İyi bir roman yazmak için veya iyi bir film çekmek için bazen büyük bedeller ödemek gerekir. Bunun için de çığır açan büyük yazarların neredeyse hepsi hayatlarını büyük buhranlarla geçirmişlerdir. Biz de sinemada bu buhranları başarılı bir şekilde anlatan filmler hakkında bir derleme yaptık. Keyifli okumalar dileriz.
Barton Fink (1991, Yön: Coen Brothers)
Coen Kardeşler’in belki de en başarılı eseri olan film, Hollywood’a senaryo yetiştirmeye çalışan eski bir oyun yazarının içinden çıkılması güç durumunu anlatır. Güçlü altmetni ile farklı okumalara açık olan eser, Coen Kardeşler’e 1991 yılında Altın Palmiye’yi kazandırmıştır. Coen Kardeşler’in senaryoyu, Miller’s Crossing (1990) filminin senaryosunu yazarken tıkandıkları bir yerde yazmaya başladıklarını ve üç hafta gibi bir sürede bitirdiklerini eklemekte büyük fayda var.
In the House (2012, Yön: François Ozon)
Bir Fransızca öğretmeni olan Germain, öğrencilerine bir kompozisyon ödevi verir. Öğrencisi Claude bu konuda oldukça yeteneklidir fakat sınıf arkadaşı Ralph ve ailesi hakkında mahremiyet sınırlarını aşan yazılar kaleme alır. Germain bir yandan Claude’u yazmaya teşvik etmek ister fakat diğer yandan da etik kaygıların içerisine düşer. In the House, yazın süreci ile ilgili son yıllarda yapılmış en önemli filmlerden biri.
Reprise (2006, Yön: Joachim Trier)
Gelecek vaat eden yönetmen Joachim Trier’in ilk uzun metraj filmi olan Reprise, edebiyat aşığı iki yakın arkadaşın öyküsünü anlatır. Philip’in bir anda kendisini hastanede bulması ve artık eskisi gibi yazma isteğinin kalmaması üzerine ilerler film. Erik ise arkadaşını sürekli yazmaya geri dönmesi için teşvik etmektedir. Aslında yaşananların göründüğü gibi olmadığını filmi izledikçe anlarız. Söylemekte hiçbir sakınca görmüyorum, Reprise bir ilk filmin barındırdığı bütün acemiliklerden oldukça uzak bir yapım.
Infamous (2006, Yön: Douglas McGrath)
Ünlü yazar Truman Capote’un Soğukkanlılıkta isimli romanının çıkış noktasını ve araştırma sürecini anlatan film, Toby Jones’un enfes oyunculuğu ile göz dolduruyor. Infamous, yazar ile katil arasındaki gerilimli ilişkiyi oldukça başarılı bir şekilde anlatırken, aynı zamanda gerçek bir yazın sürecinin nasıl bir tutkuyla gerçekleştirildiğinin de bir resmi gibi.
Midnight In Paris (2011, Yön: Woody Allen)
Woody Allen tarafında Paris’e bir saygı duruşu niteliği taşıyan film, Gil isimli bir yazarın 1920’lerin Paris’ine doğru bir yolculuğa çıkışını anlatıyor. Filmin içinde kimler yok ki; Salvador Dali’den Ernest Hemingway’e, Luis Bunuel’den Fitzgerald’a herkes filmin içinde karşımıza çıkıyor. Allen, bir yazarın dünyevi iç sıkıntısı anlatırken esasında ilham üzerine önemli ve keyifli bir film izletiyor bizlere.
Chinese Coffee (2000, Yön: Al Pacino)
Al Pacino’yu bu sefer hem başrolde hem de yönetmen koltuğunda görüyoruz. Ira Lewis’in oyunundan uyarlanan film, iki dostun yazmak üzerine bir gece yarısı yaptıkları konuşmalar üzerine ilerliyor. Chinese Coffee, yazmayı hayatının en önemli noktasına koyan Henry’nin, bunun için yaptığı fedakârlıkları görmek için bile izlenmesi gereken olgun bir film.
Swimming Pool (2003, Yön: François Ozon)
François Ozon’un filmografisinde yer alan en önemli birkaç filmden biri olan Swimming Pool, polisiye roman yazarı olan Sarah Morton’ın yeni kitabını yazmak için yayıncısının Fransa’nın güneyindeki evine gidişini ve burada yayıncısının kızıyla yaşadığı ilginç olayları anlatır. Yaratıcılık sürecini tüm çıplaklığıyla ele alan Ozon, aynı zamanda seyircinin kafasında soru işaretleri bırakmayı da ihmal etmiyor.
Adaptation (2002, Yön: Spike Jonze)
Ünlü senarist Charlie Kaufman, otobiyografik diyebileceğimiz bir hikâyeyi anlatıyor. Orkideler üzerine yazılmış bir kitabın senaryolaştırılması sürecini ele alan ve metnin yeni bir forma çevrilmesi sürecinde yaşanan buhranlı kısmı aktaran gayet önemli bir film.
The Hours (2002, Yön: Stephen Daldry)
Farklı zamanlarda geçen ve birbirlerinin hayatları ile bir şekilde ilişkileri olan üç kadının öyküsünü anlatıyor film. İngiliz feminist yazar Wirginia Woolf’un, Mrs. Dalloway’i yazmaya çalıştığı sürece de önemli bir şekilde ışık tutan yapım, Nicole Kidman’ın başarılı oyunculuğuyla bize enfes bir deneyim yaşatıyor.
Deconstructing Harry (1997, Yön: Woody Allen)
Woody Allen’ın belki de en eğlenceli filmlerinden biri olan, New Yorklu bir yazarın yaşamını mercek altına alan oldukça enteresan bir yapım. Harry’nin çalkantılı yaşamına göz atarken Harry bir anda bir ödül almak için şehir dışına yolculuğa çıkma kararı alır. İlginç olaylar silsilesi de tam bu anda başlar. Allen’ın önemli bir söz sarf etmediği fakat izlerken oldukça keyifli dakikalar yaşatacağına inandığım gayet iyi bir kara mizah örneği.
Bu listede Dedication-2007, yön: Justin Theroux ve Paper Man-2009 yön: Kieran ve Michele Mulroney de olmalıydı.