“Bir tren nasıl yolunu kaybeder? Sadece raylarda gidiyor.”
Yol hikâyelerindeki sıradan insanları, hikâyenin kahramanı yapan temelde üç aşama vardır. İlk aşama “evden ve toplumdan kopup yolculuğa çıkış”tır. Bundan sonraki aşama kabul ediliş de denilen “zaferle sonuçlanan çeşitli deneyimler”dir ve sonucunda kişi, kahramana dönüşür. Son aşama ise “geri dönüş/toplumla yeniden entegre olma” aşamasıdır. Kahraman bu aşamada eski karakterinden çok daha farklı bir yapıdadır. Fiziksel ve özellikle zihinsel olarak bir değişim geçirir, bilinci bütünlük kazanır.
Adrien Brody, Owen Wilson ve Jason Schwartzman’ın başrollerinde olduğu, Wes Anderson imzalı The Darjeeling Limited (2007) tipik bir yol filmi olarak karşımıza çıkar ve karakterlerdeki değişimi derin simgelerle izleyiciye sunar. Türkçeye Küs Kardeşler Limited Şirketi olarak çevrilen filmde birbiriyle küs üç erkek kardeşin, babalarının ölümü sonrasında çıktıkları manevi bir yolculuk ele alınır. Bu yolculuk, Himalayalar ile Hindistan arasında tren seferleri yapan Darjeeling Limited demir yolu şirketiyle gerçekleşir. Darjeeling Limited ismiyle gerçekte var olan Darjeeling Himalayan Railway’e atıfta bulunulmuştur.
Filmin açılış sahnesi Bill Murray’nin hayat verdiği karakterin bir taksi koşuşturmasının ardından Darjeeling Limited trenine yetişme çabasıyla başlar. Ardından üç küs kardeşten Peter görülür ve trene yetişmek için hızla koşmaktadır. Peter büyük bir çabayla trene yetişir ve hüzünlü bir biçimde, geride kalan babasına bakar. Bu başlangıç sahnesinde Bill Murray, aslında filmdeki üç kardeşin babasını simgelemektedir ve bir taksi çarpması sonucu ölüm anında, yanında sadece Peter olduğu için onunla böyle bir koşuşturma yarışında olduğu görülür. Bu noktada Darjeeling Limited treni simgesel olarak “yaşam”ı temsil eder. Baba figürü yaşama ulaşamaz ve geride kalır. Böylelikle yolculuğa çıkış sebebi gibi film de babanın ölümüyle başlar.
Üç kardeşin ilk aşama olan kopuş/yolculuğa çıkış aşaması tren kompartımanında bir araya gelmeleriyle başlar. İzleyicinin ilk gördüğü kardeş Peter, babasının eşyalarını kullanan, ancak aynı babası gibi bozuk bir aile yapısı olacağından korkan bir karakterdir. Bunun için eşini çok sevmesine rağmen, eşi hamile olduğu sırada ondan uzaklaşır ve kötüye gideceğini düşündüğü ilişkilerinden kaçar. Francis ise kardeşlerin en büyüğüdür ve motosiklet kazası dediği başarısız bir intihar girişiminde bulunur. Yüzünün yaralarla dolu olması hayatındaki kontrolü sağlamak istemesine rağmen yaşadığı başarısızlıkların dışa yansımasıdır. Bu durum yüzünden yolculukta kardeşleri üzerinde sürekli bir otorite sağlamak ister. Çıktıkları yolculuğu bir arada zaman geçirip içsel bir huzur bulmak diye tanımlasa da kardeşleriyle cenazeye gelmeyen annelerine gitmek ister. En küçük kardeş Jack’in yapısını anlamak için filmin “teaser”ı niteliğindeki Hotel Chevalier kısa filmine bakılabilir. Bu kısa film aynı zamanda “Karakter yolculuğa çıkmadan önce durumu nasıldır?” sorusunun yanıtıdır. Jack’in hayatında kontrolü kaybettiği, ne birlikte olabildiği ne terk edebildiği bir sevgilisi vardır. Ona fazlasıyla bağlı olmasına rağmen, sevgilisi Jack’in ailesi tarafından onaylanmaz ve bu onu derin bir depresyona sokar. Yol boyunca ona dair şeyleri (parfüm, sabahlık vb.) yanında bulundurur. Tüm bunlar ışığında her karakter kendine özgü bir hüzün içerir.
Kardeşlerin ikinci aşama olan zaferle sonuçlanacak deneyimleri ise oldukça zorludur. Çünkü kardeşlerin en büyük sorunu yol boyunca kendilerine ve birbirlerine olan güvensizlikleridir. Sırf bu yüzden öksürük şuruplarıyla kafayı bulup birbirlerini idare etmeye kalkışırlar. Trenin ilk molasında kontrol delisi Francis kardeşlerinin pasaportlarını alır, çünkü hayatında bir başarısız deneyime daha tahammülü kalmamıştır. Francis bu yolculuğun üç kardeş için bir arınma olacağı düşüncesindedir. Ancak moladan dönüşte Peter’ın aldığı, belki de kendisini sokup zehirleyeceğini düşündüğü, yılanı trende kaybolur ve bu yüzden trenden atılma riski yaşarlar. Sabah olduğundaysa tren durmuştur ve nerede oldukları bilinmemektedir. Jack buna “Bir tren nasıl yolunu kaybeder? Sadece raylarda gidiyor.” diye tepki verir. Buradaki tren ve raylar, yaşam ve onun planlanamaz akışına işaret etmektedir. Ardından Peter ve Francis’in kemer konusunda yaptığı kavga yüzünden trenden atılırlar. Kardeşlerin her çaresiz anında arkalarında babalarının baş harflerinin yazdığı bavullar durur ve trenden atılmalarının ardından annelerinden gelen mektup onları daha da çaresiz bırakır. Anneleri, ilkbaharda gelmelerini ve bulunduğu yerde insan yiyen bir kaplan tehlikesi olduğunu söyler. Kardeşlerin yolculuğu tıpkı hayatları gibi istedikleri şekilde gitmemektedir. Tüm bu olanlar karakterler için bir çöküş noktasıdır ve dibe batmış durumdadırlar. Ancak hikâyede bu noktadan itibaren zaferle sonuçlanacak yolculuklarını gerçekleştireceklerdir.
Sabah olduğunda üç kardeş bir nehirde boğulmak üzere olan üç çocuk görür. Her biri bir çocuğu kurtarmak isterken sadece Peter başarısız olur. Üstü başı kanlar içinde kucağında hayatını kaybetmiş çocukla nehirden çıkar. Bu da hamile eşini yalnız bırakmasına yapılan bir diğer göndermedir. Çocuğun cenaze törenine katılacakları sırada filmde ilk kez flashback gerçekleşir ve babalarının cenazesine gidilir. Birbirinden kopuk yaşayan üç kardeş belki de ilk kez bir arada olmaları gerektiğinin farkındadır. Sığınacakları bir şey arama hissiyle babalarının tamirdeki arabasını almak isterler ancak bu da bir başarısızlıkla sonuçlanır. Daha da kötüsü en ihtiyaç duydukları sırada anneleri yanlarında değildir. Bu geri dönüşte ve bir diğer sahnede Jack’in bazı hikâyeler yazdığını ve abilerine bunları okuttuğunu da görürüz. Hikâyelerden birisi Hotel Chevalier’de yaşadıklarıyla ilgiliyken bir diğeri babalarının cenaze töreniyle ilgilidir. Ancak Jack bunlar hakkında açıklama yaparken “hayal ürünü” tabirini kullanır. Bu hikâyeler sayesinde psikolojik sarsıntıları bir kere daha fark etmiş oluruz.
Çocuğun cenazesi ise tipik bir Wes Anderson simetrisi içermektedir. Babalarını kaybetmiş üç kardeşin, üç çocuğundan birini kaybetmiş bir babayla karşılaşması durumu vardır. Bununla birlikte Francis, Peter ve Jack karakterlerinin filmin üç senaristiyle bağdaştığı düşünülmektedir. Tabi simetri sadece bunlarla kalmaz. Her önemli obje ya da kişi sahnenin tam merkezindedir ve renk paletinde birbiriyle simetrik renkler bir arada kullanılmıştır. Ünlü yönetmen Martin Scorsese da Wes Anderson’ın filmlerini izledikten sonra onu veliaht olarak lanse etmiştir. İlk bakışta benzer bir sinema anlayışı görünmese de onları ortak noktada buluşturan ikisinin de tam bir sinema zanaatçısı olmasıdır.
Cenaze töreninin ardından izleyici üç kardeşin artık yola devam edemeyeceğini düşünürken onlar tam da olması gerektiği anda erişkinliğe ulaşmaya başladıklarını kanıtlar ve annelerinin yanına gitmeye karar verirler. Onun yaşadığı yere geldiklerinde, anneleri insan yiyen kaplandan bahsetmeye başlar. Kaplan simgesi burada korku ve çekincelerin travmatik bir yüzleşmesidir. Gece, anneleri üç kardeşi de küçük çocukmuş gibi yatırır, öper ve en küçükleri Jack’in yanında ufak müzik kutusunu dinletip ışıkları kapatır. Ancak kardeşler anneleri odadan çıkmadan onunla yüzleşir ve cenazeye neden gelmediklerini sorarlar. Karşılık olarak anneleri “Gelmek istemedim.” cevabını verir. Üç kardeş o konuşma boyunca içsel travmalarının sebebini karşılarında görürler. Karşılarında “Birbirimiz hakkında bilmediğimiz çok şey var.” diyen bir anne durmaktadır. Sabah olduğunda ise üç kardeş annelerinin oradan gittiğini öğrenir. Artık ikinci aşamadaki zaferle sonuçlanan deneyimler tamamlanmıştır.
Filmin sonunda bu sefer dönüş için bir tren yolculuğuna çıkacaklardır. Babalarının ölümünün ardından bir sene geçmesine rağmen yanlarından ayırmadıkları bavullarla birlikte trene yetişmeye çalışırlar. Ancak bu geri dönüşe yetişebilmek için simgesel anlamdaki geçmişe ait bu yükleri atarlar. Üçü de trenden arkalarında bıraktıklarına bakar ve üçüncü aşamaya geçerek geri dönüş yoluna koyulurlar. Bu sefer başlangıçta yaşadıkları güvensizlikler, kaygılar kalmamıştır. Üçü de olgunluğa erişmiştir. Francis bu düşünceyle kardeşlerinin pasaportlarını geri vermek ister ancak Peter ve Jack bu durumu sorun etmez ve onda kalabileceğini söylerler.
Tüm bunlar ışığında Darjeeling Limited yolculuğu sayesinde üç kardeş hayatlarına çok şeyler katar. Yolculuktan vazgeçme noktasına kadar gelmelerine rağmen onlar bu yolculuktan zaferle ayrılmayı bilir. Bu yolculuk sayesinde aralarındaki güven duygusu ve bağ sağlanır. Bu da onları hikâyenin kahramanı yapar. Francis otorite kurma hissini bir kenara bırakmayı öğrenirken, Peter eşinin yanında olma isteğini kazanır. En küçük kardeş Jack ise karmaşık ilişkisine bir yön çizecektir. Tabii hayat, tıpkı raylarda giden trenin kaybolması gibi bilinmezliklerle doludur. O yüzden önce yaşamak ve deneyimlemek gerekir.
Eray Meşeli
onca siteye baktım en kaliteli inceleme buydu. Gerçekten kullanılan metaforloru anlamak taşları yerine oturttu. Ayrıca Bill Murray’in sadece bir kere karşımıza çıkmasına anlama verememiştim. Teşekkürler,emeğinize sağlık
Film tatlı, yazınız daha tatlı 🙂
Film tatlı, yazınız daha tatlı. 🙂