Bradley Cooper’ın yönetmenliğini yaptığı film bir yeniden uyarlama. Hem de dördüncü kez! İlki 1937 yılında William A. Welmann tarafından yazılıp yönetilen A Star is Born’un 1954 yılında çekilen versiyonunda George Cukor yönetmen iken Judy Garland ve James Mason başrolü paylaşmaktaydı. 1976 yılında çekilen versiyonu ise belki de uyarlamalar içinde en dikkat çekenidir. Bu versiyonda Barbara Streisand ve Kris Kristofferson rol almıştı. Çok klasik, evrensel anlamda klişe bir konuya dönmüş, hatta yerli versiyonlarının çekilmesiyle [Minik Serçe (1978), Yeni Bir Yıldız (1997)] bizler için artık fenalık getiren bu hikâyeyi beyaz perdede bir kez daha izlemek beni ziyadesiyle sıktı. İkinci bir Manchester by the Sea vakasıyla karşı karşıyayım ve bu kez beni okuyucuların hışmından kimse kurtaramayacak çok iyi biliyorum. Ancak bu film izleyicinin neden bu kadar ilgisini ve beğenisini topladı hâlen anlayabilmiş değilim. Film, Amerikan rüyası satıyor ve anlaşılan bu rüya hala para etmeye devam ediyor. Eminim birkaç tane Oscar heykelciliğini de kucaklayacaktır. Ancak aynı hikâyenin 81 yılda dört kez çekilmesi bence takdir edilecek bir durum değil. Bu olsa olsa hikaye bulmadaki kısırlığın göstergesidir. Yakışıklı adam, popüler şarkıcı kadın filmlerinin her daim izleyicisi var ve sanırım bu hikâyeyi uzunca bir süre daha izlemeye devam edeceğiz.
Bradley Cooper ilk yönetmenlik denemesinde risk almamış ve daha önce denenmiş ve izleyiciden tam not almış bir filmi dördüncü kez çekerek (aslında bu da bir risk sanki) izleyici karşısına çıkmış. Aynı zamanda başrol olan Bradley Cooper’a Lady Gaga eşlik ediyor. Bence filmin en büyük başarısı Lady Gaga’nın neye benzediğini ilk kez izleyiciye gösterebilmiş olması. Bu güne kadar hep farklı (aykırı) saç ve makyaj stili ile gördüğümüz Lady Gaga’yı komşu kızı kadar sahici görmek istiyorsanız bu filmi kaçırmayın derim.
Bradley Cooper filmde artık çöküşe geçmiş bir country müzik şarkıcısını canlandırıyor. Eleştirmen ve izleyici yorumlarında da genel olarak filmin müzikleri çok beğeniliyor. Ancak ben ne country müzikten ne de ergen şarkı sözlerinden hoşlandığım için filmin bu noktası da ilgimi çekmeyi başaramadı. Filmin beğenilen bir diğer unsuru ise Lady Gaga’nın oyunculuğu olmuş. Bu hususa ise filmde Bradley Cooper’ın canlandırdığı Jackson Maine’nin Ally’i canlandıran Lady Gaga’ya sarf ettiği cümle ile karşılık vermek isterim: “Babamın bir parmağında, senin tüm vücudundakinden fazla yetenek vardı.”
Ally kendi küçük dünyasında müzikle ilgilenirken bir gece tesadüfen ünlü şarkıcı Jackson Maine ile karşılaşır. Jack, ilk gördüğü andan itibaren Ally’nin elini bırakmaz ve onun şöhret basamaklarını hızlıca çıkmasına vesile olur. Lakin Ally bu merdivenleri hızlı hızlı çıkarken, Jackson da ağır ağır inmektedir! Jackson, şöhretin getirisiyle kendinden ve sanatından ödün vermeye başlayan Ally’i kafasını iki yana sallayarak ve cıkcıklayarak izlemekte ancak sevdiği kadının dönüşümüne ve kendi çöküşüne engel olamamaktadır. Mutluluklarının sürmesi için Ally, Jackson’ı sanatsal anlamda sırtlanmaya hazırdır ancak kapitalist düzen buna izin vermez. Ally’nin kariyerinin önünde bir engel olduğunu düşünen Jackson’ın izleyiciyi şaşırtmayacak bir planı vardır.
gerçekten çok klişe bir film senaryosuydu. tespitiniz gayet cuk oturmuş.