Biraz tiyatrodan konuşarak başlayalım isterim. Birçok insan sizi Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm romanının Dirmit karakterini sahneye taşıyan tek kişilik oyununuz ile tanıyor. Ben bu oyunu farklı şehirlerde birkaç defa izleme imkânı buldum ve her izleyişimde bana aynı soluksuz deneyimi yaşattı. Epey bir zamandır da sergileniyor ve sergilenmeye de halen devam ediyor. Bu oyunu oynamaya başlamanızın hikâyesi nedir?
Çok teşekkür ederim. Bu oyun 2017 sonundan beri devam ediyor. Araya giren pandemiden sonra gidebildiğimiz her yerde oynanmaya devam ediyor. Aslında oyun da böyle bir duygu ile ortaya çıktı. Ben romanı okudum ve çok etkilendim. Vahide Perçin’in yürüttüğü bir atölyede de Dirmit için kısa bir monolog yazıp oynamıştım. Bu çalışma da, Dirmit de, roman da aklımda kaldı. Romanı okuduğumda özellikle Dirmit’in hikâyesi bana devam etme ve direnme gücü vermişti. Bu hikâyeyi herkesle paylaşma isteğiyle doluydum. Özellikle şu veya bu sebeple romanı okuma ihtimali olmayanlarla… Kadir Has Üniversitesi Film Drama Oyunculuk yüksek lisansından mezun olurken yapmam gereken bitirme projesi için roman yeniden aklıma düştü. Anlatı ve tek kişilik oyunlar üzerine çalışan Hakan Emre Ünal ile kesişti yollarımız ve birlikte çalışmaya başladık. Oyunu birlikte uyarladık, o yönetti. Bu paylaşma isteğiyle başladık çalışmaya.
Bu oyun tek kişilik bir monolog. Latife Tekin gibi realist bir romancının altı oldukça detaylı doldurulmuş evrenini -Dirmit ön planda olmak üzere- siz tek başınıza canlandırıyorsunuz. Bu tecrübenin perde oyunculuğuna başlamadan önce size ne gibi katkıları olduğunu düşünüyorsunuz?
Bu tecrübe benim için sadece oyunculuk kariyerim için değil, birçok açıdan çok önemli. Bir sürü koşulda oyun oynadım. Gidebileceğimiz her yere gidip oyunlar oynadık. Türkiye’nin daha önce hiç gitmediğim yerlerine gittim. Bu oyun üzerinden şehirleri, köyleri, insanları tanıdım. Bu gerçekten çok kıymetli bir tanışıklık. Benim için bir oyunun çok ötesinde artık Sevgili Arsız Ölüm- Dirmit. Birden fazla karakteri canlandırmak ise çok keyifli. Daha içimde bir sürü renk ve karakter var. Dirmit onların bir kısmını ortaya çıkarmama ve insanlarla bu denli kuvvetli bağlar kurmama vesile olduğu için çok mutluyum. Yoksa bir oyuncu olarak mesele maharetlerimi göstermek değil benim için… Gerçekten bağ kurabildiğim hikâyelerin anlatıcısı olmak istiyorum her zaman. Sinemada bir kariyerimin başlaması da aslında oynadığım oyunları sinemacıların, kast direktörlerinin izlemesi ve beni bazı karakterler için hayal edebilmeleriyle başladı.
Bazı eleştirmenler sinema ve tiyatro oyunculuğunu karşılaştırmanın elmayla armutu kıyaslamak gibi olduğunu düşünür. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Ben oynamanın her hâlini çok seviyorum. Çok temel farklar var ikisinin arasında. Bu, üretim şekillerine ve icra ediş şekline de yansıyor doğal olarak. Ben her ikisinin sağladığı alanda da oynamak, üretmek istiyorum.
Gelelim beyazperde oyunculuğunuzun başlangıcına… Kıvanç Sezer’in yönettiği Küçük Şeyler (2019) filmindeki Meryem karakteri. Ben bir sinema filmini tamamlayan detayın yan karakterlerin hikâyeye dâhil ediliş şekli olduğunu düşünürüm. Bu yan rol de sizin kendinizi gösterebildiğiniz bir performans. Bu ilk sinema filminizden sonra aklınızdaki sinema oyunculuğu fikriyle gerçekte tecrübe ettiğiniz oyunculuk arasında farklar buldunuz mu?
Başlangıçta kamera karşısında deneyim kazanmak, tüm bu farkları keşfetmek beni heyecanlandırdı. Bir yanım hâlâ teknik detaylarla çok ilgilenmiyor. Yani kamera nerede duruyor, beni mi çekiyor vesaire gibi detaylardan bahsediyorum. Ben o an orada olmaya çalışıyorum. Aslında artık yaşadığım tecrübelerle birçok teknik detaya da hâkim hale geldim ama dediğim gibi benim için o an karakterimin içinde bulunduğu durum en çok odaklandığım şey. Bu anlamda tiyatro ile sinema arasında bir fark yok benim için.
Daha sonra Adana Altın Koza ödüllü Ercan Kesal yönetimindeki Nasipse Adayız (2020) ve Tunç Sahin yönetimindeki İnsanlar İkiye Ayrılır (2020) filmleri geliyor. Özellikle İnsanlar İkiye Ayrılır filmindeki Tilbe karakteriyle artık ana karakterin bile önüne geçen bir yardımcı oyuncu performansınızı izliyoruz. Çalıştığınız yönetmenlerin sizin rollerinize etkisi ya da müdahalesi ne derecede oluyor? Rolün ve karakterin yansıtılışındaki aslan payı sizin mi yoksa yönetmenin mi?
Aslında ilk oynadığım film Ercan Kesal’ın filmiydi, Küçük Şeyler’den sonra seyirciyle buluşmuş oldu. Bir film yan karakterler ne kadar iyi yazılmış ve iyi icra edilmişse beni o kadar etkiliyor. Tilbe de iyi yazılmış bir karakterdi. Ben de ona çalışırken, onu oynarken bir şeyler ekleyebildim. Tunç bu konuda çok açıktı. O da o dünyaya çok hâkimdi ve nelerin işleyip işlemediğini görebiliyordu. Ben çalıştığım her yönetmeni en iyi şekilde anlamaya çalışırım ve kendimi ona güvenle bırakmak isterim. Şu ana kadar çalıştığım her yönetmenle senaryo ve karakterim üzerine tartışacak, fikirlerimi belirtecek bir alan bulabildim. Bu da karşılıklı güvenin kurulmasıyla ilgili sanırım.
Stilleri ve fikirleri bu denli farklı yönetmenlerle çalışmanın ne gibi katkıları oldu? Ya da tam tersi kafa karıştırdığı da oluyor mu?
Ben farklı farklı insanlarla çalışmayı seviyorum. Herkesten yeni bir iletişim şekli, yeni bir şeyler öğrenebiliyorsun. Ama çalıştığım yönetmenlerle de yeniden başka işlerde çalışmayı çok isterim. Birbirini bir çalışma üzerinden tanımış insanların tekrar tekrar çalışmasının da çok iyi şeyler ortaya çıkardığını zaman zaman gözlemliyorum.
Yakın zamanda bir de dizi projeniz oldu. Bir Onur Saylak ve Hakan Günday ortak yapımı olan Uysallar dizisi. Bağımsız filmlerde izlemeye alışık olduğumuz Nezaket Erden’i bu kez yüksek bütçeli ve içinde usta oyuncuların da bulunduğu kalabalık kadrolu bir Netflix dizisinde gördük. Bu adımı atmaya nasıl karar verdiniz?
Ben her alanda oynayabilmek istiyorum. Bu noktada benim için ekip ve senaryo önemli oluyor. Uysallar da benim için heyecan verici bir projeydi. Çalışma koşulları bir bağımsız filmden tabii ki çok farklıydı. Bu koşullarda da üretmeyi deneyimlemek bir oyuncu için iyi bir deneyim. Bir de Aykut Enişte 2 (2021) filminde oynamıştım daha önce. Orada da alıştığımın dışında bir çalışma deneyimi yaşamıştım. Başlangıçta benim için korkutucu şeylerdi bunlar ama farklı farklı şeyler denemek, oynayabilmek istiyorum.
Sinema filmlerinde biraz daha günümüze yaklaştığımızda ise Selman Nacar’ın ilk uzun metrajı olan İki Şafak Arasında (2021) ve Serpil karakteri geliyor. İnsanlar İkiye Ayrılır ile beraber “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülü kazandığınız ikinci filminiz.
Ben bu film ve başarınız ile beraber bütün filmografinize baktığım zaman anlamlı bir bütün oluşturduğunu görüyorum. Canlandırdığınız karakterler ev hanımları, gündelikçi ablalar, plaza cehenneminde hayatta kalmaya çalışan beyaz yakalı kadınlar… Hayatımızın her daim içinde, herkesin tanıdığı ve bildiği ancak bir o kadar da toplum tarafından yok sayılan, hor görülmüş insanlar. Ben bu karakterleri sizin sosyolojik ve psikolojik olarak çok iyi anladığınızı düşünüyorum. Ya da en azından öyle hissediyorum. Bu rollere hazırlığınız nasıl oluyor? Nasıl empati kuruyorsunuz ve nasıl yaşıyorsunuz bu karakterleri?
Böyle düşünmeniz beni çok mutlu etti… Bunlar başlangıçta tesadüfen olsa da artık bilinçli bir şekilde tercih ettiğim roller. Senaryonun bütününde oynayacağım karakterin nasıl bir anlamının olduğu benim için önemli oluyor. Oynayacağım her karakteri çok iyi tanımasam da bir yerlerde karşılaştığım insanlara benzetebiliyor, içinde bulunduğu durumu en iyi şekilde anlamaya çalışıyorum. Ben karakterimle bir duygudaşlık kurduğumda, seyirci de kurabiliyor ve o karakter sonunda var olabiliyor sanırım.
Rollerinize Slumdog Millionaire (2008)-vari kendi hayat tecrübenizi aktardığınız ya da aktarmaya çalıştığınız da oluyor mu?
Özellikle bu yolu tercih etmiyorum ancak bunun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Benim hayat deneyimim herhangi bir şeyle ilişkimi tamamen etkiliyor. Sonuçta her karakterle kendi aramdaki farkı ortaya çıkardığımda karakter de o kadar rahat ortaya çıkabiliyor.
Heyecan verici maceranızı takip etmeye keyifle devam edeceğim. Yolunuz açık olsun.
Çok teşekkür ederim. Ben de farklı farklı karakterleri oynamak için heyecanla ve hevesle doluyum. Umarım şu zamana kadar olduğu gibi çok güzel karşılaşmalar yaşarım.