“Geçmiş, kendimize anlatıp durduğumuz hikâyelerden ibarettir.”
İşte tam da bu çıkarım yüzünden Spike Jonze imzalı 2013 yapımı Her, bir aşk filminden çok öteye geçerek kendisini varoluşçuluk felsefesini anlatan bir film olarak konumlandırmıştır.
Her, izleyicide ilk bakışta tipik bir Hollywood yapımı esintisi yaratır. Bunda en büyük etken kendine ayrılan bütçeyi her an hissettirmesiyle birlikte, konu itibariyle bir adamın yalnızlığından yola çıkılarak onun işletim sistemiyle yaşadığı duygusal yakınlıktır. Ancak Her için sadece, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde vizyona girmiş bir aşk filmi demek yeterli olmaz. Filmin yönetmeni Spike Jonze, kendine has üslubunu bu filme de aktarmıştır. Yönetmeni önemli kılan şeylerin başında Björk, Fatboy Slim, The Chemical Brothers gibi sanatçıların video klip yönetmenliğini üstlenmesi de gelir. Bu sanatçıların takipçileri iyi bileceklerdir ki onlar video kliplerinde sadece şarkılarını üstünkörü işlemez, çok daha derin alt örgülere de sahiptirler. Her şey kendi içinde bir sebep sonuç ilişkisine yönelir ve neredeyse her şey maddeselden öteye geçecekmiş hissini verir. Bununla birlikte yine Spike Jonze’u kendine has kılan önemli unsurlardan birisi Being John Malkovich (1999) filminin yönetmeni olmasıdır. Bunlar sayesinde, Her filminin felsefi yönüne bakacak birisi aslında yönetmenin ne kadar da uyumlu alt örgülere sahip olduğunu fark edecektir.
Tüm bu alt örgülerin dayanağı ise varoluşçuluk felsefesidir. Varoluşçuluk; “yaşamın anlamı nedir, geleceği bilmek ve belirlemek mümkün müdür, ölümden başka bir gerçeklik var mıdır, yaşamın sorumluluğu kime aittir, hayatta yalnız mıyız?” soruları üzerine düşünür. Her, sığ aşk düşüncelerini aşarak bu soruları anlamlandırmaya çalışır.
Filmin analizinde ilk olarak üzerine düşünülmesi gereken nokta, filmin adının neden Her olduğudur. Joaquin Phoenix’in hayat verdiği başkahraman Theodore merkezli hikâyenin diğer karakterlerine bakacak olursak bunlar Theodore’un satın aldığı işletim sistemindeki Samantha, Theodore’un eski eşi Catherine ve Theodore’un en yakın arkadaşı Amy’dir. Hepsi “onun” çevresinde toplanmış kadın karakterlerdir. Bununla birlikte Theodore karakterinin temelde üç sorunu vardır. O; yalnız, kararsız ve eksiklikleri olan bir karakterdir. Günümüz insanıyla bu noktalarda bağ kurar. Sorunlarından birisi olan yalnızlığını gidermek için filmde popüler bir şekilde piyasada yer alan işletim sistemini satın alır. İşletim sisteminin kurulduğu sırada hikâye, Theodore’un en büyük sorunu olan eksikliği gözler önüne serer. Sistemin belki de çok sıradan bir biçimde kullanıcının annesiyle ilişkisine dair sorduğu soruya Theodore uzun uzadıya cevap vermek ister. Bu sahne karakterin “anne yoksunluğu” durumunu yansıtır. Belki de bu eksiklik yüzünden yalnızdır ve hayatının merkezine bir kadın yerleştirmek ister. Filmdeki geri dönüşlerde Theodore’un Catherine ile evlendiği öğrenilir ancak bu evlilik kötü bir şekilde son bulmuştur. Catherine için Theodore, “Onunla birlikte değiştik.” diyecektir. Ama Theodore açısından bu değişmeye bu erişkin bir değişim denemez. Ardından Theodore yoksunluklarını, varoluş felsefesinde önemli bir yer kaplayan haz alma görüşüyle paralel biçimde, sanal seks sohbetleri yaparak gidermeye çalışır. Arkadaşları da onun mutluluğu için buluşma ayarlar. Ama bunlar Theodore’u tatmin etmez, aksine geçici bir haz olarak kalır. Theodore’un Amy ile olan ilişkisinde ise Amy’nin Theodore ile kendi sevgilisinden daha yakın olduğu izlenimi göze çarpar. Hâl böyleyken Theodore’un, çıplak hamile bir kadının fotoğrafına bakması, en iyi anne oyununu oynaması ve işletim sistemini kadın sesi tercih edip ona bağlanması onun psikolojisindeki eksiklikleri iyi bir şekilde yansıtır.
Theodore ve işletim sistemi Samantha’nın ilişkisine bakacak olursak başlangıçta karmaşık bir yapıya sahip olduğunu görürüz. Theodore, Samantha’ya bir ilgiyle ve merakla yaklaşsa da kararsız yapısı yüzünden etrafından alacağı geri dönüşleri düşünerek araya bir mesafe koyar. Ancak ne zaman ki Theodore eski eşiyle kavga eder ve “laptopuna âşık olma” durumu yüzüne vurulur, işte o zaman Theodore’un gözünde Samantha, filmde de geçtiği gibi “o sadece bir işletim sistemi değil” boyutuna geçer.
Tabii süper zeki işletim sistemi Samantha da boş durmaz. Çünkü o gerçekten sadece bir işletim sistemi değildir ve tecrübelerinden sonuçlar çıkarabilir. Her geçen an daha fazlasını ister. Kendini maddesel dünyanın ötesine geçmeye hazır hisseder ve bilme arzusu sürekli bu yönde artar. Bunlar da onun varoluş felsefesinin beş sorusuna kendini adadığını gösterir. Bu varoluşçuluk düşüncesini filmin çoğu yerinde görebiliriz. Bu noktada gözümüze asansördeki ağaç deseni çarpmalıdır. Bu ağaç, felsefedeki hayat ağacının bir temsilidir. Zaten asansör gerçek olamayacak kadar güzel mektupların yazıldığı ve iyi işlere hizmet eden idealar dünyasından gerçek dünyaya geçişteki bir simge olarak görülebilir. Varoluşçuluğun en önemli detayları ise Samantha’yla işlenir. İlk olarak öğrenmeye, bilgiye sınır koymayan Samantha, Theodore’a da bu felsefenin en büyük kitaplarından birisi olan Knowing and the Known kitabını okumayı önerir. Filmin sonundaki konuşmalarında da Samantha’nın sözleri maddesel olmayan bir dünyaya işaret eder. Theodore’un “Seni seviyorum.” demesine karşılık, Samantha “Bunu bulunduğum yerden daha iyi anlıyorum.” der. Samantha bu maddesel olmayan dünyaya geçişi Theodore’un onu bilgisayarına kurması aracılığıyla sağlamıştır. Theodore isminin kökeni “hediye” anlamını taşır ve Theodore, Samantha’nın hayata başlamasını sağlayan bir hediyedir. Sonrasında da Samantha maddesel dünyayı aştığında öğretilerini Theodore’a sunmak ister. Çünkü Samantha isminin kökeni “iyi dinlemek/duymak, tanrıdan gelen öğreti” demektir.
Filmin sinemasal anlamda rahatsız edici hatta gereksiz görülebilecek sahneleri bile aslında tamamen filmin alt örgülerine yöneliktir. Theodore’un iş arkadaşı onun mektuplarına hayranlığını dile getirmek isterken ona “Sen yarı kadın yarı erkeksin.” der. Bu anlamsız gibi görünen sahnede bile Theodore’un içindeki Her duygusuna yönelme ve felsefedeki herkeste bulunan bir parça çift cinsiyetlik durumu vardır. En iyi anne adındaki oyunun oynanması da aynı görevi üstlenir. Theodore’un kararsızlıkları da filmdeki psikolojik yansımalardan biridir. Bunu Theodore’un etrafındaki kadınlara davranışlarından sezebileceğimiz gibi, onun oynadığı oyunda bir türlü uzay mekiğine ulaşamaması ve doğru yolun kararını verememesi de bir kararsızlık örgüsüdür. Çözümü ise ona süper gelişmiş işletim sistemi, yani Samantha bulur.
Filmde Theodore’un Samantha’yı kaybedişindeki psikolojik durumu ufacık bir detayla yansıtılmıştır. Asansör sahnesinde daha önce hiç olmadığı şekilde Theodore’un yansıması da çekimde görülür ve bu yansımada Theodore’un tamamı değil bir bölümü görülmektedir. Bu durum Theodore’un, Samantha’nın gidişinden sonraki eksik kalışını ifade eder. Theodore bilimin ürünü olan bir işletim sistemine aşık olmuştur. Aşk, insan hayatında keşfedilen neredeyse tek ‘karşı bilim’ örneğidir. Karşı bilim; gözlem, deney olmaksızın yaşanan umulmadık tutulmadır ve Theodore bunu tezat bir biçimde bir teknoloji sayesinde yaşar. Ancak o aşık olduğu teknoloji, dünyaları aşan bilgilere ve hatta bilmenin de bilgisine ulaşmıştır ve artık Theodore’un dünyasında olmayacaktır.
Tüm yaşananların sonuncunda Theodore bir çocuğun anneden kopuş evresine benzer bir aşamayı Samantha’nın gidişiyle yaşar ve bu her ikisine de hissetmeyi, farkında olmayı öğretir. Veda konuşmalarında, yüzünü görmeyiz ama Samantha tıpkı gerçek bir bedenmiş gibi Theodore’a sarılır ve bu, hislerin gerçekliğine işaret eder. Samantha gittikten sonra Theodore, Catherine’e bir mektup yazar ve Amy ile yüz yüze görüşür. Bu da Theodore’u Theodore yapanlara bir teşekkürün ifadesidir. O, içindeki eksikliklerin farkına varmıştır ve artık daha bilinçli bir haldedir. Samantha’yla ilk tanıştığı zamanlarda dediği gibi “Geçmiş, kendimize anlatıp durduğumuz hikâyelerden ibaret” değildir. Artık Theodore için geçmiş bir yol göstericidir ve o, bunun sorumluluğuna varmıştır.
Eray Meşeli