Hayatta her karşılaşmanın bir anlamı vardır; eğer tesadüfler rastgele gibi görünüyorsa, anlam kendi hikâyesini yazar. Bir akşam yemeği dönüşü karanlıkta aniden beliren küçük bir kız çocuğuna çarptıklarında Paula ve kocası Simon da bunun yalnızca kötü bir kaza olduğunu sanır. Birkaç hafta sonra kızı sahiplenen kimse çıkmayınca onu geçici olarak evlat edinmeye karar verirler. Böylelikle hayat hikâyeleri birbirine örülmeye başlarken küçük kızın travmaya bağlı tuhaf davranışlar sergilediğini fark ederler. Paula ve Simon’la konşmayı reddeden Clara, canavarların onu ele geçirmesinden korktuğu için evde yürüyebileceği her alanı tebeşirle sınırlamaktadır. Fakat zamanla Paula, bu sınırların gizlice ihlal edildiğini, evde birtakım şeylerin kaybolduğunu görür. Durumdan şüphelenen kadın, bir gün Clara’yı evde bulamaz. Küçük kızın, tebeşir çizgilerinin ötesine geçmeyeceğini bildiğinden olayın ardında karanlık bir şeylerin olduğunu hisseder. Ve bu hisler, onu Clara’nın hem suç dolu karanlık geçmişine hem de karanlık yüzüne götürür.
Sıkı senaryosu ve gerilimi daima merkezde tutan kurgusuyla tam bir İspanyol klasiği olan Jaula, izleyicileri de Paula’nın peşine düştüğü gizemli bilmeceye davet eder. Peki, bu oyunda masumiyetin ve suçluluğun sınırlarını kim çizer?