Pembe Hayat KuirFest, 13. edisyonuyla seyircilerini yeniden büyülemeye ve aslına rücu etmeye hazırlanıyor. Mezopotamya kökenli bu ifade, festivalin bu yılki tematik yolculuğunu belirliyor: Köklerine geri dönmek.
Ankara’da düzenlenecek festival, LGBTİ+ varoluşunun Anadolu ve Mezopotamya tarihindeki köklerini ve bu mirası yeniden temsil etmeyi hedefliyor. Program semavi dinler, mitler ve modern dönemdeki ötekileştirme politikaları gibi geniş bir yelpazede tartışma alanları yaratacak. Festival, bu mirasın görünür kılınması için kültürel ve sanatsal etkinliklerle dolu bir program sunuyor.
Festivalin ana ayağı ise 24-25 Ocak 2025 tarihlerinde Ankara’da gerçekleşecek. Pembe Hayat KuirFest geçen sene şehrin kış ayazına kattığı sıcağıyla doğduğu topraklara geri dönmüştü. Bu sene de kısa ve uzun metraj filmler, sürpriz konuklar ve yaratıcı etkinliklerle dolu program, Ankara’nın renkli dokusunu yeniden yaşamak isteyen festival severleri bekliyor. Lubunyaların bayramı olarak anılan KuirFest yeniden bir araya gelmenin ve kökleri filizlendirmenin heyecanını taşıyor.
Sanatın ve sinemanın toplumsal dönüşümün güçlü bir aracı olduğunu savunan Pembe Hayat KuirFest, ücretsiz gösterim ve etkinlikleriyle sanatın politik bir ifade biçimi olarak potansiyelini ortaya koymaya devam ediyor. Festival programı, dünyanın dört bir yanındaki 24 ülkeden 60 filme ve 5 özel etkinliğe ev sahipliği yapacak.
Zeliş Deniz Kuir Sinema Ödülü’nün altıncı sahibini bulacağı 13. Pembe Hayat KuirFest, bu yıl da lubunya mücadelesini kuir sanatla ifade eden sanatçıları ağırlayacak.
Festivalin heyecanla beklenen etkinliklerinden biri ise elbette kapanış gecesi! Kapanış partisinde, alt katta hareketli ritimlerle dans ederken üst katta farklı türlerin büyüsüne kapılmaya hazır ol lubunya! İster katlar arasında özgürce gezin, ister bir köşede tarzına uygun melodilerin tadını çıkar.
13. KuirFest kuir hikayelerin, sanatın ve direnişin buluştuğu bu özgün deneyimin bir parçası olmaya, birlikte köklerimizi keşfetmeye, dönüşümün ve dayanışmanın gücünü hep beraber hissetmeye çağırıyor!
Festivalde Öne Çıkanlar
Herkese Açık Özel Gösterim: BELLEKVARİ: KuirFest’in Sözlü Tarihi
23 Ocak Perşembe / 17:00 / Mülkiyeliler Birliği
Festivalin açılış filmi Bellekvari, Türkiye’nin ilk ve tek LGBTİ+ film festivali olarak başlayan KuirFest’in 2011’deki kuruluşundan bugüne uzanan hikayesini anlatıyor. Pembe Hayat Derneği ile öz örgütlenme bağlarını, Ankara lubunyasıyla ilişkisini ve kültür-sanat alanında bir direniş pratiği olarak yükselişini gözler önüne seriyor.
Belgesel, KuirFest’in 2017’den bu yana süren yasaklara ve sansüre rağmen direnişteki ısrarı ve lubunyalara alan açan örgütlenme modeli tanıklıklarla aktarıyor. 13. kez takipçileriyle buluşmaya hazırlanan festivalin Aslına Rücu olarak belirlenen temasının etrafında, kolektif hafızamıza katkıda bulunmayı ve kültürel direnişin köklerini hatırlatmayı hedefliyor.
Lubunyalar ve Kadınlar İçin İnancın Çoklu Sureti
23 Ocak 2025, Perşembe / 19:00-21:00
İnanç, kadınlar ve lubunyalar için birçok coğrafyada hem bir baskı aracı hem de bir direniş zemini anlamına geliyor. Kutsalın örgütlenmiş formları toplumsal, siyasal ve kültürel yapılar içinde şiddete meşruiyet kazandırırken, aynı kutsal inanca sığınarak direnmek mümkün mü?
Bu oturumda, moderatör Aylime Aslı Demir eşliğinde, konuşmacılar Ali Yıldırım ve Zeynep Kuyumcu ile farklı coğrafyalardaki kadınlar ve LGBTİ+’ların inanç ve çelişkilerini nasıl deneyimlediğini tartışıyoruz. İnancın yaşamlarımızdaki yerini, hayatta kalma mücadelemizdeki rolünü ve bu mücadele içinde verdiğimiz ödünleri sorguluyoruz.
*Etkinlik Zoom üzerinden gerçekleşecektir.
*Bağlantı linki başvurunun ardından katılımcılara iletilecektir.
Başvuru formuna buradan ulaşabilirsiniz.
Yeniden Kürleme: Üstünü Çiz, Kendini Yaz Atölyesi
24-25 Ocak 2025, Cuma, Cumartesi / 15:00-17:00
Tarihi erk yazar; aslında erk, kendi işine gelen tarihin kayda geçmesini sağlar. Mitler, efsaneler ve halk hikayeleri hayatta kalmak için zaman zaman alternatif yollar bulsalar da, genellikle aynı tezgahtan geçer ve sonraki nesillere aktarılır. Peki, biz lubunyalara, dışına itildiklerimizi ve hariç bırakıldıklarımızı yeniden yazmak yakışmaz mı?
Atölye, Mertcan Karakuş’un rehberliğinde, Mezopotamya kökenli mitlere, efsanelere ve halk hikayelerine lubun bir gözle yeniden bakmayı amaçlıyor. Katılımcılar, bu metinleri söküp bozacak, üstünü çizip kendi dilimizde, kendi kalemimizle onları yeniden yazacak.
Tarih:
İlk Gün: 24 Ocak Cuma, 15:00-17:00
İkinci Gün: 25 Ocak Cumartesi, 15:00-17:00
Kontenjan: 10 kişi
*Mekan bilgisi ve detaylar katılımcılara iletilecektir.
Başvuru formuna buradan ulaşabilirsiniz.
Graffiti Atölyesi
24 Ocak 2025, Cuma / 14:00-17:30
Graffiti Atölyesi ile sadece harflerin değil, hikayelerin ve kimliklerin de duvarlara kazındığı bir yolculuğa davetlisiniz. Bu atölyede, graffiti sanatının tarihsel ve kültürel kökenlerine inerek feminist ve kuir sanatla nasıl kesiştiğini keşfedeceğiz. Katılımcılar, graffiti sanatının harf deformasyonu ve kaligrafik teknikleri üzerinde çalışarak, bu sanatı hem teorik hem de pratik bir şekilde deneyimleme fırsatı bulacak.
Atölye, Oya Özgün Hazan tarafından yürütülecek.
Tarih: 24 Ocak Cuma
Saat: 14:00-17:30
Kontenjan: 10 kişi
Başvuru formuna buradan ulaşabilirsiniz.
Bu Kalabalığı Hatırla Bölüm 3 : Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu Kampanyaları Belgesel gösterimi ve söyleşisi
24 Ocak 2025, Cuma / 19:00-22:00
Kadının İnsan Hakları Derneği’nin 2022’de başlattığı ve feminist hareketin tarihindeki kampanyaları yeniden hatırlamak amacıyla başlatılan Bu Kalabalığı Hatırla belgesel serisi, feminist mücadelede yıllar içinde büyüyen kalabalıklarla hafızaları ortaklaştırmayı hedefliyor. Serinin üçüncü bölümü olan Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu Kampanyaları’nın ardından, Ezel Buse Sönmezocak moderatörlüğünde, yönetmenler Vuslat Karan ve Burcu Melekoğlu, konuklar Gaye Erbatur, Selma Acuner ve Umut Güner ile bu iki önemli kampanya süreci üzerine anekdotlar ve belgesel yapım sürecindeki deneyimler üzerine tartışılacak.
*Mekan bilgisi ve detaylar katılımcılara iletilecektir.
Başvuru formuna buradan ulaşabilirsiniz.
Kapanış Söyleşisi: Bornova ve Bayram Sokak direniyor!
26 Ocak 2025, Pazar / 17:45
13. Pembe Hayat KuirFest kapanışını bu kez Türkiye’den Kuir Kısalar I Seçkisi İle yapıyor!
Aktivizm, mekân/sızlık ve güvenli alanlar gibi temalar etrafında şekillenen bu özel seçkinin gösteriminin ardından Dönüşüm: Bornova Sokak ve İris Yürüyüşü filmlerinin ekipleriyle bir araya geliyoruz. Sokağı ve mekânı merkeze alan bu iki filmin söyleşisinin ardından hatırlatıyoruz: Bornova ve Bayram Sokak direniyor!
Tarih boyunca çeşitli dönüşümlere sahne olmuş bu iki sokak, trans kadınların bir arada yaşam ve çalışma kültürünü yeşerttiği alanlar oldu. Ancak son yıllarda sokaklar ve trans sakinleri, şiddetle yok sayılmaya ve mekân hafızasından silinmeye çalışılıyor. Yine de bu iki sokak, trans direnişinin güçlü merkezleri hâline gelerek mücadeleye ilham vermeye devam ediyor.
Etkinlikte, bu sokakların hafızasındaki izleri, yaşanan dönüşümleri ve direnişi konuşuyor, tanıklıkları dinleyerek trans dayanışmasını selamlıyoruz!
Konuşmacılar: Aycan Karadağ, Fevzi Efe Sekitmez, Yağmur Beril Varol, Ani Nar, İris Mozalar
*Mekan bilgisi ve detaylar katılımcılara iletilecektir.
Başvuru formuna buradan ulaşabilirsiniz.
Festivaldeki Seçkiler
Gökkuşağının Altında
Patiparn Boontarig’in yönettiği Tayland yapımı Solids by the Seashore / Kıyıya Vuranlar S filmi, güney Tayland’da bir sahilde yolları kesişen Shati ve Fon’un hikayesini anlatıyor. Muhafazakâr bir aileden gelen Shati ve aktivist bir sanatçı olan Fon birbirlerini tanıdıkça Shati’nin geleneksel kökleriyle çatışması derinleşir. Büyükannesinin masallarındaki olayların gerçek mi yoksa bir hayal mi olduğu belirsizken, Shati kendi kimliğini kabul etmeye karar verir.
Levan Akın’ın yönettiği Crossing / Geçiş, büyük bölümü İstanbul’da geçen bu 105 dakikalık film, emekli öğretmen Lia’nın kayıp yeğeni Tekla’yı arayışını konu alıyor. Lia, bu süreçte trans hakları savunucusu avukat Evrim ve farklı topluluklarla tanışır. Şubat ayında Berlin Film Festivali’nde açılışı yapılan film, aile bağlarını ve dayanışmayı ele alıyor.
Roberta Torre’nin Le Favolose / The Fabulous / Meclis- i Şahane filmi, ölüm sonrası trans kadınların kimliklerinden mahrum bırakılmasını konu alıyor. Arkadaşları, Antonia’nın reddedilen kadınlığını ona geri vermek için bir araya gelir. Film, trans kadınların hikayelerini ve deneyimlerini güçlü bir şekilde sahneye taşıyor.
Kuir Belgeseller
Yönetmen D. Smith’in yönettiği Kokoma Şehri / Kokoma City, dört siyah transseksüel seks işçisinin New York ve Georgia’daki yaşamlarına dair derin bir bakış sunuyor. Siyah-beyaz çekilen bu film, kadınların hayatlarının cesur ve sarsıcı gerçekleriyle dolu.
Meghan McDonough’un yönettiği Nafta Lezbiyenler / Old Lesbians, emekli öğretmen Arden Eversmeyer’in Old Lesbian Oral Herstory Project aracılığıyla yıllarca topladığı kadın hikayelerini onurlandırıyor.
Nimet Gatar’ın yönettiği Gotûbejin, Dersim, Amed ve Van’da kadınlarla yapılan sinema gösterimlerinde kurulan diyalogları ve kadınların patriyarka karşısındaki eleştirilerini konu alıyor.
Besire Paralik’in yönettiği Overcoming, Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne kuir-feminist bir bakış açısıyla yaklaşırken, adanın kuzeyi ve güneyi arasındaki geçiş noktalarının kapanıp açılmasının, Kıbrıslıların yaşamları üzerindeki etkilerini irdeliyor.
Filieropoulos’un yönettiği Avant – Drag!, Atina’daki on drag sanatçısının kimlik, aidiyet ve cinsiyet üzerinden toplumsal normları sorguladığı, drag sahnesindeki yaşamları keşfeden bir belgesel.
Jules Rosskam’ın yazıp yönettiği ve kurguladığı Bir Arzunuz Var mı? / Desire Lines, transmaskülen cinselliğini ve tarihini yenilikçi bir şekilde ele alırken, trans erkeklerin erkeklere duyduğu cinsel arzular üzerinden bir diyalog açıyor.
Vuslat Karan ve Burcu Melekoğlu’nun yönetmenliğini üstlendiği Bu Kalabalığı Hatırla: Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu Kampanyaları belgesel serisinin 3. bölümünde, kadın hareketinin 2000’lerin başında Türkiye çapında büyük kampanyalar örgütleyerek Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu’ndaki cinsiyetçi ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten kanun maddelerini nasıl değiştirdiklerini ve bugün yürürlükte olan bu yasaların kadınların mücadelesiyle nasıl düzenlendiğine Şenal Sarıhan, Pınar İlkkaracan, Zozan Özgökçe ve Öner Ceylan‘ın anlatımlarıyla tanıklık ediyoruz.
Ğ
Türkiye’den kuir filmleri öne çıkaran bölümde bu yıl Asya Leman ve Çağla Sumru tarafından hazırlanan Bellekvari: KuirFest’in Sözlü Tarihi adlı belgesel gösterilecek. Türkiye’nin ilk ve tek Lubunya Film Festivali olan KuirFest’in 14 yıla yayılan hikayesini ele alan yapım, festivalin kuruluşundan itibaren yaşanan serüveni tanıklıklarla anlatıyor. Film, KuirFest’in kültür-sanat üretimiyle Türkiye’deki politik baskılara karşı nasıl bir direniş pratiği geliştirdiğini ve lubunyalar için nasıl bir alan açtığını gözler önüne seriyor.
Türkiye’den Kuir Kısalar I
Burcu Güler’in yönetmenliğini üstlendiği İris Yürüyüşü / Walk of Irıs İstanbul’da yaşayan direngen trans aktivist İris’in hayatını ve mücadelesini anlatan bir yapım. Film, 1.5 yıl süren çekimler boyunca İris’in eşitlik mücadelesinin yanı sıra, kamusal mücadelesinin arkasındaki kişisel zorlukları da derinlemesine inceliyor. İris’in sesini duyuran bu belgesel sadece İris’in hayatına tanıklık etmekle kalmıyor, aynı zamanda seyirciyi onun gözünden dünyayı deneyimlemeye davet ediyor.
Aycan Karadağ ve Fevzi Efe Sekitmez’in birlikte yazdığı, Aycan Karadağ’ın yönettiği, Dönüşüm: Bornova Sokağı / Transformation: Bornova Street belgeseli, İzmir’in Bornova Sokağı’nda zamanla şekillenen kültürel dönüşümü keşfediyor. Bu sokak, çeşitli topluluklara ev sahipliği yaparken, aynı zamanda dışlananlar, egemenlere karşı mücadele edenler için bir sembol olmuştur. Belgesel, bu dönüşümü sokaktaki ana figürlerin ve dönüşümü uygulayanların gözünden aktarıyor.
Cio Akdere’nin yönetmenliğini üstlendiği Bul Beni / Find Me, bir lubunyanın kimlik arayışını ve bu süreçte bir belgesel ve ruh eşi ile olan karşılaşmasını anlatır.
İlkay Demir’in yazıp yönettiği Gecenin Ortasında Bir Taksi / A Taxi In The Middle of the Night, Ahmet adında bir taksi şoförünün eski bir arkadaşı olan trans kadın müşterisiyle gece geç saatlerde yaptığı sohbete odaklanıyor. Kadın, eski arkadaşını tanırken Ahmet onu tanıyamaz ve aralarındaki sohbet kimlikleri tahmin etme oyununa dönüşür.
Nurcan Çoban’ın yönettiği Güvenli Alan / Safe Space belgeseli, İstanbul lubunyalarının, farklı geçmişlerden gelen deneyimleriyle gece hayatında ve sokaklarda kendilerine ve birbirlerine nasıl güvenli alanlar yarattıklarını ele alıyor.
Ezgi Ay’ın yazıp yönettiği Maşallah!, Türkiye’de kadınların sokağa çıkmadan önce düşünmeleri gereken bin bir şeye dair eğlenceli ve düşündürücü bir perspektif sunuyor.
Türkiye’den Kuir Kısalar II
Ferhat Ertan’ın yönettiği Çember / Circle filminde, terzi dükkanına getirilen siyah çarşaf, Arif’i kendi gerçekliğiyle yüzleştirecektir.
Melisa Kenanoğlu’nun yönettiği Hatırladıkların / Rememberings, genç bir kız, kendini keşfettiği bir dönemde en yakın arkadaşının annesine aşık olur ve bazı hatalar yaparak büyümeyi öğrenir.
F. Nur Özkaya’nın yönettiği Kaçmandan Çok Korktum / I Was So Afraid of You Running Away, arzu ve kısıtlama, özgürlük ve kısıtlama arasındaki gerilimi keşfe çıkıyor ve aşkın arayışında kendini ifade etme ile sabote etme arasındaki kırılgan dengeyi vurguluyor. Yaklaşık 5 bin karenin doğrudan 36mm film negatifleri üzerine elle çizilmesiyle oluşturulmuş analog bir film olarak teknik açıdan da dikkat çekiyor.
Ceren Özkanlı Samlı ve Erinç Durlanık’ın yönettiği Kraliçe’nin İllüzyonu / Queen’s Illusion filmi, artan siyasi baskılar ve toplumsal muhafazakarlık döneminde hızla gelişen İstanbul drag queen sahnesini mercek altına alıyor. Belgesel, drag queen’lerin hayatlarındaki zorluklar ve sahneye çıkmanın getirdiği illüzyonu masaya yatırıyor.
Atakan Yılmaz’ın yönettiği Hi Mom, It’s Me, Lou Lou / Merhaba Anne, Lou Lou filminde, İstanbul’da drag queen performanslar sergileyen üniversite öğrencisi Hakkı’nın hikayesine odaklanıyor. Hakkı, annesinin beklenmedik ölüm haberiyle memleketine döndüğünde kimliğini gizlemek zorunda kalırken tek erkek evlat olmanın yarattığı ağır beklentilerle yüzleşir.
Fikret Başar Kaya’nın yönettiği Perdenin Ardında / Behind the Curtain filminde, genç yönetmen Fikret, talk show programında kendi cinsel kimliği ve özgürlüğü üzerine derinleşen bir keşif hikayesini anlatır. Bu süreç, Fikret’in Cahide Sonku’ya olan hayranlığını ve hayatındaki özel rolünü keşfeder.
Umut Derin Eroğlan’ın yönettiği Kekre belgeseli, hâkim erkeklik algısına karşı öteki olarak konumlandırılan erkeklik temsillerinin deneyimlerine odaklanır. Belgesel, erkekliğin inşa süreçlerinde yedi farklı temsil üzerinden, hegemonik erkeklik algısının kurgusallığını ve erkekliğin kendi içindeki hiyerarşileri ortaya koyar. Bu süreçte, erkeklik deneyimi yaşamış ya da yaşamakta olan bireylerin zorunlu ve inşa edilen kimliklerini, diğer kimlikleriyle olan etkileşimlerini araştırır. Her erkeklik deneyiminin aynı olmadığını gözler önüne seren belgesel, erkekliğin kırılganlıklarını da açığa çıkararak Hangi erkeklik? sorusuna yanıt arar.
Anormal Seviyorum!
KuirFest’in farklı ülkelerden kısa yapımları takipçileriyle buluşturduğu Anormal Seviyorum! başlıklı bölümde bu yıl da heyecan verici filmler yer alıyor.
Boğazımda Düğümlenen / Stone In Stomach ile Belçikalı yönetmen Géraldine Charpentier’nin etkileyici anlatımı eşliğinde, Camille ve Johane’nin duygusal ayrılıklarının ardından birbirlerini yeniden bulma arayışlarını keşfedeceksiniz. Film, kayıp, tutku ve yeniden kavuşmanın imkansızlığı üzerine düşündürücü bir deneyime çağırıyor.
Almanya’dan Julian Dieterich’in yönettiği Islak Islak / Wet Hair filmi, kamerasını iki gencin ormanda başlayan ve kayıpları, şiddeti konu alan samimi paylaşımına çeviriyor. Cinsel kimlikler, arzu ve nostalji üzerine derin bir keşif olan bu film, seyircisini kuir bir bakış açısıyla duygusal bir yolculuğa çıkarıyor.
İtalya’dan Tiziana Cristiano’nun yönettiği Metrodrama ise, iki kadının aşkını ve cesaretini bir metroyla sınırlı bir alanda anlatıyor; hayatın karmaşasında kaybolan kalp kırıklıklarını, doğruyu bulma mücadelesini ve bir araya gelmenin yolculuğunu gözler önüne seriyor.
Hazel Katz’in yönettiği Sydney&Kim, dostluğun, hastalık ve zayıflıkla nasıl değiştiğini anlatırken Sydney ve Kim’in ilişkisi üzerinden cinsellik, arzular ve duygusal bağlar üzerine düşünmeye sevk ediyor. Film, yaşamın zorlayıcı koşullarında bile insanın en değerli ilişkilerinden ne beklediğini sorgulatan bir yapım.
A- Okay filminde yönetmen J Fitzpatrick, toplumun cinsellik üzerine oluşturduğu beklentilere, aromantik ve aseksüel kimliklerin toplumda nasıl bir önyargı ile karşılaştığına dair derin bir bakış açısı sunuyor.
Çin yapımı Yankı / Reflection, 16 yıl sonra geçmişin hatıralarıyla yüzleşen iki kadının hikayesini anlatıyor; kadınların hayatlarındaki seçimler ve duygusal yapılar üzerine etkileyici bir anlatım sunuyor.
İlk Vurgun / Crushing, Hong Kong’dan gelen genç bir kadının, çevrimiçi tanıştığı crush’ı ile yüzleşmesini konu alıyor. İlk kez yüz yüze geldiğinde hissettiği sosyal garipliklerle başa çıkmaya çalışan bu karakterin hikayesi, sosyal kaygı ve aşkın karmaşası üzerine derinlemesine bir keşfe çıkıyor.
Avustralya yapımı Kraliçe / Steve The Queen, drag kültürü, aile ilişkileri ve ebeveynlik üzerine dokunaklı bir hikaye sunuyor. Zachary Lurje’nin yönettiği bu kısa filmde, drag queen Steve’in, oğlu Davey ile olan ilişkisi ve ebeveynlikte karşılaştığı zorluklar ele alınıyor.
Arzular Şelale
Kanada yapımı Ormanın Kalbinde / The Blurring of Trees, Quebec’in kuzeyindeki bir ormanda zorla ağaçlandırma işi yapan iki mahkûmun öyküsünü anlatıyor. Yönetmen Angélique Bernheim, bedenin araçsallaştırılması ve gizli denetim altında tutulması gibi temaları işlerken, karakterlerin empati dolu bir gardiyanın yardımıyla özgürlük alanı yaratma çabalarını etkileyici bir şekilde gözler önüne seriyor.
Angelo, 1990’ların Atina’sında geçen bir hikayeyi izleyiciyle buluşturuyor. Yunan yönetmen Kostas Spirou, bir plak dükkânında çalışan Arnavut genç Angelo’nun yeni bir başlangıç umudunu ve bir müşteriyle yaşadığı karşılaşmanın ona tanıdık gelen bir dünyaya sürükleyişini anlatıyor. Ancak bu karşılaşma, ona beklenmedik bedeller ödetecektir.
Fransız yönetmen Claire Bonnefoy imzası taşıyan Bacıkoli / Girlfriends Hélène ve Samia isimli iki yakın arkadaşın hikâyesini konu alıyor. Samia, Gaby ile ilişkisini Hélène’e anlatırken, Gaby’nin şimdi Hélène ile bir çift olması ve kıskançlığın getirdiği karmaşa, ikilinin dostluğunu sarsar. Bonnefoy, kıskançlık, aşk ve dostluk üzerine düşündüren bu hikayeyi büyüleyici masalsı bir dille sunuyor.
Kanadalı yönetmen Simon Paluck, Insta Gey / Insta Gey ile ayrılık sonrası hayatını sorgulayan bir gey milenyum neslini merkeze alıyor. Film, modern çağın sosyal medya bağımlılığı ve ilişkiler üzerindeki etkilerini mizahi bir dille ele alıyor.
Birleşik Krallık yapımı, Liberty Antonia Sadler’in yönetmen koltuğunda olduğu Arzular Şelale / Object(s) of Desire insan arzularını ve duygusal ilişkileri sorgulatan çarpıcı bir kısa film.
Yönetmen Popo Fan’ın filmi Wegen Hegel / Hegel Yüzünden‘de ise Hegel bir ilişkiyi bozar. Felsefe öğrencisi Ping, Covid-19 karantinasının ortasında Almanya’ya taşınır. İnternette biriyle tanışır ve onu ziyaret eder. Bir aydınlanma ve bilinmeyen bir sıvı, özel bir geceye katkıda bulunur. Yönetmen minimal bir anlatımla izleyiciyi derin bir düşünceye sevk eder.
Hollandalı yönetmen Brian den Hartog tarafından çekilen Teselli Kıpırtısı / Metrics of Consolation, yaşam arkadaşı Arnold’u huzurevinde ziyaret eden Kees’in hikâyesine odaklanıyor. Hartog, gelişmiş veri ölçümlerinin Arnold’un yaşam sevincindeki kritik düşüşü ortaya koymasıyla Kees’in bu gerçekle yüzleşme çabasını etkileyici bir şekilde anlatıyor.
Ryan Paige’in yönettiği Gönül Alma / Making Up, ailesinden kopmuş bir drag queen olan Ted’in, kalıtsal bir hastalık teşhisi aldıktan sonra kızı Cassandra ile yeniden bağ kurma çabasını anlatıyor. Paige, bir yandan geçmişin acılarını işlerken, diğer yandan baba-kız ilişkisindeki güçlü duygusal katmanları gözler önüne seriyor.
Dönme-Dolap
Saman Hosseinpuor’un yönettiği Evlat / Son, dul bir kadın olan Maryam’ın oğlunun askerlik sırasında kaybolmasıyla gelişen olayları ele alıyor. Maryam’ın, oğlu Farhad’ın askerlikten muaf tutulduğunu öğrenmesiyle başlayan hikâye, Farhad’ın kadın kimliğiyle yeni bir hayata adım attığı ve bir adamla nişanlandığı gerçeği etrafında Maryam’ın kendi anneliği hakkında giriştiği hesaplaşmaya odaklanıyor.
Mike Usandivaras ve Martin Jalfen’in yönettiği Welcome / Hoş Geldin, genç bir futbolcu olan Miguel’in, homofobik bir dünyada ayakta kalma mücadelesini anlatıyor. Kamerasını, Miguel’in futbol kariyerine odaklanırken kendi duygularına sadık kalma konusunda yaşadığı zorluklara çeviriyor.
Shafagh Abosaba ve Maryam Mahdiye’nin yönettiği Inside the Skin / En Derinde, genç bir futbolcu olan Ali’nin sırlarını saklamaya çalışırken yaşadığı çatışmaları ele alıyor.
Brezilyalı yönetmen Bruny Derotzi, Dolap Canavarı / Closet Monster adlı kısa filminde, bir gencin dolabındaki bilinmeyen bir varlığın yarattığı kaygılarla yüzleşmesini anlatıyor. Film, dolap metaforu üzerinden kimlik, korkular ve kabullenme süreçlerine odaklanıyor.
Kanadalı yönetmen Simon Gualtieri, Bir Arkimin Arkisi / Friend of a Friend adlı filminde, biseksüel olduğunu keşfeden Jules’un hikâyesini anlatıyor. Jules, Samuel adında bir arkadaşıyla ilk deneyimini yaşama yolunda hem korkularıyla yüzleşiyor hem de kendini daha iyi tanıyor.
Fransız yönetmen Axel Würsten’in yönettiği Karim’in Tutkusu / According to Karim, İsa’nın çarmıha gerilişini canlandırmaya hazırlanan 17 yaşındaki Karim’in, bu performans üzerinden kendini keşfetmesini konu alıyor. Film, kırsal bir kasabada bir izci ekibinin sahne performansı için yaşanan hazırlıkları ve Karim’in takıntılı arayışını işliyor.
Birleşik Krallık’tan yönetmen Yorgo Glynatsis’in yönettiği Dolma / Koupepia, dul bir Kıbrıslı adam olan Petros’un, oğlunun nişanında, bir trans kadın olan Eleni ile tanışmasıyla şekillenen hikâyesini anlatıyor. Film, geleneksel yemekler eşliğinde kuir kimlikler ve Kıbrıslı kimlik üzerine yeniden düşünmeyi teşvik ediyor.
YersizYurtsuz
Armin Aram Riazi’nin yönettiği Picture of a Lost Family / Elimde Duran Fotoğrafın filminde bir kadın, zaman içinde donmuş bir arkadaşını ziyaret eder.
EE Eelio Kihlstrand’ın yönettiği How to We Have Loved / Sevdik Sevdalandık filminde, Butch Jane, uzun zaman önce kaybettiği hayatının anılarıyla yalnız başına yaşamaktadır. Sığınma talebi reddedilen Dilo’nun Jane ile birlikte yaşamak zorunda kalması, evin belleğini canlandırır.
Kamee Abrahamian’ın yönettiği Symptom / Hatalı Sanrı filminde, Yerevan’ın post-Sovyet neslinin hayallerini ve ideolojilerini somutlaştıran iki genç Ermeni kadın, Symptom Error adında bir deneysel elektronik müzik grubu kurar. Yeraltı konserleri sıklıkla cinsiyetçi ve homofobik polis müdahaleleriyle kesintiye uğrar, sosyal ve politik değişim talepleriyle sokaklara dökülen binlerce kişiyle birlikte yükselir.
Raqeeb Manvendra’nın yönettiği B25/B25, bir arkadaşın gözünden B25’teki kesişen hayatlar, seçilmiş aileler, kuirlik, aşk, kimlik ve cinsiyet gibi konuları yakından inceler. Film, insanların ev kavramını şekillendiren derin bağları ve gelişen kimlikleri ortaya koyarak, bu eşsiz mekandaki hayatların kesişimini gözler önüne serer.
Samuel Döring’in yönettiği Orgy Every Other / Her Güne Bir Orji filmi New York’un kuir yeraltı seks partisi sahnesine derin bir dalış yapıyor. Filmde mekânlar ve insanlar üzerinden cinsellik ve cinsiyet normlarını altüst eden içsel portreler sunulurken, bu topluluğun oluşturduğu alanlarda insanları, güvenli ve yarı kamusal bir ortamda orgilerden keyif alırken keşfediyor.
Noam Gorbat’ın yönettiği Under*Score / Nota*Bene filmi, Gana kökenli disiplinler arası bir müzisyen olan Jesseline Preach’in hayatına yakından bakıyor; Jess, Don ve Maya’nın Hamburg sokaklarında yürürken arkadaşlık, benlik ve duygular üzerine gerçekleştirdiği samimi sohbetlere tanık oluyor. Film, sanatçının kamusal kişiliği, kişiliği ve sanatsal pratiği üzerine derinlemesine bir bakış sunar.
Cristian Sitjas’ın yönettiği Catboy / Catboy filminde, Marc, eşcinsel bir tanışma uygulamasında birkaç ırkçı ve tüyfobik yorum aldıktan sonra, transseksüel arkadaşı Cacao’dan bir mesaj alır. Cacao, onu bir Ballroom etkinliğine davet eder. Marc, daveti kabul eder ve orada özgürlük ve çeşitlilikle dolu bir ortamla karşılaşır.
Yürüyorum Acının, Hasretin üzerine
Ahmed Awadalla’nın yönettiği 10 dakikalık Queer Exile / Sol Yanım Sürgün filminde, 2011 devrimi sonrasında Mısır’dan kaçan bir aktivist, Berlin’e sığınmak için gelir. Yeni bir başlangıç ve güvenlik arayışında olan bu kişi, kendisini aşırı sağ grupların mülteci karşıtı gösteriler yaptığı bir mülteci kampında bulur. Kabul ettiği vatanındaki düşmanlıklarla ve eski yaşamına duyduğu özlemle boğuşurken aidiyet, fedakarlık ve özgürlüğün gerçek anlamı üzerine derin sorularla karşılaşır.
Sarnt Utamachote’nin yönettiği I DON’T WANT TO BE JUST A MEMORY/YALNIZCA BİR ANI OLMAK İSTEMİYORUM filminde, Berlin’deki kuir topluluğunun üyeleri, madde bağımlılığı ve ruh sağlığı krizi nedeniyle kaybettikleri arkadaşlarının yasını tutarken, aynı zamanda kulüp/gece hayatı sahnesinin kaybolan güvenli alanlarını da eleştirirler. Panellus stipticus gibi karanlıkta parlayan mantarlara benzer şekilde, ölü bedenler ve anılar, gelecekteki yaşamı sürdüren kolektif bir yapıya dönüştürülür. Bu yapılar, bir destek ve bakım ağı olarak birlikte ışık saçar.
Carlos Cipriano Gomes Junior’ın yönettiği For Carlos / Carlos’a filminde, bir kişi, Goiás’tan uzaklarda yalnız başına seyahat ederken, kendisine veda etme fırsatı verilmeyen bir kaybı kabullenir. Bu kayba veda etmek için yazdığı bir mektubu izleriz.
Danimarka Lokumları Kısa Film Seçkisi
Nanna Hauge Kristensen’in yönettiği Aftenritual / Geçmiş Gecenin Gelecek Altında, yaşlı iki adam arasındaki sevgi dolu ilişkiyi ve birinin huzurevine taşınmasının ardından aralarındaki mesafeyle başa çıkma çabalarını konu alır. Film, yaşlılık, sevgi ve bağlılık temalarını zarif bir şekilde işlerken, değişen hayat koşulları karşısında ilişkilerin dayanıklılığını sorguluyor.
Mathias Broe’nun yönettiği Amfitiyatro / Amphi, bir amfi tiyatronun harabelerinde mahsur kalan üç genç erkeğin hikayesini konu alır. Filmde, karakterler en derin utançlarını, korku ve sırlarını ortaya çıkararak akışkan cinselliklerini kabullenmenin yollarını ararlar.
Nivetha Balasubramaniam’ın yönettiği kısa film Companion / İçinde Yaşadığım YZ, ilişki implantasyonu sağlayan bir çip teknolojisinin hayatlara yön verdiği bir dünyada geçer. Teknoloji karşıtı ve yalnız biri olan Saga, teknolojinin insanları birbirinden uzaklaştırıcı etkisi nedeniyle bağ kurmakta zorlanmaktadır. Çocukluk arkadaşı Etta ile yeniden buluşan Saga, gerçek bir bağ kurma hayaliyle hareket eder, ancak Etta’nın companion’ı bu süreci karmaşık hale getirir. Saga, gerçek bir ilişki için uzlaşma ve kendini keşfetme yolculuğuna çıkar.
13. Pembe Hayat KuirFest, özgürlüğün ve kimliklerin köklerine dönüşün simgesi olarak, bu yıl da geçmişten gelen gücüyle sizlere kapılarını aralıyor. #AslınaRücu etiketiyle, bir kez daha kendi öykülerini ve direnişlerini anlatan filmlerle, 24-26 Ocak tarihlerinde lubunyaların mücadele dolu hikayelerine tanıklık etmeye siz de davetlisiniz!
Ayrıntılı bilgi ve festival programı için: