Sinema her ne kadar içerisinde kurgunun bulunduğu ve ses, ışık, mizansen düzenlemeleriyle birlikte -mış gibi yapmak olsa da bazı yönetmenler filmini montaja sokana kadar topladığı görüntülerle sanatını pek de işlemeden gözler önüne koymayı tercih ediyor. Bizi rahatsız eden görüntüler, sesler ve olaylarda ise gözümüzü sonuna kadar açıp yaşadığımızı anladığımız o ender olaylara tanık olmamızı, başımızı çevirdiğimiz ve bizi dürtmesinden rahatsız olduğumuz şeylere bedenimizin her zerresine kadar tanıklık etmemizi istiyor.
Hâl böyle olunca da pek de işlem görmemiş filmlerin vahşi doğasının ve ham hâlinin keyfini sürmek ve keşfetmek de biz sinemaseverlere kalıyor.
İşte birbirinden farklı kafalara sahip yönetmenlerin birbirinden farklı görüntüler ve olaylarla bizleri rahatsız ederken aynı zamanda gerçekliği çırılçıplak bırakarak yalnızca deneyimlememizi istedikleri işlemden geçmemiş filmler sizlerle.
Silgi Kafa / Eraserhead (1977)
İşlenmemiş film ve tuhaflık deyince tabii ki de listede Lynch başı çeker. Usta yönetmen David Lynch, sıra dışı bu ilk filmiyle dikkatleri çekmeyi başarmış ve aslında gelecek filmlere dair izleyicinin kafasında bir izlenim bırakmıştı. Diğer filmlerinde de görülecek rahatsız edici unsurlar yönetmenin tarzında belirleyici rol oynayacaktır.
Eraserhead, birlikte olduğu kadının hamile olduğunu öğrenen bir adamın hikâyesini konu ediniyor. Henry Spencer, uzun zaman önce yaşadıkları bir ilişki sırasında Mary’nin hamile kaldığını öğrenir ve onu kendi evine getirir. Mary’nin doğum anı gelir ve çocuk doğar. Ancak Mary’nin dünyaya getirdiği şeyin bir çocuk değil yaratık olduğunu görürüz. Mary evden kaçar ve Spencer için kâbus dolu günler böyle başlar. Spencer, birlikteliklerinin ürünü olan ‘yaratık’, hayali bir kadın ve sıra dışı karşı kapı komşusuyla baş başa kalır. Kullanılan imgelerin ve ses kayıtlarının rahatsız edici niteliği ile siyah beyaz görüntüler Eraserhead’i deneysel sinemanın başyapıtları arasına dâhil etmektedir.
Herkese Karşı Tek Başına / I Stand Alone (1998)
Gaspar Noe filmlerinin başı başına işlemden geçmemiş olduğunu bilirsiniz. Onlardan bir tanesi olan I Stand Alone filmi de 1980 Fransa’sında geçer. Zihinsel engelli kızını baştan çıkarmaya çalışan bir adamı dövdüğü için mahkûm olan bir kasap, hapisten yeni çıkar ve artık kendisi için yeni bir hayata başlamak ister. Zihinsel engelli kızını akıl hastanesine yerleştirir ve hamile sevgilisi, sevgilisinin annesiyle birlikte Lille kentinin bir banliyösüne taşınır. Her ne kadar sevgilisinden pek haz etmese de ona yeni bir kasap dükkânı vaadi sunmuş olmasından kaynaklı onunla birlikte yeni bir hayata adım atmak ister. Ancak çok geçmeden bunun koca bir yalan olduğunu anlar. Zaman çok geçmez ki kendini ezilmiş hissetmemek adına bir huzurevinde bekçi olarak işe başlar. Sevgilisinin kendisini aşağılamalarına dayanamayan adam bir süre sonra şiddete başvurmaya başladığında ise film rahatsız edici görüntülerle seyirciyi dürtmeye başlar.
Kabuslar Diyarı / TIDELAND (2005)
Terry Gilliam imzalı fantastik bir film olan Tideland, gerçeküstü olduğu kadar mizah ve gerilimle dolu bir hikâyeyi konu alır. Jeliza-Rose adındaki küçük kız, eski rock gitaristi olan babasıyla birlikte büyük şehirden kırsala gelmiştir. Kendisiyle hiç konuşmayan babasının garip tavırları ve tavan arasında nereden geldiği belli olmayan ürkütücü gürültüler ve gerçek hayatın içindeki sevimsizliklerle birlikte küçük kız, kendi yarattığı hayal dünyasının içinde yaşamaya başlar. Kendi kendine vakit geçirmeye çalışır, her şeye bir isim takıp onlarla konuşur, hayalinde yarattığı varlıklarla tren yolları üzerinde oyunlar oynar ve maceralar paylaşır.
Hilkat Garibeleri / Freaks (1932)
Kült filmler arasında dikkat çeken Freaks, listenin işlemden geçmemiş en etkileyici hikâyelerinden bir tanesidir. Dış güzelliğin önemine vurgu yapan film, aynı zamanda rahatsız edici imgelerle sıra dışı anlatımı da beraberinde getirir. Film, akıl almaz bedenlerini sergileyerek para kazanmaya çalışan hilkat garibelerinin çalıştığı bir sirkte geçer. Sirkin primadonnası içlerinden bir tanesini öldürmek isteyince birbirlerine oldukça bağlı olan bu hilkat garibeleri bu kadın ve sevgilisi için intikam planı hazırlarlar. Tabii ki de bu plan korkunç olduğu kadar aynı zamanda da dehşet vericidir.
Sessiz sinema döneminin hemen sonrasında 1932 yılında çekilmiş olan Freaks, gösterime girdikten kısa bir süre sonra tepkilerden dolayı geri çekilmişti. Filmde rahatsız edici fiziksel deformasyonları olan insanların kullanılması seyircileri öylesine korkutur ki çoğu sahnede salondan apar topar çıkan ve hatta çığlık çığlığa kaçan insanlar olmuştur. Tam tamına 30 yıl boyunca yasaklı kalan Freaks, 1960’larda yeniden keşfedilerek hak ettiği ilgiyi yeniden toplamaya başlar.
RİTÜEL / MIDSOMMAR (2019)
Midsommar, tatile gidiyormuşsunuz izlenimi veren ancak sahneler ilerledikçe ne kadar garip bir şeyin içerisinde olduğunuzu ancak film bittiğinde anlayabileceğiniz işlenmemiş filmlerin başını çeker. Geleneksel Midsommar festivaline katılmak isteyen üniversiteli genç çift Dani ve Christian, üniversiteden arkadaşları ile birlikte İsveç’e doğru keyifli bir yolculuğa çıktıklarını sanırlar. İlişkileri yolunda gitmeyen bu çift, bir şeyleri yoluna koyabilmek amacıyla bu yolculuğa çıkmıştır. İsveç’in o yemyeşil doğasını gördüklerinde her şeyin mükemmel geçeceğini sanıyorlarsa elbette yanılıyorlar. Çünkü masummuş gibi görünen yerel kutlamalar ve pagan ritüelleri bir süre sonra onlar için kâbusa dönüşmeye başlar. 90 yılda bir düzenlenen bu gizli ayinin içerisinde adeta av hâline dönüşürler.
Gece ve Sis / Nuit et brouillard (1955)
İşlemden geçmemiş filmler arasında en ham hikâyeler gerçek yaşanmış olaylardan yola çıkılarak anlatılır. Filmi en rahatsız edici kılan unsurlardan birisi de belki de budur; bu filmdekiler maalesef tamamen gerçek! Nazilerin yaptığı soykırımın rahatsız edici görüntülerini sansürsüz bir şekilde anlatan Nuit et brouillard filmi insan ırkının ne denli vahşi olabileceğinin bir kanıtı gibidir resmen. 1955 yılında savaş sonrası Auschwitz’de geçen bu film, renkli ve siyah-beyaz görüntülerin iç içe geçtiği kısa bir belgeseldir. Gerçek haberlerden alınmış görüntüler, fotoğraflarla birlikte bu belgesel yalnızca Yahudi Soykırımı’ndan değil aynı zamanda insanoğlunun içindeki o vahşi hayvanı da gözler önüne serer.
The Strange Thing About the Johnsons (2011)
Ari Aster tarafından yazılan ve yönetilen 2011 yapımı Amerikan kısa korku filmi olan The Strange Thing About the Johnsons, listenin sonu olmayan ancak hazırlamış olduğum listenin sonunu çeken kısa filmi arasına giriyor. Filmde Billy Mayo, Brandon Greenhouse ve Angela Bullock, bir oğlunun babasını cinsel ve duygusal olarak yoğun bir şekilde istismar ettiği banliyö bir ailenin üyeleri olarak rol alıyor. Filmi rahatsız edici kılan şey ise elbette ki az önce cümlesini kurduğum cinsel ve duygusal olarak istismar eden bir çocuktur. Üstelik bu kişinin babası üzerinden içerisindeki tiksinç duyguları açığa çıkarması bu ailenin içerisindeki birtakım kavramları çıplak gerçekliğiyle açığa vurur.
Not: Bu film, Ari Aster’ın Kaliforniya’daki Amerikan Film Enstitüsü’nün yüksek lisans okulunda okurken yaptığı tez filmidir. Sonrasında film festivallerde gösterilir ve oldukça dikkat çeker. Hikâye ilk olarak Aster’ın AFI’deki ilk yılından önce Greenhouse dahil arkadaşlarıyla tabuları tartışırken tasarlanmış ve yapım üzerinde ise okuldaki diğer öğrencilerle çalışmıştır.