Fransız Gerçeküstücülük – Luis Bunuel
I. Dünya Savaşı sonrası yaşanan toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlar, bir sanat akımı olan Gerçeküstücülüğü ortaya çıkarmıştır. Öncelikle kendine resim, şiir ve romanlarda yer bulan Gerçeküstücülük, İspanyol yönetmen Luis Bunuel’in kamerasından beyaz perdeye aktarılmıştır. Türkçeye Gerçeküstücülük olarak çevrilen terim, Fransızca kökenli olup Surréalisme kelimesinden gelmektedir. Gerçeküstücülerin sahip olduğu sanatsal devrim arzusunu ve Bunuel sinemasındaki politik bakış açısını bugünden anlayabilmek için dönemin şartlarından bahsetmek gerekir.
Savaşlar toplumlarda sefalet, işsizlik, barınma sorunu, açlık ve ölüm gibi derin yaralar açmaktadır. I. Dünya Savaşı’nın toplumda yarattığı yıkıcı etkilere tanık olan sanatçılar, bu durumu insanlığın akıl tutulması olarak yorumlamış ve her türlü otorite ile öğretiyi reddederek Dadaizm akımını başlatmıştır. Din, devlet, aile, askeriye ve toplumsal ahlâk anlayışını reddeden Dadaistler, kendinden önceki sanat akımlarını da reddetmiş ve tüm normlara, kavramlara, biçimlere, işlevlere karşı yeni bir sanat anlayışı üretmeyi amaçlamışlardır.
Dadaistler, savaş zamanı yılgın halka umut aşılayan bir dünya tasarlamak istemişler; fakat zamanla Freud’un Psikanaliz Kuramı ile Marksist felsefeden etkilenip Sürrealizme (Gerçeküstücülüğe) yönelmişlerdir. Özellikle Freud’un bilinç, bilinçaltı, rüyalar ve yaratıcılık üzerine düşünceleri, Gerçeküstücülerin sanatlarını ortaya koymak için benimsedikleri bir ilke haline gelir. Yöntem olarak da yine Freud’un serbest çağrışım yöntemini ve bilinçli bir şekilde uykuya dalmayı denerler. Uyanır uyanmaz da rüyalarında gördüklerini yazar veya çizerler. Dadaistlerin her şeyi reddetmesine ek olarak Gerçeküstücüler, dünya gerçekliğinden sıyrılıp bilinçaltlarında yatan gerçekleri, eserlerine yansıtma fikrini esas alır.
Un Chien Andalou (1929), Gerçeküstücülüğün sinemadaki ilk örneği olarak kabul görür. Luis Bunuel, filmin mantıklı bir açıklaması olmadığını ve film okuması yapılacaksa eğer Psikanaliz yöntemiyle yapılması gerektiğini söyler; çünkü film, Salvador Dali’nin ve Bunuel’in rüyalarından oluşmuştur. Bir gün Dali, rüyasında karıncaların elini yediğini, Bunuel ise bir usturanın gözünü kestiğini görür. Böylece birlikte filmin senaryosunu yazarlar.
İki dünya savaşı arasında ortaya çıkan Gerçeküstücülük akımı, dünyadaki kaosun temel sebebini insanın kendine yabancılaşması olarak yorumlar. İnsanın özüne dönebilmesi için bilinçaltına yönelen Gerçeküstücüler, eserlerinde toplumsal ve politik eleştiri de yapar. Bunuel’in ikinci filmi olan L’Age d’Ôr (1930)’un dini kurumlara ve burjuvaziye olan eleştirisi gerçeküstücü bir biçimdedir. Sonraki filmlerinde de gerçek ile düş arasındaki sınırın bulanıklaştığı anlatımlara imza atacaktır [1].
Luis Bunuel sinemasının, gerçeküstücü imgelerle toplumsal ve politik eleştiriler içermesinin nedeni; I. ve II. Dünya Savaşı ile İspanya İç Savaşı dönemlerinde yaşamasından kaynaklanmaktadır. Böylesi şiddet dolu bir dünyada Bunuel’in kendini provokatör olarak tanımlaması kaçınılmazdı.
1924’te Andre Breton Gerçeküstücü Manifestosu’nu yayımladıktan sonra sanatın her dalında yaygın olarak benimsenen Sürrealizm, 1940’larda etkisini yitirmeye başlar. Sonrasında Sürrealizm akımından etkilenen yönetmenler mevcuttur. Özellikle Bunuel’in sinemaya kazandırdığı rüya ve bilinçaltı anlatımları, hala kullanılır fakat politik ve toplumsal eleştirilerden uzaklaşılmıştır [2].
Büşra Soylu
[1] Güven Akdoğan, Ö. (2019). Düş, Paranoya ve Mizah: Ahh Belinda Filminde Gerçeküstücülük. Egemia Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Araştırmaları Hakemli E-Dergisi, (5), 83-104.
[2] Biber Vangölü, Y. (2016), “Geçmişten Günümüze Gerçeküstücülük” Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Eylül, sf. 871-883
Fransız Gerçeküstücülük akımı etkisinde çekilmiş diğer önemli filmler için: https://filmhafizasi.com/sinemada-akimlar-2-gercekustucu-filmler/