Before the Rain, Makedon yönetmen Milcho Manchevski’nin ilk uzun metraj filmidir. 1990’lı yılların ortalarına doğru çekilen film, Makedonya’yı merkezine alır ve bir süredir iç savaşlarla ve etnik bölünmeyle çalkalanan Balkanlara dair sosyo-politik, hayli gerçekçi bir gözlem imkânı sunar. Birçok farklı karakter ve onların hikâyeleri üzerinden masumiyetin ve suçun doğası üzerine sorgulamalara girişen Before the Rain, film bütününü alt-filmlere böler ve bunları birbirine içkin olarak anlatır. Filmde Makedonya’dan İngiltere’ye kadar genişleyen coğrafya, karakterleri olduğu kadar ülkeri de suçun ve masumiyetin özneleri hâline getirir. Bu anlamda Before the Rain, arkasına aldığı 90’lı yılların başlarının kötümser havasıyla distopik bir gerçeklik yaratır ve her hikâyesinde bir felaketi gündemine alır.
Film boyunca karakterlerimiz eşliğinde karşılaştığımız bu gerçeklik tartışmaya açıktır. Bu durum; Kiril’den (Gregoire Colin) Alex’e, (Rade Serbedzija) herhangi bir tarafta olmama durumunun karakterlerin öte-dünyasal pasifliklerini takip etmeleriyle alakalıdır. Sıradan gerçeklik çeşitli bölünmelerin tetiklediği şiddetle doluyken Manchevski karakterlerini taraf aldıkları için ‘vandallığa kurban gidenler’ olarak kurar. Bu tutum, yani taraf almak; savaşın, savaş yapmanın ve savaşa devam etmenin koşulu olarak filmin ana yapısını kurar ve bunu bireyler, topluluklar ve milletler için ortak bir payda yapar.
Bu anlamda, Before the Rain savaşın daimi olduğu iddiasını filmin zamansal ve mekânsal yapısını, çatışmanın sürekli olduğunu savunan kötücül yaklaşıma paralel kurarak destekler. Filmde sık sık dile getirildiği ve gösterildiği gibi, çember insanlar tarafından işlenen zalimliklerin sürekliliği anlamında hiçbir zaman yuvarlak değildir ve insanlar arasındaki benzer ‘zalimliklerin’ kaçınılmaz yeniden ortaya çıkışına bir gönderme olarak zaman hiçbir zaman ölmez. Bu yüzden, Manchevski çembersel değil doğrusal bir zaman, bölünmüş değil içkin bir yer tasarlar.
Özetle, Manchevski filmi oluşturan üç ana parçayı titizlikle bağlayan detaycılığıyla filmin zaman-mekânını olayların sür-git akışını (her ne kadar çembersel bir yapı tasarlasa da) destekleyerek manipüle etmekte başarılı olur. Bu ne geri dönmek, ne de ileriye gitmektir. Yalnızca ‘zamanın’ insanların pasifliğin ve masumluğun, savaş çığırtkanlığı ve suçluluktan ayırt edilemediği (ya da farklarının önemsiz olduğu) bir dünyaya bilinçsiz katılımıyla tekrar ve tekrar yaşanmasıdır.