Savaş ın yıkıcı etkilerini ne sokaklarda, ne haberlerde, ne de tarih sayfalarında net olarak görebilirdik. Bunu görebilmemizin tek yolu, yönetmenlerin dertlerini sinema perdesinde gerçekçi bir şekilde aktarabilmeleriydi. Ancak savaş yıllarında televizyonun yaygınlaşması karşısında, Amerikan sinema dünyası büyük bir durgunluk yaşamıştı. Hollywood’un altın çağı ve o ışıltılar, 1950’lerde televizyonun ortaya çıkıp da sinemaları seyircisiz bırakmasıyla sönmüş oldu.
Hollywood sinemaskop, Vista Vision gibi geniş ekran uygulamalarıyla, üç boyutlu filmlerle ve üstün yapımlarla televizyonun rekabetine dayanmaya çalıştı. Öte yandan televizyon filmlerinin etkisiyle küçük bütçeli, siyah beyaz gerçekçi filmlere bir dönüş yaşandı. Hayatın ne kadar şahane olduğunu sorgulatan, hayata Arka Pencerelerden bakmamızı isteyen, belki de bir gün çocukluk arkadaşımızla siyasal fikirlerimizi tartıştıran yapımlar ortaya kondu. Konular farklı olsa da aslında hep aynı şeyler anlatılmaya çalışılıyordu siyah beyaz perdelerde… Listeye girmeyi hak eden, aynı zamanda listeye sığmamayı da hak etmeyen ve listede olmayan filmlerle, aslında farklı ancak aynı hikâyelerle Savaş Sonrası ABD filmleri…
Artık ne yapacağımızı bilmiyoruz… Belki ölmek dışında…
It’s a Wonderful Life (Yön. Frank Capra, 1946)
Hayatı yolunda gitmeyen ve iflasın eşiğine gelen George Bailey (James Stewart), bir Noel gecesinde kendini nehre atarak intihar etmek üzeredir. Doğduğundan bu yana aynı küçük kasabada yaşayan Bailey, kendisini buraya ve buranın insanlarına adamış, hoşgörülü, güvenilir ve yardımsever bir insandır. Büyük Bunalım’ı hasarsız atlatmış, babasından devraldığı konut ve finans şirketi aracılığı ile kasabalıların neredeyse tamamını konut sahibi yapmıştır. Bu arada para kazanmayı, mimar olma fırsatını dünyayı gezmeyi, kısaca tüm hayallerini ertelemek zorunda kalmıştır. Tıpkı bu dönemde olduğu gibi… It’s a Wonderful Life (1946) Capra’nın yönetmenliğinde sonraki filmde de göreceğimiz James Stewart’ın şahane oyunculuğuyla birlikte izlenmesi gereken filmlerin başında geliyor. Filmde her ne kadar gökten inen koruyucu melek ve Noel öğeleri bulunsa da filmin ilk yarısı boyunca bu öğelerle neredeyse hiç karşılaşmıyoruz. Her yıl Noel’de bu öğelerin Amerikan televizyonlarında gösterilmesine rağmen filmdeki varlığını son sahnede hissediyoruz. Ve böylece kendimizi; ‘Belki de bunun sebebi o dönemde sinemanın, televizyonun üstünlüğü karşısında ışıltısını kaybetmesine bir tepki çekmek amacıyla yapılmış bir şeydi.’ demekten alıkoyamıyoruz.
Rear Window (Yön. Alfred Hitchcock, 1954)
Rear Window (1954), komşusu ile ilgili korkunç bir duruma şahit olan bir adamın hikâyesini konu ediyor. Fotoğrafçı L.B. Jeffries, geçirdiği kaza sonuncunda bacağını kırar. New York’taki apartman dairesinde zorunlu tatili sırasında arka penceresinden komşularını teleskopla seyrederek zaman geçirmektedir. Jeff, yine bir gün dışarıyı seyrederken komşusunun, karısını öldürdüğünden şüphelenir. Olayı araştırmaları için fotomodel sevgilisi Lisa ve hemşiresi Stella’dan yardım ister. James Stewart’ın L.B. Jefferies’i, Grace Kelly’nin de Lisa Carol Fremont’ı canlandırdığı bu film, oyunculuklardan da öte Alfred Hitchcock’un başarılı yönetmenliğiyle adından söz ettirmişti. Gerilim türünün usta yönetmeni Alfred Hitchcock’tan türünün klasiği olarak kabul edilen bir başyapıt olarak görülmeye devam ediyor.
North by Northwest (Yön. Alfred Hitchcock, 1959)
George Kaplan isminde bir casusla karıştırılan Roger O. Thornhill (Cary Grant) üçkâğıtçı bir iş adamıdır. Vandamm (James Mason) ve Leonard (Martin Landau) isimli yabancı casuslar tarafından kaçırılır. Vandamm’ı masum olduğuna defalarca ikna etmeye çalışsa da başarısız olan Roger, nihayetinde tam öldürülecekken kaçmayı başarır. Çileden çıkan Vandamm, Roger’ı, bir Birleşmiş Milletler memurunun ölümden sorumluymuş gibi göstermeyi başarır.
Şimdi Roger hem Vandamm ve işbirlikçilerinden hem de yerel polisten kaçmaktadır. Kaçak Roger, Eve (Eva Marie Saint) isminde çok hoş bir kadınla tanışır ve aşk yaşamaya başlar. Oysa Eve göründüğünden daha farklı bir insandır.
Roger kaçışı boyunca Vandamm’ın ve Amerikan hükümetinin operasyonları hakkında giderek daha fazla şey öğrenir. Şimdi hem masum olduğunu kanıtlamak hem de Vandamm ve adamlarının yürüttükleri operasyonun esrarını çözmek zorundadır…
Yönetmenliğini Hitchcock’un yaptığı Gizli Teşkilat; orijinal adıyla North by Northwest (1959), dönemin hissettirdiği soğuk savaşı, filmindeki karakterin durumu üzerinden ustalıkla bir casusluk geriliminde anlatıyor.
On the Waterfront (Yön. Elia Kazan, 1954)
Elia Kazan’a ‘En iyi Film’ dâhil olmak üzere 12 dalda Oscar’a aday olan ve 8 tane Oscar heykelini de evine götürmesine sebep olan Rıhtımlar Üzerinde (1954) adlı film, Joey Doyle adında bir adamın rıhtımda öldürülmesi ve kimsenin ölüm hakkında bir şey anlatmaya cesaret edememesiyle başlıyor. Terry Malloy adındaki karakterimiz ise bu limanda çalışan bir işçidir ve aynı zamanda eski bir boksördür. Terry kısa zamanda, limandaki patronların dikkatini çeker. Bu sendika ağaları limanda kendi düzenlerini kurmuştur. Ancak, Terry onların sandığından çok daha güçlü bir karakterdir. Rıhtımlar Üzerinde, sinematik anlatımı ve savaş sonrası hissedilen tarihi ve manevi nedenlerden dolayı büyüleyici bir film olma özelliği gösteriyor.
Ben-Hur (Yön. William Wyler, 1959)
ABD’de yeniden çekilen tarihsel ve dinsel konulu filmler, savaş sonrası filmler, müzikaller, westernler perdeye girmeye başlamıştı. Bunlar çok sayıda oyuncunun ve gösterişli dekorların kullanıldığı masraflı yapımlardı. Ben Hur (1959) da bunlardan bir tanesiydi. Judah Ben Hur, zengin Yahudi bir prenstir. Bir gün çocukluk arkadaşı Messela ile buluşup konuşurlar ve hasret giderirler. Bu konuşmaların sonunda iki taraf siyasi fikirlerini ortaya döktüklerinde tartışmaya başlarlar. Ben Hur arkadaşına hiçbir koşulda destek vermeyeceğini söyler. Bunun üzerine arkadaşı Messela, onu kürek mahkûmu olarak sürgüne gönderir. Zengin hayatına veda eden prens bu olay üzerine intikam yemini edecektir.
Yazarı Lew Wallace olan Ben-Hur (1880) ilk kez 1925 yılında sessiz film olarak sinemaya uyarlanan, dini açılımlar da barındıran bir roman olma özelliği gösteriyor. Ayrıca film, Çin’de yasaklanmasıyla da dikkat çekmiştir.
Sunset Boulevard (Yön. Billy Wider, 1950)
Sunset Bulvarı (1950), genç senarist Joe Gillis’in bir havuzda kanlar içinde yüzüstü yatarken görüntüsü eşliğinde, anlatıcı Joe’nun bizi altı ay öncesine götürmesiyle başlar. Yazdığı senaryoları satamadığı ve kimseden ödünç para bulamadığı için maddi durumu kötüleşen Joe’nun başı eski borçlarıyla derttedir. Arabasını borçlarına karşılık geri almak isteyen alacaklılarından kaçarken Sunset Bulvarı’ndaki bir eve sığınır. Evin sahibi sessiz filmler zamanının ünlü aktrislerinden Norma Desmond’dır. Eski ününü hemen geri kazanabileceğini sanan Norma, kendi yazdığı bir senaryoyla sinema dünyasına geri dönmeye hazırlanmaktadır.
Bu hikâyesiyle film, dönemin aydınlık Hollywood’un sokaklarındaki ışıklarının sönmesiyle, göstergenin karakter üzerinden başarıyla anlatıldığı bir taşlama olarak karşımıza çıkıyor.
Rebel Without A Cause (Yön. Nicholas Ray,1955)
Nicholas Ray’in yönettiği Rebel Without A Cause (1955) filmi, başkahraman Jim Stark’ın asi tavırları ve alkollü olması sebebiyle tutuklanıp polis merkezine getirilmesiyle başlıyor. Ailesiyle birlikte mahalleye yeni taşınmış olan Jim depresyondadır çünkü ailesi Jim’i bahane ederek sürekli taşınmaktadır. Bu nedenle genç kahramanımız da arkadaş edinmekte zorluk çeker. Jim’in yeni okulundaki gençler kasıntı ve havalı tavırlarıyla dikkat çeken tiplerden oluşur ve bu yeniyetme gençlerin en büyük korkuları da ‘tavuk’ olarak adlandırılıp yaşıtları tarafından ezilmektir. Bu etos sistemi içinde, genç erkeklerden beklenen şey, cesaretlerini her daim göstermeleri ve bu yolla yaşıtları arasında saygın bir konum edinmeleridir.
Film dünyasının en etkileyici rollerinden birisinde James Dean’i, İkinci Dünya Savaşı sonrası kuşağına ait unutulmayacak olan Jim rolünde izliyoruz. Tüm bu çatışmalar içinde ‘gençlik’ dediğimiz grup, Nicholas Ray’in usta rejisiyle birlikte Rebel Without a Cause’da tüketici olarak kategorize edilip seyirciye sunuluyor ve sinema tarihinin savaş sonrası kült filmleri arasındaki yerini alıyor. Bu dev yapıtta dikkat çeken ve listeyi adlandırmamızda ilham kaynağı olan şey ise bir sahnede görülen boş havuzu, aynı zamanda Sunset Bulvarı (1950) filminde de görüyor oluşumuz.
Özetle; farklı hikâyeler ancak aynı havuzu dolduran filmlerdi Savaş Sonrası ABD Sineması…