Hiç şüphesiz ki sinemada çocukluk temsili denilince akla ilk gelen isimlerden biri Ana Torrent. 1966 doğumlu İspanyol aktris, oyunculuk hayatını başarıyla devam ettirmekle birlikte, özellikle çocukluğunda oynadığı roller ile izleyen herkesi kendine hayran bırakmıştır. İspanya’nın Franco diktatörlüğündeki son yıllarında oyunculuğa başlayan Ana Torrent’in kariyerinin en önemli, aynı zamanda dünya sinemasında da çocukluk üzerine yapılmış en muhteşem filmlerden ikisi, 1973 tarihli Victor Erice imzalı El espíritu de la colmena ve 1976 tarihli Carlos Saura filmi Cria Cuervos’dur.
Yazının bundan sonraki kısmı, bu filmlerin ayrı ayrı değerlendirildiği iki bölümden ve örtüşen duygu dünyalarını Ana Torrent’in temsil ettiği çocukluk durumları üzerinden irdelemeye çalışan üçüncü bir bölümden oluşmaktadır.
El espíritu de la colmena: Ana’nın Ruhu Arayışı
Ana Torrent’in henüz yedi yaşındayken rol aldığı film, 1940’lı yıllarda Kastilya bölgesinde bir yerlerde geçiyor. İspanya’da iç savaşın bitişini takip eden yıllarda, sessizliğin hüküm sürdüğü bu köyün belediye binasında film gösterimleri düzenlenmektedir. Özellikle çocukların, gelişiyle heyecana kapıldıkları yeni film James Whale‘in Frankenstein‘ıdır. Aslında bir sinema salonu olmayan bu binaya sandalyelerini kapıp gelen, çoğunluğu çocuklar ve kadınlardan oluşan bu topluluğun arasında minik Ana ve ablası Isabel de bulunmaktadır.
Yaratma gücüne erişebileceğini ispatlamaya çalışan Frankenstein’ın uğraşları sonucu ortaya çıkan yaratığın hikayesi perdede akarken, Ana’nın bu perdede gördükleri taze dimağına yeni, bilinmez ve algısını etkileyecek izler bırakır. Henüz film sırasında, canavarın küçük kızı neden öldürdüğüne dair kafasına takılan soru işaretleri, filmi izledikleri gece ablasıyla yaptığı konuşmayla daha da farklılaşarak artar. Ana’nın filmlerdeki ölümlerin sebeplerine dair sorduğu sorulara ablasının verdiği yanıt, filmin gerçek-dışılığı çerçevesinde olur. Isabel filmlerin gerçek olmadığını, canavarın ölmediğini, üstüne üstlük köyün dışında bir yerde onu gördüğünü iddia eder. Sadece geceleri ortaya çıkan bu varlık ruhtur ve bedeni olmadığı için öldürülemez. Yabancılara görünmez olan bu ruh, arkadaşı isen görebileceğin bir varlıktır.
Filmin bundan sonrası Isabel’in bahsettiği eve gitmeleri ve Ana’nın buraya takıntılı bir ilgi göstermesinin etrafında ilerler. Ablasından duyduğu ruhu bulmak için sürekli gidip geldiği bu ücra yapıya son gelişlerinden birinde, trenden atlayarak kasabaya gelen ve birilerinden saklanan bir adam ile karşılaşır. Yaralı haldeki bu adama yemek ve babasının giysilerini götüren Ana, babasının durumu fark ettiğini belli etmesinden sonra bir kez daha oraya gider fakat adamı bulamaz. Yerlerde kan vardır ve babası Ana’yı takip edip onu suçüstü yakalamıştır. Kötü bir şey yaptığını hisseden Ana’nın babasından kaçışı ve gece eve gitmeyişi, hayatının en sarsıcı deneyimlerinden birini yaşamasına neden olur.
Cria Cuervos: Ana’nın Annesini Arayışı
El espiritu de la colmena’dan üç yıl sonra, bu kez bir Carlos Saura filmi olan Cria Cuervos ile sinema perdesine çıkar Ana Torrent. Yakın zamanda annesini kaybetmiş bir çocuk olan Ana’nın, babasının da aniden gelen ölümü üzerine ablası ve kardeşiyle birlikte teyzesinin vesayeti altına girişi üzerine yaşadıkları anlatılır. Çocukluk yıllarının acı veren deneyimleri ve hatıraların harmanlanışı, yaşanan zaman ile geçmişin ve geleceğin birbiri içine geçtiği bir biçim dili yaratılarak sunulur.
Film, bir fotoğraf albümü içerisinde gezinerek bize aile fertlerinin özel anlarını gösterir. Bu güzel jeneriğin ardından bir ölüm vakasıyla karşı karşıya kalırız. Ana’nın babası bir kadınla birlikte olurken kalp krizi geçirir ve ölür. Ana ise bu ölüm anına şahit olmuştur. Annesine yaşattıkları yüzünden babasına karşı pek iyi duygular beslemeyen Ana, babasının ölmesini istediğini de itiraf eder. Yakın bir zamanda annesini de kaybetmiş olan Ana, küçük kardeşi Maite ve ablası Irene ile birlikte teyzesi Paulina’nın himayesinde yaşamaya başlar. Tatil döneminde oldukları için genelde evin içinde ya da bahçede olan üç kız kardeş, sohbetler, filmle aynı yıl çıkan ve kısa sürede hit olan Porque te vas eşliğinde yapılan danslar ve içine trajik durumlar gizlenmiş oyunlar ile birlikte zaman geçirirler. Bu oyunlar ise çoğu kez teyzeleri Paulina tarafından kesilir. Çocuklara kimi zaman sevecen ama çoğu kez otoriter bir şekilde yaklaşan Paulina, özellikle Ana için rahatsızlık vericidir. Annesine ve birlikte geçirdikleri anlara duyduğu derin özlem ile sürekli yıpranan Ana, ölümü bir saplantı haline getirir. Üzerindeki baskı sonucu teyzesini öldürmeye bile çalışır.
Cria Cuervos, sürekli ileri akan bir hikaye şemasından ziyade, Ana’nın yaşamını ölen annesine ait anı parçaları eşliğinde tekrar kurgulayarak, bazı anlarda geleceğe, çoğu kez ise geçmişe yönelik bir gelişim sergiler. Öyle ki bazı planların içerisinde hem çocukluğu hem de gelecekteki hali bir arada bulunur. Ana’nın yetişkinliğini ve annesini oynayan Geraldine Chaplin, bazen Ana’nın olgun hali olarak perdede görünüp yaşadığı acı verici çocukluğu seyirciye anlatırken bazen de anne rolü ile ölmeden önceki mutsuzluğunu ve yıpranmışlığı sergiler.
Film genel olarak Ana üzerinden büyümeyi ve anneye özlemi, öznel bir bakış açısı ile anlatır. Baskı altındaki yaşam durumlarının ve genelde masumiyetle birlikte anılan çocukluğun çok karmaşık bir hisler bütününü barındırdığının altını çizer. Baştan sona koruduğu özgün kurgusu ile birlikte geleneksel anlatımdan sıyrılabilmiş, en önemlisi ise biçimsel kurgusunu içerik ile bütünleştirebilmiştir.
Çocuksu cennete ve çocukların masumiyetine inanmıyorum. Çocukluğumu bitip tükenmeyen bir korku ve hüzün olarak hatırlıyorum. Belirsizliğin korkusu…
İki filmdeki çocukluk durumlarını incelemeye kalktığımızda ilk olarak şunu söyleyebiliriz: El espiritu de la colmena’da Ana’nın duygu ve deneyimleri yeni öğrendiği ya da pek hakim olmadığı kavramlar (ruh, ölüm) ile, dışarıdan gelen ani uyaranlar( Frankenstein filmi, Isabel’in hınzır davranışları) eşliğinde şekillenir. Cria Cuervos ‘da ise Ana’nın yaşadıkları ve anlattıkları hep kendi geçmiş deneyimleriyle var olur. Belleğindeki anı parçaları sürekli kurgulanarak, küçük yaşında ölümlere ve trajik aile meselelerine şahit olmanın getirdiği yüklemelerin acısı giderilmeye çalışılır. Böylesi “ilk deneyimler” ve sonrasında savunma mekanizmalarının gelişimi göz önüne alındığında iki filmde de, farklı yaşlarda edinilen bilgilerin ışığında çocukluğa dair bir süreklilik gözlenebilir.
Bahsedilebilecek diğer bir ortak olgu tecrübelerin farazilikler üzerine kurulabilmesidir. El espiritu de la colmena’da bir film, görünmeyen ruh, yapılan kötü bir şeyin ardından görülen canavar halüsinasyonları gibi kaynakları oldukça belirgin durumlar söz konusu iken Cria Cuervos’da bu durum biraz daha kapalı ve belirsiz bir haldedir. Burada belirtmek istediğim asıl şey Ana’nın yaşadığını iddia ettiği olayların gerçekdışı olabilme ihtimali. Örneğin, annenin hastane sonrasında evde ölümü bekleme sürecinde Maite ve Irene teyzelerinin evine gönderilmişken Ana’nın tuhaf bir şekilde evde bırakılması veyahut anne ile olan özel anların çevreden soyutlanmış bir şekilde gösterilmesi. Zaten Ana için rüya-anı-gerçek ilişkisinin kurulmakta zorlandığı anlar da mevcut.
Ölüm olgusu da her iki filmde önemli bir yer kaplayan, özellikle Cria Cuervos’da içselleştirilmiş bir durum. El espiritu de la colmena’da ölüm, Ana’nın annesinin iç savaş sonrası ayrı düşmüş olduğu sevgilisine yazdığı mektuplarda bahsedilen, Frankenstein filmiyle Ana’nın aklına kazınan, kaçak adamdan geriye kalan kan izleriyle hissettirilen, kısaca toplumca unutulmaya çalışılan zor zamanların ardından yaraların sarıldığı bir döneme denk düşen, daha sessiz bir ölüm. Cria Cuervos’da ise ölüm filmin her anına sirayet etmiş derecede belirgin. Diktatör Franco’nun ölümüyle ilişkilendirilebilecek bir alegori içeren bu ölüm fazlalığı ve bunun dile getirilişleri, Ana’nın saplantısı olarak sürekli ön planda tutuluyor. Çok sevdiği annesini kaybetmiş, babasının ve beslediği hayvanın ölüm anına tanıklık etmiş Ana için alışkın olduğu bu durum, yeri gelince kendi acısını dindirebilecek bir kurtuluş ihtimali veya üzerindeki baskıyı kırabilmesini sağlayacak bir intikam olarak sürekli filmin gündeminde duruyor.
Düşenlerin bir daha kalkamadığı yerde düşeceğim.
Ana Torrent’in filmin değişken duygu durumlarını yüzünde mükemmelce taşıyışı ile sırtlandığı her iki filmde, iç dünyaların karmaşasını çocuk gözünden bakarak enfes bir şekilde anlatıyor. Hem El espiritu de la colmena hem de Cria cuervos, deneyimler, düşler, acılar ve ölümlerle örülü dünyalarında çocukluğun otopsisini çıkarıyorlar. Kalıplaşmış çocuk sunumlarını yıkan ve böylece çok katmanlı bir hal alan bu iki film, duygulu sinema dilleri, güçlü oyunculukları ve bir dönemin çocukluğunu aktarmada bir ikon haline gelmiş Ana Torrent ile seyirciye bambaşka bir dünya vadediyorlar.