Pet Sematary (1989)
Maine tepelerindeki yeni evlerine yerleşen Creed ailesi için bu sessiz, sakin ve biraz da ıssız mahalle, yepyeni bir başlangıç olacaktır. Büyük, bahçeli evlerini çok seven aile, mahalleye kısa sürede uyum sağlar; her şey, tam da hayal ettikleri gibidir. Ancak bu hayalde yer almayan bir şey, akıllarına bile gelmeyecek korkunç olaylar zincirine doğru onları adım adım sürükler: Evlerinin arkasındaki ormanda bir hayvan mezarlığı yer almaktadır. Bunu öğrenen aile biraz huzursuzlanırken komşuları da her defasında mezarlığın sözünü açmaktan kaçınır. Tuhaf durumlar ve açıklanmayan gerginliklerle, yaklaşan kötücül gücü hissettiren King, hayvan mezarlığının bahsiyle beraber hayal gücünün gerilim dolu kapılarını aralamaya başlar. Nitekim bu mezarlıkta toprak, son nefesin verildiği bir durak değil; kötü ruhun yeniden can bulduğu yerdir.
Çoğu kitap uyarlamasında izleyicinin, eserin orijinal kaynağına göre şekillenen beklentisi, bir hayal kırıklığına dönüşürken King’in bu yapımı, setini kitapta geçen Maine ile aynı mekâna kurmuştur. Gerçeği bu denli titiz bir çalışmayla yakalayan yapım, ayrıca King’in kendi ifadesiyle kaleme alırken gerçekten korkuya kapıldığı tek romandır.
Misery (1990)
Kurgusal karakterlerin gerçek dünyada tezahür etmeye başladığı nokta, insanın yaratıcı gücünün bir başka rakiple karşılaştığı ve kendi yaratısına karşı korkunun başladığı ilk andır. King de bu korkuyu zekice bir kurguyla örerek özgün bir gerilime daha imza atar.
Ünlü yazar Paul Sheldon, geçirdiği bir trafik kazası sonucu bilincini yitirir. Bu sırada, eskiden hemşire olarak görev yapmış olan ve Sheldon’ın en büyük hayranı olduğunu iddia eden Annie Wilkes, kendine gelip toparlanabilmesi için yazarı dağların arasındaki ıssız evine götürür. Sheldon’ın romanları gizemlidir, karanlıktır ve öldürmekten çekinmez. Ancak yazarın bilmediği şey, gerçeğin, hayal gücünün kurgularından daha acımasız şekillerde kurgulanabileceğidir. Bir yandan yazara ilk yardım müdahalesi yapan, diğer yandan da yazarın son romanını okuma fırsatı bulan Annie, romanda en sevdiği karakterin öldüğünü öğrenince işlerin rengi bambaşka bir hâl alır. Annie’nin romandaki bu karakterle kurduğu takıntılı bağ, Paul’u ölümle tehdit etmesine kadar ulaşan tehlikeli bir boyuta gelir. Bundan sonra da psikopat eğilimleri gittikçe belirginleşen kadın, Paul’u içinden çıkılmaz bir esarete sürükler.
Gerilimin adım adım, sakin ve bir o kadar tehlikeli şekilde yaklaştığı romanın Türkçeye çevirisi, hem kitabın hem de filmin içeriğini tam olarak yansıtan niteliktedir: Ölüm Kitabı.
Rabia Elif Özcan