Çocukken oynadığımız ‘kulaktan kulağa’ oyununu bilirsiniz. Hani her oyuncu, sıranın başından sonuna doğru sırayla yanındakinin kulağına aynı cümleyi fısıldar ve ilk oyuncunun söylediği ile sonuncunun duyduğu daima farklı çıkar. Ben bunun, Türkiye’de hayatın bir gerçeği olduğunu ilk iş deneyimimde keşfetmiştim. Çünkü bireyler çevrelerinden ya korktuklarından, ya çekindiklerinden ya da kasten söylemek istemediklerinden bir bilgi, konu ya da olay kulaklar vasıtasıyla yayılır. Bu süreçte başlangıçtaki öz başkalaşıp bambaşka bir şeye dönüşüverir. Hele aktarılan bilgi politik iseişler hem garipleşir hem de büyür. Bazen bilgi, tam zıt anlamında duyulabileceği gibi bazen de söylentiyi çıkaran kendi yalanını başkasından duyarak inanmaya başlar. Bilhassa bizimki gibi herkesin devamlı tetikte hayatını geçirdiği ülkelerin ortamı, bu süreç için daha elverişlidir.
Emin Alper ilk filmi Tepenin Ardı‘nda (2012) sekiz karakter arasında geçen başarılı bir Türkiye panaroması çizmişti. Film kırsalda geçse de aslında tüm ülkeyi anlatıyordu. Alper bu sefer kamerasını şehrin bir gettosuna çeviriyor. Fikirtepe, Gazi Mahallesi, Gültepe gibi düşük gelirli insanların gecekondudan bozma evlerde yaşadığı bir mahalleye. Devamlı bombaların patladığı, o yüzden bu tarz mahallelerde polis kontrolünün arttığı bir İstanbul’da geçiyor Abluka (2015).
Filmin odağında iki kardeş var. Biri, Kadir (Mehmet Özgür), emniyete muhbirlik yapma şartıyla cezasının bitmesinden 2 yıl önce serbest bırakılıyor. Memlekete kaçan eşi ile çocuklarının yalnız bıraktığı diğer kardeş, Ahmet (Berkay Ateş) ise belediye için başıboş köpekleri öldürüyor. Yıllar sonra birbirini gören iki kardeşin, birbirlerine de hayata da yaklaşımları farklıoluyor.
Kadir yıllar sonra gelen özgürlüğün sevinciyle hayata dört elle sarılıyor. Muhbirlik işini pür dikkatle yapmaya çalışırken, bir ev tutup kardeşiyle bir aile olmak için çabalıyor. Hatta 10 yıldır kayıp olan ikinci kardeşini ve kaçak yengesini bulup geri getirme derdine düşüyor. Bu sırada ev sahibinin karısını (Tülin Özen) arzulamanın mahcubiyeti içinde kıvranıyor. Ahmet ise hayatına boşvermiş. Evinde kuramadığı belli olan iktidarını, zavallı köpekler üzerinde kurmaya çalışıyor. Fakat bunu da beceremiyor. Çünkü biri onu ısırırken diğeri evine sığınarak ona kendisini sevdiriyor.
Alper, tıpkı Tepenin Ardı‘nda kurduğu metafor gibi, Abluka‘da da Kadir ve Ahmet üzerinden düşündürücü ve biraz da ürpertici bir Türkiye metaforu inşa ediyor. Kadir’in işine dört elle sarılırken esas amacını ıskalayarak detaylarda kaybolması gibi nokta atışı tespitler yapıyor. Yine Kadir’in bunca yıl sonra kendine yakın hissettiği ilk kadını saplantı hâline getirmesi, sonra bu düşüncesinden utanması lâkin onu arzulamaktan vazgeçememesi, hatta sonunda örgütten olduğunu anlasa bile onu polislerden kaçırmaya kalkması; Anadolu erkeğinin modern kadına yaklaşımının oldukça gerçekçi bir tezahürü.
Filmin en başarılı metaforu ise ikinci yarıya tamamen hâkim olan muğlaklık hissi. Kadir ve Ahmet’in gözünden izlediğimiz olayların ne yaşandığı kesin, ne de yaşanmadığı. Ve bu arada kalmışlık filmin atmosferini daha da sağlamlaştırırken, kardeşlerin ruhsal durumlarını da ifşa ediyor. Ama daha önemlisi, ülkenin toptan muğlak durumunu gözler önüne sermesi. Birileri bir şeyler diyor, o öbürüne aktarıyor, öbürü kendine göre bunu yorumluyor ve amirine gidiyor, amir ise… Acayip bir kısır döngü ama bu döngü, bir oyun değil. Hayatlar kayıyor, mahalleler ablukaya alınıyor, hatta ülke yokuş aşağı gidiyor. Herkes de şiddeti az (kaygı) ya da çok (paranoya), olan biteni kendine göre yorumlayıp öküzün trene baktığı gibi olayları izliyor, sanki kendisinde hiç suç yokmuş gibi.
Tabii Abluka, tüm bu güzel detaylarının yanında enfes bir distopya kuruyor. Kısıtlı bütçesine rağmen incelikli set tasarımı çok başarılı. Lâkin esas dikkat çeken Cenker Kökten’in filmin atmosferinin içine sinip en önemli unsurlardan birine dönüşen ses tasarımı. Bu sesler, gittikçe paranoyaları ayyuka çıkıp deliliğe yaklaşan iki kardeşin dünyasına cuk oturuyor. Alper’in ise tüm bu teknik unsurlara hâkimiyeti, bunların her birini farklı amaçlarla kullanırken birleşiminde bütünlüklü bir yapı elde etmesi takdire şayan.
Abluka, uzun uzadıya analiz edilmeyi hak eden, farklı okumalara açık ve birkaç kez izlenip tartışıldıkça değeri artacak bir yapım. Ne yazık ki vizyona böyle bir film oldukça nadir giriyor. Senenin en iyi yapımlarından birini sinemada izleme fırsatını kaçırmayın!
Anadolu erkeği olarak belirtmek çok saçma. Herhangi bir insan o durumda olabilir. Nedir bu anadolu insanına karşı kininiz anlamış değilim.