İspanyol yönetmen Pedro Almodóvar’ın en özgün senaryolarından biri olarak kabul edebileceğimiz Talk To Her (2002), “kesişen hayatlar” klişesini yaratıcı bir anlatımla sunarak kesiştirdiği hayatlardaki gereksiz detayları ve abartılı tesadüfleri silkeler. Ortaya Almodóvar’ın kadın dünyasını işlediği filmlerinden ayrılan, erkek duyarlılığı üzerine eğildiği, Oscar ve Altın Küre sahibi bir başyapıt çıkar.
Yalnız bir hasta bakıcı olan Benigno (Javier Cámara) ile bir boğa güreşçisine âşık olup yalnızlaşan yazar Marco’nun (Darío Grandinetti) dostluklarının temelini, bir hastane koridorunda atar film. Matador Lydia (Rosario Flores) da, Benigno’nun hastanede bakımından sorumlu olduğu bale öğrencisi Alicia (Leonor Watling) da komadadır. Sonsuz uykuya yatan kadınlara âşık iki adamdan Benigno kuvvetli bir saplantının tam ortasındayken Marco, bu saplantılı aşka saygı duyan pasif bir konumdadır. Onun Lydia’ya karşı koruduğu sessizlik, nihayetinde kadını eski sevgilisinin kollarına bırakmasıyla sonuçlanır. Her gün Alicia’yla kendisini duyabiliyormuş gibi konuşan ve sezgisel yollarla da olsa onunla iletişim kurduğuna inanan Benigno, genç kızın hamile kalmasıyla bütün kuşkuları üzerine çeker ve ikinci yarıya kadar aynı çizgide seyreden filmin gövdesi bir anda raydan çıkar.
Benigno’nun izlediği El Amante Menguante adındaki sessiz film, tutkusunu kırbaçlayarak Alicia’yla evlenme hayalini gerçekleştirmek üzere hayatını ölüme sürükleyecek yanlış hamleyi yapmasına sebep olmuştur. “Küçülen Aşk” anlamına gelen filmde, sevgilisinin keşfettiği zayıflama formülünü içip günden güne küçülen bir adam vardır. Filmin sonunda bir parmak çocuk boyutuna inen âşık, sevgilisi uyurken vajinasından içeri girerek sonsuza dek sevdiği kadının içinde yaşamaya karar verir. Benigno filmi Alicia’ya anlatırken, filmdeki âşık için “Benim gibi ufak tefek biri olan Alfredo…” demekten geri durmaz. Her karesi Almodóvar’ın elinden çıkan bu siyah beyaz mini seyirlik, bir anlamda Benigno’nun Alicia’ya beslediği kuvvetli duyguların da tarifini yapar ve Alicia’nın başına gelenleri sessiz film estetiğiyle, basite düşmeden anlatmış olur.
Filmin en etkileyici ve akılda kalıcı sahnesi olan bu kısa parça, aşk, yalnızlık, ölüm gibi temalarla örülü Almodóvar sinemasının estetik ve feminen yönünü de vurgular. Kısa filmdeki âşık, aynı zamanda filmde sayısı iki olan ağlamaklı ve içli erkeklerin sayısını da üçe çıkarır. Ve her şey, güçlü kadınlar en derin uykularındayken vuku bulur.
Bahsi geçen sahne: