Birçok kez psikanaliz çerçevesinde ele alınan Joker; ötekilik, kişilik bölünmesi, travma sonrası davranış bozukluğu ya da persona gibi kavramlarla çözümlenmeye çalışılmıştır. Çizgi roman karakteri olduğu dönemlerden sinemaya yolculuğuna dek hâlâ filmin başkahramanı Joker’i anlamaya çalışan okumalardan söz etmek mümkündür. Joker’i karakter olarak bu kadar çok sevip benimsememizin temelinde kusursuzluğun imhası ve Joker’in içimizden biri olması gerçeği yatmaktadır. Özellikle klasik anlatıda karakterle özdeşleşme yaşayan seyircinin aksine villian, kötü karakter, bizlere gizli kalmış yönlerimizi, maskelerimizi göstermektedir. Bundandır ki Joker bazı izleyici kitleler tarafından süper kahraman olan Batman’den bile daha çok sevilmektedir. Bireyin içindeki haz duygusunu şiddet ve vandalizm temelli anarşist bir üslupla sergileyen Joker (Arthur), özellikle toplumsal bir başkaldırı ve politik kültür ürünü olarak kabul görür. Takınılan maskelerin ardındaki olmak istenen gerçek kimlikleri sorgular.
2019 yapımı Joker filminin devamı olarak gelişen hikâyede ana karakterimiz, yatırıldığı hastanede gözetim altındadır. Kitleleri kendisine hayran bırakmasına rağmen yarattığı tahribattan huzursuz olmaya başlamıştır. Bir gün müzik terapisinde Lee ile tanışır. Lee’nin büyük bir Joker hayranı olmasıyla ikili arasında delilik dolu bir aşk macerası başlar. Joker, maskesini çıkarıp Arthur karakterine geri dönmek istese de Lee’nin âşık olduğu adam Joker’dir. Ortaya çıkan tüm eylemler, bu ikili delilik perspektifinde gerçekleşmeye başlar.
Batı Marksizmi ve kıta felsefesiyle ilgilenen Polonyalı sosyolog Zygmunt Bauman, Bahçıvan Devlet alegorisi üzerinden toplumu ve azınlıkları inceler. Bauman, bu alegoride eril devlet ve yıkıcı yaptırımlarını, ayrık otlarını temizleyen bir bahçıvana benzetir. Toplumsal normların dışında, beklentileri karşılayamayan her birey sistem için zehirli bir sarmaşık olarak görülür. Devletin yegâne görevi, bahçesini bu zararlı otlardan temizlemektir. Keza başta Joker olmak üzere tüm kötü karakterler bahçeyi ve vatansever tohumları tehdit eden birer parazittir. Ancak Joker bu örnek için fazla dejeneredir. Joker’in azınlık ya da öteki kabul edilmesinin sebebi, etnik köken kaynaklı, heteronormatif yapının tehdidi ya da inançsal bir neden değildir. O başlı başına anarşizmin temsili ve kurumuş bir bitki köküdür. Toprağı tehdit eden bu yabancı otun sistem tarafından kontrol altına alınıp iyileştirilmesi beklenir. Devletin, ahlâk yapısını koruyabilmesi için katı bir modernite örneği sergilemesi gerekmektedir. Bu durum temelinde Bauman, insanlığın en kıymetli hazinesini, insan olmanın üst seviyesini başkalarının düşüncelerini ve çıkarlarını da hesaba katmamız olarak görür. Önemseme ve sorumluluk duyma eylemlerini fıtrata bağlı bir ahlâkî dürtü olarak sistemleştirir. Toplumun kolektif bilinci merhamet merkezli bir ahlâktan beslenir. Bu yeni bilinç, erdemli ve kudretlidir. [1] Öte yandan ayıklanan, dışlanan birey seçkin kitlenin hareket özgürlüğüyle ilişkilendirilir. Çoğunluğun özgürlüğü ötekilerin kaderi olarak kabul görür. Joker, yaşadığı toplumdan bağımsız değildir, isyanı makro bir hareket ağına dönüşmüştür. Artık takipçileri ve destekçileri vardır. Kurbanı ve kahramanı yaratan olgu hâlihazırda yine toplumdur.
Lee’nin Joker’e hayranlığı ya da aşkı gönüllü bir tutsaklık, şifacılık içerir. Jung’un arketiplerinde gördüğümüz yaralı şifacı kadın, Joker filminde oldukça üstü kapalı verilmektedir. Arketipler insanlığın kolektif deneyimlerini simgeler. “Jung, iki kişinin buluşması iki kimyasal maddenin teması gibidir. Herhangi bir reaksiyon varsa ikisi de dönüşür ifadesiyle insan ilişkilerinin dönüştürücü gücünü vurgular. Yaralı şifacı arketipi, kendi içinde yaralı olan birinin aynı zamanda şifa özellikleri barındırdığını ifade eder.” [2] Film, merkezine tamamen Arthur ve gölgesi Joker’i alır. Lee sadece hikâyeyi çeşitlendirmek için sonradan dâhil edilen bir karakter olarak dikkat çeker. Burada ele alınması gereken asıl konu, filmin ‘kadın görünürlüğü’ üzerine düşündüren söylemleridir. Ancak tüm film boyunca bundan bahsetmek pek mümkün değildir. Lee de en az Joker kadar sistem karşıtıdır; ancak eylemleri, neyi neden yaptığı, senaryo düzleminde oldukça pasif bir tutumla sergilenir. Joker, Arthur olarak iyileşmek istese de aşması gereken yeni eşik Lee’nin Joker’e olan tutkusudur. Filmden edinilen bilgilere göre Lee’den önce herhangi bir cinsel deneyimi bulunmayan Arthur, aslında kastrasyon kaygısını hem gerçek hem de metaforik anlamda yaşamaktadır. Yine hikâye düzlemine göre aile dinamiklerindeki problemler, Arthur’un babasız büyümesi, annesi tarafından istismar edilmesi, Joker’in sahneye çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Lee’nin Arthur’da gördüğü şey ise yozlaşmış toplumun yine en az toplumun kendisi kadar yozlaşmış başka bir kahraman tarafından cezalandırılmasına duyulan özlemdir.
Lee ve Joker’in birliktelikleri Joker’in, Arthur kimliğine geçmek istemesiyle sarsıntıya uğrayan bu ikili delilik, Lee perspektifinden yine Bauman’ın teorisine göre ayıklama metaforuyla ilişkilendirilir. Ortak çıkarlar ve ortak payda ortadan kalktığında Lee’nin artık Arhur’un deliliğine ihtiyacı yoktur. Sefalete karşı çıkmak isyan ya da devrim olarak anılırken, sefalete razı olmak, ilerlemenin önünde engelleyici bir açmazdan ileri gelir. [3] Arthur, çocukluğundan beri sefalet içindedir. Gotham şehri çürümüş ve bozulmuştur. Film, Batman serilerindeki gibi merkezine şehir hayatını almasa da kıyıda köşede kalmış insan manzaralarına odaklanır. Filmin ilk bölümünün geçtiği Arkham Akıl Hastanesi, Lee ve Joker’in tanışması için önemli mekânlardan biridir. Güvenlik görevlileri, hasta bakıcılar hastane örneği üzerinden Arthur’un yaşadığı evreni temsil eder. Joker’den arınan Arthur, çevresindeki bürokrasinin içinde dalga geçilen, aşağılanan, küçümsenen sıradan bir hastaya dönüşmüştür. Bu durumu mekânsızlık vurgusuyla açıklayan Bauman, modern dünyada yabancıları/ötekileri yani Joker’i her yerde ve sabit olarak görmemiz gerektiğini önerir. Joker, filmde aynı anda hem hayatın vazgeçilmez bir koşulu hem de hayatın doğuştan getirdiği rahatsızlığın en acısı olarak ele alınır. Joker bir aylaktır. [4] Sistem Joker’i alt etmiş, ayrık otlarını tek tek temizlemiştir. Oysa Joker, edilgen ve dönüştürülmesi gereken kişi olmaktan ziyade ona alan açılması gerekilen ve benzeşim kurulması gereken ben’in bir yansımasıdır. [5] Toplumu oluşturan bireyler ayrıksı olsun olmasın, akışın bir parçasıdır. Tutarlı eylemler gibi bir sonuca varmaları beklenmemelidir.
Gözetim Toplumu
Jeremy Bentham tarafından tasarlanan ve Michel Foucault tarafından kavramsallaştırılan “panoptikon”, gözetim altına alınması istenen her küme için uygulanabilirliği olan bir kavramdır. Panoptikon her bir detayı görme gücüne sahip mimari bir yapı olarak tasarlanmıştır. Sosyal bilimlerde kullanıldığı anlamıyla ise her şeyi gören tanrıvari bir iktidar yapısından söz edilir. Zygmunt Bauman ise modern panoptikonu “akışkan gözetim” kavramıyla ele alır. Günümüzde modernizmin getirdiği en büyük yozlaşmalardan biri de bireyin kendisini gönüllü olarak ifşa etmesidir. Zira popüler ya da ünlü olma istemi aslında tatmin olmayan ve beslenemeyen organizmanın bir yansımadır.
Arthur, hayatı boyunca kimsenin dikkatini çekemediği için Joker kimliğine bürünmüştür. Joker’in sistem tarafından gözetlenmek istemesinin, eylemlerindeki aşırılığının ve fark edilmek istemesinin sebebi toplumdan öç almakla birlikte kendisini kanıtlamaktır. Görünmeyenin korkusu, görünen şeyin korkusundan daha yoğundur. Keza panoptikon’da hedeflenen asıl görüş bilinmeyenin kaygısıdır. Arkham Hastanesi, toplumdan izole yaşayan psikolojik sorunlu kişiler için tasarlanmış kurgusal bir panoptikondur; ancak hastane yönetiminden hasta bakıcılara dek tüm idari yapı varlığını hissettirmek ve şiddet eyleminde bulunmakla meşguldür. İktidarın her an her yer olması; anarşist kişiliklerin sistemi reddetmesi, aslında devrim yaratmak için tasarlanan bir kurgu olarak dikkat çeker.
Joker masum rolü oynamak ya da masumiyetini ispatlamak derdinde değildir. Tâbi olduğu hegemonyanın içinde kendi imzasını var etmenin peşindedir. Lee’nin, Joker’i bir illüzyon gibi kabul etme eğilimi ise aslında kendisini Joker üzerinden tamamlama isteğinden doğmaktadır. Artık filmin tartıştığı konu panoptikon kavramından sinoptikon’a evrilmiştir. Joker çoktandır aslında Lee’nin gözetimindedir. Sinoptikon, herhangi bir yerden (sanal yollarla da olabilir) başkalarının hayatlarını gözetleyebildiğimiz bir kavramdır. Terimi ilk kullanan Norveçli sosyolog Thomas Mathiesendir. Gözetim, kendisini teknolojiyle birlikte sürekli olarak yeniden üretir.[7] Modernizmin bu gündelik akışı, artık kahramanların ve anti-kahramanların gönüllü olarak kendilerini teşhir etmeleriyle anlamlandırılır. Zira Lee, Joker hakkında hazırlanan animasyon filmini izledikten sonra ona âşık olmuştur. İktidar, siyasi yönetimden ceplerimizdeki telefonlara kadar her an, her yerdedir.
Sonuç olarak Bauman, günümüzün postmodernizm hâlini dört metaforik tip üzerinden özetlemeye çalışır. Bu metaforik tipler; turist, flaneur, oyuncular ve aylaklardır. Turist olanlar, modernizmin olumlu, etkisiz kesimleridir hikâyedeki Lee karakteri; flaneur avare şehirli gezgin, Arkham Hastanesindeki bürokrasi; oyuncular genel akışa müdahale etmeyenler ve aylaklar ötekiler; Joker…[8] Verilen örneklerdeki yaşam süreci “geçmişi ve gelecek üzerine etkileri olmayan, kendi içinde olup biten ve kendi yağı ile kavrulan bir dizi vaka olarak hedeflenmektedir. Dolayısıyla da insan ilişkilerini parça parça ve süreksiz gören kalıcı, karşılıklı yükümlülükler ağı (…)” yeni modernizmin özeti olarak kabul edilmektedir.” [9] Joker, Arthur’a dönüşerek toprağından koparılmış, çürüttüğü alan temizlenmiş, devlet, bahçıvanlık görevini yerine getirmiştir.
[1], [3] Ertoy, Muhammet, Haydar Yalçın (2017) Bauman’ın Sosyolojisi ve (Sosyal) Bilime Bıraktığı Miras.
[2] https://hermesegitim.com/yarali-sifaci-arketipi/
[4],[5],[7], [8] Temizkan, Ömer (2024) Zygmunt Bauman’ın Düşünce Dünyasında Sosyolojik Bir Olgu Olarak Öteki.
[9] Okmeydan, Selin Bitirim (2017) Postmodern Kültürde Gözetim Toplumunun Dönüşümü: ‘Panoptikon’dan ‘Sinoptikon’ ve ‘Omniptikon’a