Sükut Evi- Uzun Metraj Film Yarışması (Yön. Cafer Özgül, 2018)
Arayış hikâyelerinin peşinde koşan senarist Cafer Özgül’ün yönetmenliğinde huzuru, dengeyi, anlamı ve her şeyden önemlisi varlığın içinde kendini arayan genç bir ruhu anlatır Sükut Evi. Adı üzerinde, filme sessizlik, karanlık, bir başınalık ve alabildiğine sükût hâkimdir. Ailesini ve modern dünyanın değer yargıları üzerine inşa ettiği hayatını bir kenara bırakıp bir süreliğine ıssız bir dağ köyüne yerleşen delikanlı, sır gibi sokakların sessizliğini, bekleyişin derinliğini duyumsayarak içsel bir yolculuğa çıkar. Sonunda eşiğine vardığı kapı, tasavvuf hikmetlerinin içinden geçmektedir. Ne var ki delikanlı, kendi sesini dinleyip tanıdıkça eski yaşantısının artık çok uzakta kalmış olduğunu fark edecektir. Bir yönüyle manevi bir arayışa yanıt vermeye çalışan film, diğer yönüyle de modernizm eleştirisi niteliğindedir. Bu anlamda Sükut Evi, bedeni insanlığa ve XXI. yüzyıl insanlığının değer yargılarını, XII. yüzyıldan seslenen bir şiirle yeniden değerlendirmeye bir çağrıdır.
Donbass- Sergei Loznitsa Retrospektif (Yön. Sergei Loznitsa, 2018)
Kaosun, çatışmanın ve anarşinin olduğu bir yerde insanî ilişkilerin, aşkın, erdemlerin yeniden filizlenebilmesi mümkün müdür? Yürek ısıtan tüm duyguların üzerinin, soğuk ve acımasız bir karla örtüldüğü, Ukrayna’nın Donbass bölgesi, savaşın ortasına ekilmiş bir umut tohumunun öyküsünü taşır. Hızla artan çatışmalar ve geniş çaplı soygunlarla gitgide kaosa sürüklenen bölgede insanlar, her şeye rağmen bir araya gelerek medeniyeti adeta yeniden kurar. Ancak bu süreçte mücadele eden yalnızca insanlar değil, savaşa karşın ayakta durmaya çalışan tüm medeniyet yargılarıdır. Gerçeğe dayalı, belgesel niteliğindeki görüntüler, böylelikle beyazperdeye günümüze dek uzanan bir insanlık öyküsünü taşır.
Her Şeyin Fiyatı Vardır- Belgesel (Yön. Nathaniel Kahn, 2018)
Kültürü bir mali kazanç aracına dönüştürmek amacıyla toplumu yansıtan her türlü unsuru ve sanat eserini vitrine koyan, günümüzün yaygın kavramlarından kültür endüstrisi, bir uzun metraj belgesel filmle ekrana taşınıyor. Özellikle çağdaş sanatın, tüketim odaklı bir toplumda nasıl bir yer edindiğini, üretildiğini ve tüketildiğini gözlemliyor Nathaniel Kahn. Meşakkatli bir yolculuğu göze alarak sanata dair geniş çaplı bir araştırma tablosu ortaya koyan film, tabir yerindeyse sanat piyasasının nabzını yoklayan bir çalışma sunuyor. Nitekim özellikleri barkotla ifade edilen, değeri rakamlarla ölçülebilen sanat eserlerinin bu durumu, kültür endüstrisinin ulaştığı boyutları da gözler önüne seriyor.
Tilki- Animasyon (Yön. Sadegh Javadi Nikjeh, 2018)
Peşinde bir avcının okuyla dağ bayır koştuktan sonra nihayet dipsiz bir uçurumun eşiğine varıp efsanevi bir simgeye dönüşen alageyiğin öyküsü, bu kez İran topraklarında bir tilkinin efsanesine dönüşmüştür. Çizgi tekniğiyle oluşturulan kısa metraj filmde bir tilki ile avcı arasında geçen kovalamaca anlatılırken öykünün içinde çoğu mitte yer alan ortak motifler ve aşk, intikam, hayatta kalma mücadelesi gibi unsurlar yer alır. Diyalogsuz geçen öykünün dilini de evrensel nitelikteki bu unsurlar oluşturur. Regina Film Festivali seçkisinde yer alan yapım, modern dünyada yaşamayı başaran masalsı serüvenler arasında.