Ayrımcılığın bir sürü türü var: Cinsiyet, ırk, dil, din, mezhep ayrımcılığı ile fiziksel, cinsel ayrımcılık gibi… Bununla beraber her biri için mücadele eden, dünyayı herkes için daha eşit yapmaya çalışan gruplar/bireyler de var. Biraz da onlar ve onların mücadeleleri sayesinde dünya daha yaşanılabilir hâle geliyor. Lâkin ayrımcılığa karşı savaşanların bazılarının duruma tek taraflı yaklaştıkları da oluyor. Irk ayrımcılığına karşı birinin eşcinsellik karşıtı olması veya feminist birinin engellileri hor görmesi gibi…
Stephen Beresford’un yazıp Matthew Warchus’un yönettiği Pride (2014), gerçek bir olaydan uyarlanmış. 1980’lerin başında İngiltere’de geçen hikâye, Demir Leydi lakaplı Margaret Thatcher’ın muhafazakâr hükümetinin hedef aldığı iki farklı grubun, yapılan haksızlığa karşı birleşmelerini konu alıyor. Hükümetin uyguladığı kapitalist politikalar sonucu madenlerin özelleştirilmesi, büyük grevlere sebebiyet verir. Diğer taraftan her daim haksızlığa uğrayan ve Thatcher hükümeti döneminde üzerindeki baskıyı daha da hisseden bir grup eşcinsel, aynı yollardan geçtiklerini düşündükleri için madencilere destek olmaya karar verir. Ulaştıkları madenci dayanışma grupları onlara cevap vermese de Galler’de bulunan küçük bir köydeki madenciler yardımlarını kabul eder. Böylece birbirini tanımak için adım atan iki grup, uğradıkları ayrımcılığa karşı birlikte savaşacaktır…
Pride, keyifli bir İngiliz komedisi. Onu diğer İngiliz bağımsızlarından ayıran, doğal olarak değindiği mesele. Ele aldığı konunun ciddiyetini kaybetmeden eğlenceli bir şekilde anlatıyor öyküsünü. Eşcinsellerin şen şakraklığına karşı, madencilerin sıkıcılığı gibi güzel damarlar yakalıyor. Bunları aralarındaki buzları eriten öğeler şeklinde ele alarak, iki grubun birbirinden yeni şeyler öğrenebileceğini ve böylece birlik olabileceklerini gösteriyor. Eşcinsel grup madencilere dans etmeyi, eğlenmeyi ve her şeye rağmen ayakta kalmayı öğretirken; madenciler ise onlara hâlâ aile sıcaklığına sahip olabileceklerini gösteriyorlar. Tabii esas aydınlanan taraf madenciler oluyor. Küçük köylerinde dış dünyayla sınırlı iletişime sahip olan topluluk, eşcinsellerin de onlar gibi birer insan olduklarını görüyorlar.
Altın Küre ile BAFTA ödüllerine aday olan, 4. Pembe Hayat Kuirfest kapsamında seyircilerle buluşan ve 34. İstanbul Film Festivali’nde tekrar gösterilecek olan Pride, sinemasal açıdan çok önemli bir film olmayabilir. Defalarca izlediğimiz kısmi zafere ulaşan bir ayrımcılık hikâyesini perdeye getiriyor. Fakat Pride‘ın amacı çok daha farklı: Kutuplaşmaların giderek arttığı, insanların basit nedenler uğruna ayrı saflara katıldığı ve bu ayrışmanın şiddete sebebiyet vermeye başladığı bir dünyada, farklılıklarına rağmen birlik olabilenleri ve birbirlerinin sorunlarını çözüp geleceğe umutla bakanları anlatıyor. Pride, günümüzün dünyası için oldukça önemli ve üzerinde durulması gereken bir dayanışma öyküsü.