculuğu olumlu eleştiriler alır. Kariyerinde şanslı ve başarılı olan, özel hayatının ise trajik sonlarla bittiği Dalida, kendi sonunu da trajik bir şekilde bitirme kararı alır. Depresyonun üstesinden gelemeyen Dalida, ilk intihar girişiminin ardından bu kez hayata veda etmeye kararlıdır.
Geriye yalnızca küçük bir not bırakarak yaşamına son veren Dalida’yı her ne kadar hayranları ışıltılı, her daim güzel ve yetenekli görse de o, gözlüklerini çıkardığı andan itibaren dünyayı bulanık olan gören Yolanda’dan kurtulamamıştı.