Of Time And The City (2008)
Ankara Uluslararası Film Festivali bu yıl Terence Davies’e özel, “Retroperspektif:Terence Davies” adıyla bir seçki hazırladı. Bu seçkide yer alan filmlerden biri de Of Time and The City oldu. Beş filmden oluşan seçkinin içinde Distant Voices, Still Lives (1988), The Terence Davies Trilogy (1983), A Quiet Passion (2016) ve Sunset Song (2015) filmleri de bulunuyor. Usta yönetmene bir saygı duruşu ve hatırlatma anlamına gelen bu seçki, Terence Davies’in poetik anlatımını sinemada görebilmemiz için bize şans tanıyor.
Of Time and The City, Terence Davies’in bir çeşit otobiyografik eseri olma özelliğini taşıyor. Liverpool’da başlayan hayatını hem dönem görüntüleriyle hem de kendi çekimleriyle anlatıyor. Ama takdir edersiniz ki bu anlatış tarafsız değil. Filmin bir şiir gibi akıp gitmesinin yanı sıra, gördüğü savaşlara, yıkımlara, değişimlere, siyasi ve dini olaylara Davies’in gözüyle bakabiliyoruz. Tabii ki bu bakış açısı cesurca, eleştirel ve oldukça ironik oluyor. Kiliseye, Kraliçe Elizabeth’in taç giyme törenine, dönemin popüler sinemayla olan ilgisine dair görüntülere baktığımızda görkemli olduklarını görüyoruz; ama Davies adeta onlardan tiksinmemiz gerektiğini anlatmaya çalışıyor, Papa’ya küfür ediyor, insanların kutsallarının neden kutsal olduğunu sarkastik bir dille elden geçiriyor. Kore Savaşı’nın korkunç görüntülerini izledikten sonra Kraliçe Elizabeth’in tacını alıp fırlatma isteği uyandırıyor. Of Time and The City’de şehrin aşık olmasını da izliyoruz, Rock’n Roll’un şahlanmasını da. Dönemin en iyilerinden The Beatles’ı görünce de elimizde olmadan heyecanlanıyoruz tabii. Filmin müzik seçimleri kalbinize dokunuyor bir kere ve filme devam etmenizdeki en büyük nedenlerden biri haline geliyor. Sokakları bu müziklerle geziyorsunuz ve artık gerçekten o sokakları siz geziyorsunuz.
Terence Davies, kendi hayatından anıları birleştirip film yapmış gibi görünse de, uzun bir döneme hem eleştirel hem poetik ayna tutuyor aslında. Bize nostaljiyi yaşatıp büyük bir “Ahh!” çektiren Of Time and The City‘yi yeniden görebilmek ruhumuzu alıp eski dönemlere götürüyor.