Birinci sınıf bir kutlama organizasyonunda gösterişli gece kıyafeti, zarif yürüyüşü ve büyüleyici saçlarıyla Joy Griffin, salonun koridorlarında adeta süzülmekteyken arka kapıda yanıp sönen polis ışıklarını ve hep bir ağızdan slogan atan insanların seslerini fark eder. Mükemmel -veya mükemmele yakın- hayatının içinden yerleri ıslanmış caddeye bir döner kapı aracılığıyla çıktığında beklediğimizden daha meraklı ve daha az dehşete kapılmış görünür. Yippie gibi birileri “Tüm dünya izliyor!” diye haykırırken Joy, yaklaşan bu kalabalığın gerilimini iliklerine kadar hissetmektedir.
Yönetmen koltuğunda Carol (2015) filminin uyarlama senaryo yazarı olarak tanıdığımız ve bu performansıyla hem BAFTA hem de Akademi Ödülleri’ne aday gösterilen yazar ve yönetmen Phyllis Nagy’nin bulunduğu Call Jane (2022), dünya prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yaptıktan sonra 2022 yılı içinde başta Berlinale ve BFI Londra Film Festivali olmak üzere pek çok festivalde izleyiciyle buluşmuştur. Senaristliğini Hayley Schore ve Roshan Sethi’nin üstlendiği filmde 1960’ların sonlarında ABD’de aktif olan Jane Collective¹ grubunun kadınların -başta üreme sağlığı ve kürtaj hakkı olmak üzere- özgürlüklerine dair yaptıkları çalışmalardan esinlenilmiştir.
Jane’den Önce
Joy, deyim yerindeyse kelimenin tam anlamıyla her şeye sahip biridir. 1968 Chicago’sunda başarılı bir ceza avukatı olan eşi Will ve 15 yaşındaki kızları Charlotte ile birlikte geniş bahçeli bir banliyö evinde yaşamakta, kusursuz balkabaklı turtalar yapmaktadır. Dışarıdan bakıldığında, kendini tanımlayan toplumsal rollere mükemmel bir uyum sağlamış gibidir: Dış görünüşüne büyük bir özen gösterir, yeterince muhafazakâr ve dindardır, ailesine düşkündür. Öte yandan eşiyle olan konuşmalarında buna mecbur kaldığına ve sonsuza dek mecbur kalmaya devam edeceğine dair yaşadığı ve bastırdığı farkındalıklarını derhal yakalarız. Kendi kendine kaldığındaysa bu sıkışmışlık hissini daha iyi anlarız çünkü bu anlarda arzuladığı kendine iyice yaklaşmaktadır. Doyurucu bir “eş”, becerikli bir “ev kadını” ve başarılı bir “anne” olmaktan geriye kalan vakitlerinde, mesela Velvet Underground eşliğinde dans eder ve aniden bayılır. Kadın olmanın bir gerekliliği olarak yaşadığı gebeliğin hayatı için ölümcül bir risk yarattığını böylelikle öğrenir ve derin yalnızlığıyla baş başa kalır.
Doktoru, Joy’un gebeliği sonlanmazsa tıbbi durumundan ötürü hayatta kalma şansının yarı yarıya olduğunu söyler ve uzun bir sessizlik sonrası kürtaj önerir. Son 10 yılda yalnızca bir kez kürtaja izin vermiş olmakla övünen bir salon dolusu erkek doktorun oluşturduğu bir kurul ise Joy’un kürtaj talebini buna rağmen kabul etmez. Bu durum karşısında büyük bir şaşkınlık ve çaresizlik yaşayan Joy’a eşi Will dahi yardım etmez/edemez çünkü kurallar belirlidir ve Will, bir kural adamıdır. Joy’un “kurallar çerçevesindeki” son seçeneği iki ayrı psikiyatristi intihara eğilimi olduğuna ikna etmektir: Burada son derece karikatürize edilmiş bir psikiyatrist-hasta görüşmesi izleriz. Aslında Joy’un kürtaj sürecine dair kurallar dahilinde yaşadıkları filmin tümünde parodileştirilerek işlenmiştir. Eşi içinde bulunduğu fatalizmi “Keşke kiliseye gitseydik.” sözleriyle absürt bir tonda dile getirirken, doktorunun sekreteri merdivenden düşmesini en garanti yöntem olarak önerir. Tüm bunlar Joy için şaka gibidir ve film bu noktada karakterin yaşadığı yabancılaşmayı ve anlamsızlık hissini kaotik ve depresif bir açıdan ele almaz. Aksine en ümitsiz hissettiği anda Joy’un karşısına birdenbire bir çıkış yolu çıkararak, izleyiciyi anlatmayı hedeflediği asıl hikâyeye bir çeşit döner kapıdan geçirirmişçesine yönlendirir. Öyledir ki Joy’un kürtaja dair yaşadığı tüm engellenmeler kurguda yarım saat gibi görece kısa bir sürede olup bitiverir.
Joy ve Janeler
Joy, kendilerini Jane olarak adlandıran bir grup kadının yardımıyla 600 Amerikan doları karşılığında kürtaj olur. Bu eylemin oluşunda ahlaki yargılar, ikilemler, vicdani sorgulamalar veya dini/kültürel sınırlamalar neredeyse yok gibidir. Kimsenin Jane olmadığı ancak herkesin Jane olduğu bu gönüllü grupta hiçbir kadına neden kürtaj olduğu sorulmaz. Bu sayede olayın anlatısı filmde öylesine doğal, öylesine kendiliğinden ve kişiye özgü bir olgu olarak ele alınır ki bu yönüyle Call Jane’in benzer temayı işleyen diğer filmlerden farklılaştığını söyleyebiliriz. Kürtaja yüklenen anlam bağlamında kadını cezalandırıcı, suçluluk hisleriyle dolu, çaresiz ve bağımlı bir pozisyondan hayatına ve bedenine dair kararlarını kendisi veren, son derece olağan bir pozisyona çekmesi ve bunu, etrafındaki benzer durumda olmuş kadınların dayanışmaları sayesinde yapıyor olması, belki de filmin en güçlü yönüdür. Joy, kürtaj olduktan sonra Janeler onun yanında olmaya devam ederler ve onun yalnızca fiziksel değil, duygusal yönden iyiliğini de gözetirler. Bu sistemde öyle bir düzen kurulmuştur ki, tıbbi prosedürün uygulandığı kadınlar bir ev ortamında ağırlanarak gerçekten iyi olduklarından emin olunur; süreçle ilgili her açıdan bilgi ve deneyim paylaşılır. Buradaki samimi ortamda hissederiz ki kadınların dayanışması her an, her yerdedir. Joy gibi “Yardıma ihtiyacım yok.” diyen yalnız kadınlaraysa özellikle yardım edilir.
Janelerden Biri
Bu noktada Joy karakterinin kabuğundan çıkarak kendini gerçekleştirmeye doğru nasıl önemli adımlar attığına tanık oluruz. Bu evresine dek kendini içinde kalmaya mahkûm ettiği o korunaklı ve yapay hayatından dışarıya ilk adımı atmak Joy için kolay olmaz. İlk sahnelerde evlerinin hemen bitişiğinde oturan komşusunun elinde gördüğümüz Diary of A Mad Housewife² kitabındaki baş karakter misali, hayatı yaptığı gözlemler ve kazandığı içgörü sayesinde günbegün değişen Joy, başka bir kadına yardım etmek için onun desteğine ihtiyaç duyulduğunda bundandır ki çekimser kalır. Ancak yavaş yavaş dahil olduğu bu toplulukta devrim niteliğinde işler yapması ve lider konumuna ulaşması çok uzun sürmez. Filmin ilk sahnelerinde çizdiği, o dönemin normlarına uygun ideal kadın profilinden erkek egemen düzenin kurallarını tanımayan aktivist bir kadın profiline geçişi, tam da “Write women back into her story*” feminist söyleminin karşılığını bulmasıdır. Karakterin kendini özgür bir kadın olarak gerçekleştirmesini filmin başlangıcında oldukça donuk olan duygulanımındaki canlanmadan yaşamdan aldığı zevke, özgüven temelli cesaretinden düşünce ve ihtiyaçlarını doğrudan dile getiren eleştirel üslubuna kadar her yönünde izleriz. Yaşadığı bocalamalarda dahi, bilincine yerleşmiş bir farkındalığın hakimiyeti vardır.
Peki ya bundan sonrası? Eşit ücret, eşit çalışma hakları… Son sahnelerde dile getirilen bu sözlerde, gelecekte ve her zaman yapılması gereken ve birlikte yapılacak daha çok şeyin olduğu vurgulanır. Kadın dayanışmasının gücünü umut verici ve teşvik eder bir tarzda ele alan Call Jane, Başka Sinema aralık ayı programında Acil Durumda Jane’i Ara ismiyle yer almakta olup, son derece karanlık bir konuya getirdiği ilham verici yorumla izlenmeye değer bir film olarak zihinlerde yerini almaktadır.
¹Jane Collective: https://en.wikipedia.org/wiki/Jane_Collective
²Diary of A Mad Housewife, ABD’li yazar Sue Kaufman tarafından 1967’de kaleme alınmış ve büyük ses getirmiş bir romandır.
*Kadınları kendi hikâyelerine geri yazalım.