Amerikan Sineması: İkinci Dünya Savaşı Dönemi
Bugün dünya sinemasında hem etkinlik alanı bakımından hem de finansal destek bakımından oldukça geniş bir hacme sahip Amerikan sineması, 1900’lerin ilk yarısında ünlü aktör, yönetmen, yazar ve yapımcı George Orson Welles’in medyaya ve sahne sanatlarına kattığı devrim niteliğindeki gelişmeler üzerine inşa edilmiştir desek yanılmayız. 1915 doğumlu yönetmen, henüz yirmili yaşlarında “Federal Theatre Project” gibi prestijli platformlarda klasik oyunların çeşitli uyarlamalarını yöneterek sahneye ilk adımını sağlam şekilde atmıştır. Daha sonra John Houseman ile birlikte Mercury Theatre adlı özel tiyatroyu kurup burada Shakespeare eserlerinin Broadway uyarlamalarını sahnelemişlerdir. İlk filmi Citizen Kane (1941), sadece Amerikan beyazperdelerinde değil, tüm dünya sinemasında adını altın harflerle yazdıran klasikler arasında yer almıştır. Radyodan tiyatroya, güzel sanatların pek çok alanında akademik bilgiye ve deneyime sahip olan Welles’in sinema dünyasına en büyük katkılarından biri, bu zengin birikimi sinema tekniğiyle bir araya getirerek Hollywood sinemasına unutulmaz eserler kazandırması olmuştur.
Sansür Yılları ve Radikaller
Ne var ki Welles’in yükseldiği 1930-1960 yılları, aynı zamanda dönemin Katolik Kilisesi’nin dayattığı birtakım kurallarla beyazperdenin geleceğine gölge düşürmüştür. Daha çok Will Hays’ın adıyla anılan ve esas adı “prodüksiyon kodu” olan bu kurallar bütünü; biçimden biçeme, senaryoda kullanılan kelimelerden kurgunun içeriğine kadar sahnenin her alanına sansür getirmiştir. Uygulamasına ancak 1967 yılında son verilen bu sansür, seyirciyi “kötü içerikten korumak” amacı altında dönemin Amerikan film endüstrisini tek tipleştirerek sinema üslubunu “Romantik” bir biçime mecbur kılmıştır.
Neyse ki katı tutumların sergilendiği böylesi bir dönemde 1940’ların başına kadar ortaya çıkan “screwball comedy”, yani tuhaf güldürü, sansürler arasında açılan bir pencere niteliğindedir. Romantik komedinin bir yan janrı olarak kabul edilen bu tür, Amerika’nın geçirdiği büyük ekonomik bunalım döneminde popüler hâle gelmiştir. Türü bu denli yaygın kılan da bu dönemde halkın ihtiyaç duyduğu sosyal yapı eleştirisini, umut ve güldürü içerikli bir üslupla vermesidir. Bu bağlamda screwball comedy, özellikle klasik romantik türün dinamiklerini komedi uyarlamalarıyla alaya almış, bu sırada ataerkil temsillere de meydan okumuştur. It Happened One Night (1943), My Man Godfrey (1936) gibi örneklerinde ayrıca sosyal sınıf çatışmalarını, güçlü bir hicivle eleştirmiştir.
Savaş Sonrası Yükseliş
1945’te patlak veren II. Dünya Savaşı sonrasında dünya sineması, İtalya ve Almanya’da başlayan gerçekçilik akımıyla yeni bir kimlik kazanırken Amerika da klasik Hollywood sinemasının ana hatlarını ortaya koymuştur. Ancak Hollywood sineması; basit diyaloglardan, düşük bütçeden, efektsiz kurgulardan, belgesel niteliğindeki kurgudan oluşan yeni gerçekçilik akımından ayrı bir duruş sergilemiştir. Komedi, müzikal ve animasyon türleriyle başlayan yükseliş, 20th Century Fox, Paramount Pictures gibi bugünün dev yapım şirketlerinin kurulmasıyla hızla ilerlemiştir. Gelişen stüdyo sistemi; filmlerin sanat, ses, efekt kalitesini de aynı ölçüde artırmıştır. Bu dönemde ortaya konan The Wizard of Oz (1939), Gone With the Wind (1939), Babes in Arms (1937) gibi eserler, bugünkü popüler Amerikan sinemasının karakteristik özelliklerini ortaya koyan birer örnek niteliğindedir.
Klasik Amerikan sinemasının oluşumu ve yükselişinde yer alan isimlerden biri de Frank Capra’dır. 1930-40 yılları arasında bu temelin sağlam şekilde atılmasını sağlayan İtalyan-Amerikan yönetmen Capra; Los Angeles’ın varoş sokaklarında yetişmiştir. Ancak yönetmenin ardındaki güçlü hikâye ve bunu anlatma kabiliyeti, yıllar sonra eleştirmenlerce “Amerikan rüyasını gerçekleştiren adam” olarak nitelendirilmesini sağlamıştır. Yönetmenin başyapıt niteliğindeki üç eseri, It Happened One Night (1934), You Can’t Take it With You (1938) ve Mr. Smith Goes to Washington (1939), En İyi Film dalında Akademi Ödülü’ne layık görülmüştür. Yönetmenliğindeki başarısının yanı sıra Capra, yöneticilikte de aynı ustalığı göstermiş ve Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi, Amerika Yazarlar Birliği ve Amerika Yönetmenler Birliği gibi kurumların yöneticiliğini üstlenmiştir.
Rabia Elif Özcan