Yılın son ayında izleme imkânı bulduğumuz Tolga Karaçelik’in ikinci uzun metraj filmi Sarmaşık, hem aldığı ödüllerle hem de topladığı övgülerle şüphesiz 2015’in en dikkat çekici yapımlarından biri olmayı başardı. Özellikle Nadir Sarıbacak’ın dillere destan oyunculuk performansı ve Tolga Karaçelik’in neredeyse kusursuz bir titizlikle kaleme aldığı senaryosu göz önüne alındığında filmin tüm bu övgülerden çok daha fazlasını hak ettiği rahatlıkla söylenebilir.
Hikâye, Sarmaşık isimli yük gemisinin, üzerindeki hacizden dolayı limana yanaşamaması ve ne zaman biteceği belli olmayan bir bekleyiş içine girmesiyle başlar. Olası tehlikelere karşı gemiyi hareket ettirebilecek altı kişi gemide kalır. Geminin kaptanı Beybaba, usta gemici İsmail, makineci Kürt, mutfaktan kamarot Nadir ve gemicilerden Cenk ile Alper’in gemide kalmak için farklı sebepleri vardır. Günler geçtikçe bu bekleyiş gemidekileri bir çıkmaza doğru sürükler ve gemideki düzen tehlikeli bir biçimde sarsılmaya başlar.
Her karakterin farklı sınıfsal, kültürel ve etnik özelliklere sahip olduğu Sarmaşık, hiyerarşik yapılanma ve otorite gibi konuları temel alarak çok yönlü bir alegori sunuyor. Gemide çalışanların arasındaki ilişkiler, temsil ettikleri toplumsal grupların arasındaki farklılıklar üzerinden şekillenirken, geminin iktidar temsili olan Beybaba, bu farklılıkları otoritesini korumak adına kullanıyor ve ihtiyaç duyduğu hiyerarşik yapıyı bu sayede inşa ediyor. İşte tam da bu noktada filmin başarısının sırrı ortaya çıkıyor. Riskli bir biçimde tercih edilen alegorik anlatım, yan unsurlarla birlikte öyle iyi kotarılmış ki, hiçbir karakter tek yönlülüğüyle öne çıkmıyor. Bu sayede karakterler arası ilişki ne salt hiyerarşik konumlarına, ne de salt sınıfsal özelliklerine indirgenebiliyor. Geminin içindeki kaotik ortam en üst noktaya ulaştığında dahi, her şey öylesine doğal bir biçimde akmaya devam ediyor ki gerilimin arttığı sahnelerde yer yer neredeyse gerçeküstü öğeler kullanılmasına rağmen, hikâyenin akışı hiçbir zaman gerçeklikten kopmuyor.
Sarmaşık’ın bariz biçimde en güçlü yanı, senaryosunun kendi içinde muazzam bir denge oluşturması, kısacası, “altın oran”ı keşfetmiş olması. Pek çok açıdan tehlikeli sayılabilecek öğelere sahip olan filmin göze batan, abartılı görünen ya da “mesaj kaygılı” denebilecek hiçbir yanı yok. Örneğin gemide çalışanlardan birinin adının “Kürt” olması ve bu karakterin üzeri ustaca örtülmüş metaforlarda kullanılarak, bu karaktere doğrudan bir görev yüklenmeyerek soru işaretleriyle dolu bir boyuta taşınması, hem senaryoyu didaktizmden kurtarıyor hem de izleyicinin film üzerine çok farklı okumalar yapmasına olanak sağlıyor.
Sarmaşık, yalnızca bu yılın en iyi filmlerinden biri değil, Türkiye sinemasının gelmiş geçmiş en önemli yapımlarından biri olmaya aday. Tekrar tekrar izlenip yorumlanması, Nadir Sarıbacak’ın oyunculuğuna her defasında hayran kalınması ve bu harika performansın bile filmin önüne geçmesini engelleyen dengeli senaryosu, usta işi yönetmenliğiyle Tolga Karaçelik’in alkışlara boğulması gereken Sarmaşık, en az Lord of the Flies (1963) kadar başarılı bir iktidar ilişkileri alegorisi.